Eynesil ilçesinde temeli 1987’de atılan, iç kısmı Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden esinlenilerek, inşa edilen Yeşil Cami, 2012 yılında ibadete açıldı.
Doğal taşlarla inşa edilen caminin minaresinin şerefe ve alemi arasında yapılan bölümünün, her iki yanına kulp ve musluk takılarak ‘semaver’e benzetildi.
Kesme taş kullanılarak 4,5 yılda tamamlanan ‘semaver’ kısmı, 5 kişinin içerisinde oturabileceği şekilde tasarlandı. ‘Semaver’ şeklindeki minare, ilginç görüntüsüyle dikkat çekiyor.
‘TAVİZ VERECEK DEĞİLİZ’
Caminin inşasından sorumlu olan Eynesil Hayırlı İşler Yapma ve Yaptırma Derneği Başkanı Ayhan Tufanoğlu, “4,5 yıl uzun süre ama güzel işler kolay çıkmaz. Semaverin içinde 5 kişilik arkadaş grubunun oturup sohbet edebileceği, semaver yakabileceği bir ortam var. Kamuoyundan olumlu ve olumsuz tepkiler alıyoruz. Meyve veren ağaç taşlanır. Bizi eleştiren kişilerin eleştirisinden korkup, taviz verecek değiliz” dedi.
‘Semaver’ şeklindeki tasarım için Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan olumlu görüş aldıklarını belirten Tufanoğlu, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ekibinden gelenler oldu. Onlar da böyle bir mimarinin çıkmasından dolayı mutluluklarını dile getirdi. Bugün her yerde camilerimiz var ama hepsi aynı standartta. Bizim camimiz, doğal taşla ilmik ilmik işlenerek yapıldı” diye konuştu.
‘BİZLER İÇİN GURUR VESİLESİ’
‘Semaver’ minareli caminin yöreyi temsil ettiğini söyleyen Tufanoğlu, “Eynesil’imiz çay memleketi, 5 tane çay fabrikamız var. İlçemizi tanıtmak, kültür ve turizmine katkıda bulunmak için ‘semaver’ şeklinde yapmayı uygun gördük. Semaverin birleştirici gücünü minaremizle birleştirdik. Bu haliyle de çok güzel oldu. İlçemize çok yerden ziyaretçi akını var. Sadece cuma namazını kılmak için 150 kilometre mesafedeki arkadaşlarımız ‘Bugün cumayı semaverli camide kılalım’ diyerek geliyor. Toplumumuzun hoşuna gitmesi, bizler için gurur vesilesi” ifadelerini kullandı.
“TİCARİ TUTUM EKLEMEK GÖRMEMİŞLİKTİR”
İlahiyatçı İlhami Güler ve sanat tarihçileri Kıymet Giray, Kaya Üçer ve Zeynep Ahunbay, Giresun Eynesil’de semaver şeklinde minare yapılmasını Karar’a değerlendirdi.
İşte o yorumlar:
Bu durumunu Türk muhafazakarlığının özeti olduğunu düşünen İlahiyat profesörü İlhami Güler, “Böyle bir şey vardır muhafazakar ruhta yani menfaatini gözeterek ama aynı zamanda tanrıyı memnun etmek…. Spinoza’nın dediği gibi; kitleler Tanrı’yı kandırma peşindedir.” dedi.
Ayrıca Tufanoğlu’nun “korkup, taviz verecek değiliz” sözlerini değerlendiren Güler “O da biraz pişkinlik gibi. Ne diyebilirsiniz yani? Minarenin bir işlevselliği vardır, ezan duyurma amacıyla camilerin mütemmim bir simgesi gibi. Bu orta çağlarda kiliselerde de vardı. Kiliselerin çan kuleleri gökyüzüne doğru ince sivri bir şekildedir. Bu kilisedeki mimari tarzı insanın Tanrı’ya karşı yönelimini ifade eder. Dolayısıyla sembolik bir şey vardır. Dinde camiler ve mabetler dinin sembolik, metaforik yapısını ifade ederler. Dolayısıyla onlara böyle ticari bir tutum eklemek insanların görmemişliğidir. Biraz açgözlülüktür… ” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Kıymet Giray
Sıra dışı olmak isteyen bir mimari olarak değerlendiren Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Kıymet Giray da konuya form ve estetik açıdan bakılmasını belirtti. “Bir mimari yapının fonksiyonu olarak özellikleriyle kendi bezemelerinin de uyum içinde olması gerekir. bunun sıra dışı olanlarına da çok rastlıyoruz Ancak estetik olarak yapı ile birlikte görüldüğünde verdiği anlam çok önemli. Bu nedenle oraya yakışmamış. Tek kelimeyle…” diyen Giray, konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Daha değişik bir form, şekil deneyebilirlerdi. Çaydanlık formu ile cami arasında ilişkiyi bir tarafa bırakalım, estetik olarak da hiç uygun değil. Biz sanat tarihçileri olarak, sanatçılar olarak, ülkemizi bu konuda gelişmiş, çağdaş, medeniyetler düzeyine çıkarmak mimari yapıları beklerken böyle fantezilerle yapıların farklı şekiller alması tartışmaya açıktır. Bu çok tartışılacak bir konu olarak ortaya çıktı diye düşünüyorum.Farklı coğrafi bölgelerde çeşitli denemeler zaman zaman oldu, farklı mimari tarzlar. Tabi yüzyıllar geçtikçe insanlar bu farklı coğrafyalarda farklı ülkelerde farklı estetik değerlerin ortaya koyduğu mimari yapıda minare veya caminin kendi mimari tasarımı olarak denemeler yapmak istiyorlar. Çünkü 21’inci yüzyılın ilk çeyreğindeyiz. Bu doğru bir yaklaşım olabilir de bir zamanlar Nasrettin Hoca heykellerini de kocaman ve çok çirkin şekilde meydanlara koymaya kalkmak gibi, parklara dinazor heykellerini koymak gibi… Bu nasıl çirkin bir estetik değer yaratıyorsa kendin içinde yaptığınız cami yapısının da hem ruhunma hem de estetiğine uygun bir form bulmanız lazım. Çok değişiklik istiyorsanız bin tane deneme yapabilirsiniz ama nesnelerle bağdaşan şeyler yapmamız doğru bir şey değil.”
Doç. Dr. Kaya Üçer
“Çok yaratıcı, belirli deyişlerimize çanak tutmuşlar. ‘Çay müridin mazotudur’ gibi mesela. İşlevsellik de tabii önemli bence bu minarede. Musluğu açınca çay da akıyorsa ne güzel. Böyle bir camii hiç görmedim, nirvanaya ulaşmışlar. Bölgesel bir çalışma.” diyen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kaya Üçer, sözlerinin devamında şunları söyledi:
“Külahın altı Osmanlı, üstü şerefe Osmanlı, bi tarafı Selçuklu, ortaya karışık, muhtemelen kışın sahlep de veriyordur. Adana’da Sabancı’nın yaptırdığı caminin çeşmelerinden Ramazan ayında şerbet akıtıyorlar mesela, bundan niye çay akıtılmasın? Ramazan’da iftar sonrası buradan içilen çay kutsal olacaktır. Tabii şaka yapıyorum, çünkü insan böyle bir mimari manzara karşısında ciddi olamıyor. Bu tür camileri tez konusu yapmayı düşünüyorum, öğrencilerime ‘Arayış Camileri’ başlığıyla olarak ödev vereceğim. Bu tür ‘mimari şaheseri’ camiler arşivlensin. Bunları da gördük diyelim.”
Prof. Dr. Zeynep Ahunbay
“Bugün yapılan mimari şekillerin eklektik olması, değişik dönemlerden kopya yapılması üzücü. Yeni bir tasarım ortaya koymak daha iyi olurdu.” diyem sanat tarihçiliğimizin duayenlerinden Prof. Dr. Zeynep Ahunbay da sözlerinin devamında şunları söyledi:
“Alt tarafı 15’nci yüzyıl, üstü 19’uncu yüzyıl, tepesine metallerle güya bir atraksiyon çekilmiş. Bu minareyi tasarlayan kim? Aşağısı üç şerefiyeli burmalı minareden alınmış, üstünü ise 19 yüzyıl İstanbul mimarisinden almışlar. Bu mimari şekiller üzücü, yaratıcı bir şey olmaması, hep kopya ile geçinilmesi Türkiye ortamı için kötü bir şey. Bugün yapılan bir camide tasarım olarak da günün olanaklarını kullanmamak çok üzücü.
Çünkü bir yaratı yok ortada, ekleme bir şey, bu semaver fikrinin ne işi var minarede? Uçuk bir tasarım. Minarenin görevi insanları namaza çağırmaktır, o da şerefelerinden olur. Külahın detayıyla oynayıp böyle bir atraksiyon yapmak nedir? Minare tasarımı açısından hiçbir yenilik yok. Oraya bir musluk koymuşlar ve ilgi çekmek istemişler, bunun minarenin göreviyle ilgisi yok, hiç gerekliliği yok. Bu simgenin minare ile nasıl bir bağlantısı olabilir?
İnsanlar çay içebilir de caminin semaverle alakası nedir? Yazık.”
Odatv.com