Toplumun derdini kadınlar fark eder

Sabancı Vakfı’nın 2009 yılından bu yana Türkiye’de toplumsal gelişmeye katkıda bulunan bireylerin yaptıkları çalışmalar ile yarattıkları olağanüstü etkileri görünür kılmak ve topluma ilham vermek amacıyla yürüttüğü “Fark Yaratanlar” programının 13. sezon Fark Yaratanları belli oldu. Yılın Fark Yaratan isimleri; kız çocuklarının hayatında yarattığı fark ile Diyarbakır Bağlar İlçesi Muradiye Mahallesi Muhtarı Dilek Demir, “Şırnak’ta Bilim Yeniden Doğuyor” projesi ile Fen Bilimleri Öğretmeni Erdinç Erdem Bakkal, “Diyarbakır Kültür Elçileri” projesi ile Tarih Öğretmeni Ferda Salık ve kurucusu olduğu “Kekele TV” ile Seda Fırın oldu. Sezonun dört Fark Yaratan ismini bu pazar Yeni Şafak sayfalarına konuk ettik ve projelerini konuştuk.

SEÇİLMEDEN ÖNCE DE MUHTAR GİBİYDİM

Diyarbakır’ın ilk ve tek kadın muhtarı olan Dilek Demir, her zaman çevresinde gelişen olaylara duyarlı, ihtiyaç sahiplerine elinden gelen yardımı yapan bir vatandaş mahallesinde tanınıyormuş. Bu yüzden çevresindekiler henüz bu yola çıkmadan önce de kendisini muhtar gibi görürmüş. “2014 seçimlerinde de aday olmam için çevrem ve çocuklarım beni önemli ölçüde teşvik etti. Daha önce mahallemizde bir kadın muhtar olmadı ve benim adaylığım tabii ki bazı noktalarda tepkiyle karşılandı” diyen Demir, altı erkek aday olmasına rağmen 1500 oy farkla muhtar seçilmiş.

“Çok başarılı bir öğrenciyken, okula erkenden gidecek kadar okumayı severken çok erken yaşta önlüğüm üzerimden çıkartıldı ve gelinlik giydirildi. Babam beni şiddetle, zorla evlendirdi. Bu duruma o yaşta da çok karşı çıktım. Çocuk yaşta, erken ve zorla evlendirilen kız çocuğu olmak istemiyordum” diyen Demir, okuldan alındığı için okuma aşkının hep içinde kaldığını söylüyor. Artık hiçbir insanın, özellikle hiçbir kız çocuğunun okuldan alınmaması için yemin ettiğini ifade eden Demir, “Bu 8 yılda 40 kız çocuğunun hayatına dokundum. Bu insanlara köprü oluyoruz, iyi şeylere vesile oluyoruz. Şu anda gücüm kendi mahalleme yetiyor. Elimden geldiği kadar başka taraflara da yardımcı olmaya çalışıyorum” diyor. Muhtar olduğu mahallenin yakıştırmasıyla “Dilek Anne”, farklı dertleri olan ancak söylemeye çekinen mahalle sakinleri için bir de muhtarlık bürosunun önüne bir dilek-şikayet kutusu koymuş. “Şikayetleri olup da yanıma gelmeye çekinenler için ve gördüğüm an bu kutuyla fark yaratabileceğime inandım. Kutuyu aldım ve muhtarlık ofisimin önüne astım ” diyen Demir, zamanla mahallelinin kutuya değil onun yanına geldiğini ve çekinmediklerini söylüyor ve ekliyor.

ASTRONOMİ ÖĞRENCİLERİMİ HEYECANLANDIRDI

Şırnak Uludere Şenoba Beldesi Üçtepe Ortaokulu’na tayin olduğunu öğrendiğinde çok büyük umutları olduğunu söyleyen Erdinç Erdem Bakkal’ın serüveni teleskobunu sırtlayarak köye gelmesiyle başlamış. Öğrencilerin bilime ve öğrenmeye olan ilgilerini astronomi ile artırabileceğini düşünen Bakkal, “Astronomi her insanı heyecanlandırabilen bir bilim dalı. En güzel yanlarından biri ise en büyük laboratuvar olan gökyüzünün bedava bir şekilde gözünüzün önünde durması. Yapmanız gereken onun dilini öğrenerek incelemeye başlamak” diyor.

Gözlem ve atölye çalışmaları ile başladığı etkinliklerine daha sonra Uzay ve Fen sınıfı kurarak devam etmiş. Ardından bu sınıfı sadece kendi okulu için değil çevre okullar için bir bilim merkezi haline getirmiş. Uzak köylerde olan çocuklara deney malzemeleri ve teleskopları alıp kendisi ulaşan Bakkal, Şırnak’ta bilimin heyecanını 15 farklı okulda 3000 çocuğa yaşatmış. Bakkal, sınıfını oluştururken öğrencilerin hayal dünyalarını genişletecek ve onları daha çok meraklandıracak bir sınıf oluşturmayı amaçladığını ve bu amacına ulaştığını mutlulukla ifade ediyor ve ekliyor: “Sınıfımızın içerisinde bilgisayarlarımız, TÜBİTAK kitaplarından oluşan bir kitaplığımız, teleskoplarımız, mikroskoplarımız ve öğrencilerin merak ettikleri birçok deney malzememiz var. Bu malzemeleri istedikleri anda kendi araştırmaları için kullanabiliyorlar. Böyle özgür bir ortam ilgi ve tutkularını hep canlı tutabiliyor.”

KÜLTÜR ELÇİLERİ BİR STK GİBİ ÇALIŞIYOR

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde dünyaya gelen Ferda Salık, yirmi kardeşli kalabalık bir ailenin on beşinci evladı olarak doğmuş. Çalışkan bir öğrenci olan Salık, hemşire olan ablasının desteği ile okuyabilmiş. “Zor şartlarda eğitime ulaşmak, mesleğime daha çok sarılmama daha çok şükretmeme vesile oldu. Çalışmalarımla farklı alanlarda ulusal birçok başarı elde ettim” diyen Salık, kendi hikâyesinden yola çıkarak kız çocuklarının doğru bilgi ve birikimle donatıldıklarında önce kendilerini sonra çevrelerini değiştireceklerini düşünmüş.

12 yıl köyde ve ilçelerde öğretmenlik yapan Salık’ın lise öğrencilerindeki yılgınlık, içe dönüklük, teknoloji bağımlılıklarının dikkatini çekmiş. Aynı zamanda bu gençlerin, medeniyetlerin merkezi kadim şehir Diyarbakır’daki ulaşım açısından rahat olan tarihi mekanlar hakkında bile yeterli bilgiye sahip olmadıklarını görmüş. Bu gençler için neler yapabilirim diye düşünen Salık, öğrenciyi merkeze alan “Tarihi Mekanlarda Akran Rehberliği Modelini” geliştirmiş. Şehrin bir bakıma hak ettiği tanınırlık seviyesine ulaşması ve gençlerin şehirlerinin tanıtımında paydaşlardan biri haline gelmesi için öğrencileri ile gönüllü çalışmalar yapmaya başlamış. Sayıları bine yaklaşan kültür elçileri, elde ettiği başarı ve özgüven ile kendilerini her alanda geliştirdiğini söyleyen Salık, “Önceden belki bilimsel bir çalışmaya onları dahil edemezdim ama şu anda tüm alanlarda üretkenler, projeler geliştiriyorlar. Diyarbakır Kültür Elçileri; bir sivil toplum kuruluşu gibi çalışmaya başladı. Kızlarımızdaki başarıları gören aileler onları daha çok destekledi” diyor.

KEKEME BİR SUNUCU OLMAK İSTEDİM

Yaşadığı durumun bir güçlük olduğunu ve bu durumun “kekemelik” diye bir adının olduğunu ilk kez ilkokulda öğrendiğini söyleyen Seda Fırın, ailesinde de var olan kekemelik nedeniyle okula başlayana kadar isminin “S-S-S-Seda” olduğunu ifade ediyor. Öğrenim hayatı boyunca akran zorbalığı ve yetersiz hissettirilme gibi durumlarla sıklıkla karşılaştığını söyleyen Fırın, bu zorbalığın onu yıldırmaktan ziyade sorgulamaya ittiğini söylüyor. “Neden böyle oldu, bir şeyler yapabilir miyim, neler yapabilirim?” gibi soruların peşine düşen Fırın, kendi için attığı adımlar küçük de olsa sonuç verince hem kendi hayatında, hem de toplumda bir şeyleri değiştirebilmek umuduyla yola zorbalığı bir fırsata dönüştürmek gayesiyle çalışmaya koyulmuş.

Fırın, hikayesine inanan arkadaşları ve diğer kekeme bireylerin de yanında olmasıyla birlikte kekemeliğin ne demek olduğunu anlatmak için kolları sıvamış. “Kekeme bir birey olarak iletişim fakültesi okumak benim fikrimdi” diyen Fırın’ın kararındaki en büyük destekçilerinden biri annesi olmuş. “Kekele TV projesi benim kekemeliğimin tetiklendiği, blokların ortaya çıktığı bir gün konuşmama şahit olan birisinin ‘Bu konuşmaya iletişim fakültesinde ne işin var?’ demesiyle ortaya çıktı” diyen Fırın, kekemeliği yenilikçi, pratik yollarla ve olduğu gibi insanlara anlatmak istemiş. Bunun üzerine bir dayanışma ağı olarak Kekele TV’yi kurmuş. “Kekele TV’de kekemeliği topluma gerçek, yaşanmış olaylar üzerinden, kekemeliği olan bireylerin ağzından, kendi hikayeleriyle anlatıyoruz. Burada kanalı ziyaret eden izleyiciler, kekemeliğin dizilerde, filmlerde yansıtıldığı gibi tek tip bir durum olmadığını, herkeste farklı seyrettiğini öğrenirken çocuğunda kekemelik olan aileler ise çocuklarının olası hislerini öğreniyor” diyen Fırın, yine Dil ve Konuşma Terapistleri ile adayları ise danışanlarının iç dünyasını kanalları aracılığıyla öğrenebileceğini belirtiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir