AK Parti Genel Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş, Habertürk TV’de Serap Belet, Kürşad Oğuz ve Kemal Öztürk’ün gündeme dair sorularını yanıtladı.
Kurtulmuş’un konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Uzun yıllar dünya iktisadı böylesi bir krizle karşılaşmamıştı. Evvel pandemi koşullarının çıkardığı ağır tablo, tedarik zincirlerinin kırılması. Başta güç, doğalgaz, petrol üzere dünyada çok değerli emtia pazarındaki dolar bazında fiyat yükselişleri vesaire. Bütün bunlarla ilgili dünya iktisadı türbülansa girmişken gerisinden patlak veren Ukrayna-Rusya savaşı sürecindeyiz. ABD bile bir resesyonu konuşur hale geldi. FED en faiz artırımına giderek çok da alışık olmayan bir sürece girdi. Türkiye’de iktisattaki karşılaştığı zorlukları aşmak için çaba ediyor. Üç alanda ilgimizi ağırlaştırıyoruz. Birisi döviz fiyatlarındaki iniş çıkışların aşikâr seyre girmesini görmek. İkincisi hem global fiyat artışları hem de döviz fiyatları yükselişiyle ortaya çıkan enflasyon. Enflasyonun denetim altına alınması ikinci alan. Fakat bunlar yapılırken başka taraftan vatandaşımızın karşı karşıya kaldığı hayat pahalılığı. Vatandaşımızın gelir düzeyinin daha yükseğe çıkarılması için önlemler alınması. Geçtiğimiz yıl güç ve akaryakıtta vatandaşımıza direkt dayanak verdik. Güç masrafların yaklaşık yüzde 75’i devlet tarafından karşılandı.
“EMEKLİ MAAŞLARINA YÜZDE 40 DOKUNUŞ GERÇEKLEŞECEK”
Vatandaşımızın vermesi gereken vergilerden vaz geçerek, takviyeler vererek vatandaşlarımızın gelirini üst çekmek için uğraş sarf ediyoruz. Temmuz ayında emekçi emeklilerimizin de dahil olmak üzere. O denli zannediyorum ki yüzde 40’lara yakın bir dokunuş gerçekleştirilecek. Tıpkı biçimde minimum fiyata de bir dokunuş gerçekleştirilecek. Enflasyonun orta vadede düşürülmesi için atılacak adımlar var. Acil olan şu anda vatandaşımızın önemli alım gücü sorunuyla karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Bunun için alım gücünün desteklenmesini temin edilmesi lazım. Orta vadede ziraî alanların daha fazla ekilmesini sağlamak. Tarım Bakanımız bu açıklamayı yaptı. Ziraî eserlerdeki fiyatların aşağı çekilmesi. Dar ve orta gelirli vatandaşımızın daha rahat konut alabilmelerini sağlamak için yalnızca kredi değil tıpkı vakitte ucuz arsa üretimi düzenlemelerinin yapılması. Bunlarla ilgili çok titiz çalışmalar yapılıyor. Yakın planda ailelerin alım gücünü arttıracak önlemleri temin etmemiz lazım.
“BU YAZ İTİBARİYLE RAHATLAMAYI HİSSEDECEĞİZ”
Her vakit dünya iktisadı ve ulusal ekonomiler iç içedir. İçinden geçmekte olduğumuz süreç her iki dinamikleri çok daha yakınlaştırmıştır. Ukrayna-Rusya ortasında tahıl dünya piyasalarına çıkmıyorsa bundan hiçbir iktisat kolay kolay kendisini koruyamaz. İktisat ile ilgili öngörülebilir olmak sıkıntısı bu. Şu anki koşullar içerisinde çok dinamik süreçten geçiyoruz. Örneğin Türkiye’nin birinci 5 aylık performansı bütçenin 124 milyar fazla vermiş oldu. Biz hala bütçe disiplinini koruyan ülkeyiz. Türkiye güç hariç cari fazlası veren bir ülke. Maalesef güçte dışa bağlıyız. 2018’de devreye soktuğu kendi ulusal yerli kömür atılımını çok bedelli görüyoruz. İhracatımız 240 milyar dolar düzeyine geldi. İstihdam pandemi öncesi devrine dönmüş oldu. Baktığınızda Türkiye ihracatını yapan, istihdam üreten bir ülke. Temel sorun hayat pahalılığı. İstikrarları bozmadan bu manada önlemleri alıyoruz. Bu yaz aylarıyla birlikte bir rahatlamayı, ondan sonraki periyotta baz tesiriyle daha kalıcı bir rahatlamayı hissedeceğiz. Kuruvaziyer turizmiyle ilgili olarak uzun müddet yakalamadığımız sayıları yakalamışız. İstanbul ve Antalya’da otellerin büyük doluluk yaşadığını görüyoruz. Yaz aylarıyla birlikte tarım eserleri aşağı hakikat seyretmeye başladı. Hiçbir formda biz pandemi sürecinin başından itibaren tedarik zincirlerini kırdırmadık. Türkiye’de rastgele bir mal yok satmadı. Değerli oldu, oynaklık oldu ancak sonuç itibariyle tedarik zincirleri kırılmadı.
“ÜRETEN, İSTİHDAM ARTTIRAN, YATIRIM YAPAN TÜRKİYE MODELİ”
Enerji fiyatlarıyla ilgili döviz bazında baktığımızda Türkiye’de arttı lakin dünyadan daha fazla arttığını söyleyemeyiz. Ya petrolünüz, doğalgazınız olacak ya da paranız rezerv para olacak. Paranız rezerv para değil, petrol doğalgaz gelirleriniz yok. Vatandaşın alım gücünü olumsuz etkilemesin diye 165 milyar lira kamudan finanse etmişsiniz. Burada yapılabilecek olan şeyler azamî halde yapıldı. Türkiye’de iktisatta yeni bir yönelişin olduğunun altını çizmek lazım. Yalnızca faiz, enflasyon, işsizlik sayıları, ihracat sayıları üzerinden konuşulamaz, bunlar bir bütündür. Türkiye 2013’ten bu yana bir tercihte bulunmuştur. IMF programından ayrıldıktan sonra bir istikamete girdi. Üreten, istihdamı artıran, yatırımı teşvik eden, ihracatı arttıran bir Türkiye modeli.
“İNŞALLAH BİR İSTİKRARA KAVUŞACAKTIR”
Diyorum ki ‘Türk parasının çok bedelsiz olması, çok kıymetli olması istenen bir şey değildir’ Bu cümlenin yarısı kesilmiş, trol bir formda yapılmış. Paranın çok bedelsiz olması, bunun üzerinden çok ihracat yapılması da dilek edilen bir durum değildir. İnşallah bunun belirli bir istikrara kavuşacağını düşünüyorum.
“KÖTÜ KOMŞU BİZİ İHA VE SİHA SAHİBİ YAPTI”
Bu yönelişin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Geri kalan faktörler kendi istikrarları içerisinde bir biçimde dengelenir. Çok temel ve esaslı bir değişiklikte bulunuyorsunuz. Ne düşünülüyordu, muazzam bir neoliberal bir anlayış vardı dünyada. Nerede ucuz bulursak oradan alır, nereye kıymetli satarsak oraya satarız anlayışı. Paran olsa dahi mal ve hizmet alamadığın periyotlar oldu. Hele hele Türkiye için kendi ayakları üzerinde durmaktan öbür deva yoktur. Sen tahılda, üretimde kendi kendine kâfi halde olman lazım. Türkiye’de o denli alanlar var ki, ülke isimlerini vermeyelim. Daha ucuz diye mısır, pirinç ithal ettiğimiz ülkeler oldu. Bunun yanlışsız yol olmadığını, endüstride ise Türkiye örtülü ambargolarla karşı karşıya kaldı. Fiilen ambargo olmasa, Türkiye ilerlemesin diye makinaların satılmadığı devirler oldu. Biz makûs komşu üzerinden İHA, SİHA sahibi olduk. Türkiye ABD’nin kapısında senelerce kuyrukta bekledi. Nasıl F-35’lerde bizi oyaladılarsa… İftiharla görüyorum ki, Türkiye’nin organize endüstrilerinde her alanda üretimde bulunuyorlar. Türkiye üretimde ve ihracatta bir ivme yakalamıştır. Önemli olan bunu kalıcı hale getirmektir. Enflasyon ve dövizde oynaklık da giderildikten sonra Türkiye çok kıymetli bir rotaya girmiş olacaktır.
“2023 İÇİN BU SAYISI 300 MİLYAR LİRA DÜZEYİNE ÇIKARMAYI PLANLIYORUZ”
Bir sabah kalkıldı bu türlü bir iktisat programına geçildi diye bir karar verilmiş değil. 2013’ten adım adım bu noktaya gelindi. Temel sorun nereden ucuz bulursak alırız değil, kendi ayakları üzerinde durabilecek bir model. Bu bir politik tercihtir. İktisat siyasetler bakımından. Maliye siyasetlerinde değişikliğe gidebilirsiniz, para siyasetlerinde değişiklikler uygularsınız. Bunlar vaktin koşullarına nazaran elinizdeki imkanlarla gerçekleştirilir. Kur muhafazalı mevduat vs. Bu türlü baktığınızda bu istikamet gerçek istikamet. Üretim temelli iktisat anlayışı yanlışsız istikamettir. Maliye ve para siyasetleriyle ilgili düzenlemeler yapılır. Bir kümeden alıp başka kümeye asla vermek değildir. Geçtiğimiz 2021 yılında 165 milyar lira vatandaşımızın ısınması, elektriği için hükümet subvanse etmiş. Bunu bağırmadan yapmış. 2023 için bu sayının 300 milyar lira düzeyine çıkması öngörülüyor.
“ALLAH’IN MÜSAADESİYLE TÜRKİYE RAHATÇA ÇIKACAKTIR”
2002 öncesi süreçte Fazilet Partisi İstanbul Vilayet Lideriydim. Merhum Ecevit’in önüne muharrir kasa atılmasını dün üzere hatırlıyorum. Mahmutpaşa’da esnafın Yeni Mescidinin gerisinde miting üzere protestolar yaptığını hatırlıyorum. Hiç o günlerle kıyaslanacak bir durumumuz yok. O gün global ekonomik krizden bahsetmek mümkün değildi. Artık bugün ise farklı tablo sözkonusu. Global iktisadın önemli baskıları var, bedelli metallerden baskı faktörleri var. Türkiye iktisadı herşeye karşın canlı bir halde üretiyor. Alım gücü azalıyor, bunu olağan ki en az muhalefetteki arkadaşlar kadar görüyoruz. Bu güç süreçten Allah’ın müsaadesiyle Türkiye rahatça çıkacaktır.
“YÜZDE 40 CİVARINDA BİR ARTIŞ OLABİLİR”
Vatandaşımızın gündeminde ne varsa, çarşı, pazarda hangi husus konuşuluyorsa bu mevzu hükümetin masasındadır. Çözerken de afaki biçimde değil eldeki imkanlar çerçevesinde, vatandaşlarımızın beklentilerine nazaran çözmek hükümetin siyasi önceliğidir. Memur emeklileri dahil olmak üzere enflasyon farkını üstüne koyarak yüzde 40 civarında bir artışın, biraz eksik, biraz fazla olabilir. Bunlar çalışıyor. Milletimiz ‘adil oldu’ diyecek bir sonucu inşallah Temmuz’u görecek. Burada ek artırım talebi olduğu vakit bütün kamu görevlilerine doğal ki kapsayacaktır.
“ÖĞRETMEN ATAMALARINA BAKANLIK KARAR VERECEK”
Öğretmen atamalarıyla ilgili şu kadar öğretmen ataması yapılacaktır diyemem. Ulusal Eğitim Bakanlığı AK Parti periyotlarında bütçeden bir numaralı hissesi alan bakanlıktır. Bunun içerisinde öğretmen atamaları olacaktır. 2020 KPSS kazananlarla ilgili o mevzu rezerv olarak duruyor. Bunun planlamasını Ulusal Eğitim Bakanlığı yapacaktır. Ne kadar bolluk içerisinde olursa olsun herkesin devlet memuru olduğu bir devlet yoktur. Hakikat olan daha dinamik bir ekonomik model kamu görevlileriyle birlikte özel kesimin de çok dinamik bir halde paydaş olması ve istihdamın gençlere sunulmasıdır. Özel kesim de çok önemli halde istihdam üretiyor. Kamu istihdamı ömür uzunluğu garanti görüldüğü için gençlerimiz bakımından ülkü üzere görünüyor. Doğrusu bunun hoş bir karması olmasıdır.
“EYT ÇALIŞMALARI DA HÜKÜMETİN MASASINDA”
EYT’de çalışmalar yapılıyor. Tarih söyleyip beklentiye yol açmak istemem, lakin dediğim üzere bu bahis hükümetin masasındadır.
Gündemimizde muhakkak erken seçim yok. Bu biraz da muhalefetin kendisini konsolide edebilmek için erken seçimi zorluyor. Bu türlü bir konuşma olmadı. AK Parti’nin, Cumhur İttifakı’nın, hükümetin gündeminde erken seçim yok. İnşallah 2023’de seçimlere gideceğiz. Erken seçimin olmasının siyasal ve sayısal kaideleri gerekir. Şu anda siyasal ve sayısal koşullar erken seçimi mümkün kılmıyor. Bizim siyasi geleneğimizde erken seçim üzerinden seçim popülizmi yapmak yoktur. Vatandaşlarımızın ekonomik kaideler içinde daha uygun noktada tutulması hükümetin görevidir.
“İKİ MAAŞ ALANLAR İÇİN TAHLİL YAPILABİLİR”
Hala kamuda tasarruf yapılabilecek alanların olduğunu düşünüyorum. Bu vatandaşımızdaki olumlu algıyı olumlu tarafta arttıracaktır diye düşünüyorum. Burada yapılan tasarruf özendirici çalışmalara süratlice gidilebileceğini düşünüyorum. Şu anda bir kişi bir yerde yasa gereği maaş alıyor. Öbür yerden alıyorsa küçük bir temsil hakkı alır. Burada vatandaşı rahatsız eden durum varsa tahlile kavuşturmak çok güç değildir.
“CUMHURBAŞKANIMIZ ADAYLIKTA TEK KALDI”
Kimsenin 13. Cumhurbaşkanı şu olacak deme hakkı yoktur. Kelam de, karar da milletin elindedir. Millet kimi istiyorsa onu Cumhurbaşkanı seçecektir. Gözümüzün parıltısı üzere bakılması gereken ana nokta burasıdır. Türkiye bir sürü darbe geçirmiş olmasına karşın sandığın gücünü koruyabilmiş bir ülkedir. İradesiyle darbecileri yenmiş bir milletiz. Yarışın hakemi millettir. Muhalefet diyor ki, erken seçimi ilan edin adayı söyleyelim. Seçim yarıştır. Cumhurbaşkanımız yarışta tek kalmış üzere ‘kimdir adayım’ diyor. Seçim tarihi aşikâr aslında. Tarih muhakkak olmadan adayımızı açıklarsak adayımız yıpranır demek nedir? Cumhurbaşkanımız adaydır. Bizim adayımız muhakkaktır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan inşallah milletimizin oyları ile 2023’te Cumhurbaşkanı seçilecektir.
“BU MASANIN ORTAK BİR FİKİRDE BULUŞMADIĞI AÇIKTIR”
Bence 6+1 masanın temel meseleleri vardır. Libya tezkeresinde CHP ile HDP hayır dedi. Türkiye’nin Doğu Akdeniz siyasetlerinde, PKK, PYD uğraşlarında tercihleri ne olacaktır? İsveç ve Finlandiya problemlerinde nasıl gayret edecektir. Bu masanın ortak fikirde buluşmadığı çok açıktır. Libya’ya Türk askerini gönderecek misiniz, göndermeyecek misiniz? CHP göndereceğim diyor, DÜZGÜN Parti göndermeyeceğim diyor. TSK terör örgütüne karşı hudut ötesi operasyon yapsın mı? HDP’nin seçmeni büyük oranda hayır der. Nasıl bir iktisat siyaseti ortaya koyacaksınız? İç ihtilaflarına girmek istemem fakat orada olası uygulanacak neoliberal siyasetlere karşı çıkan bileşenler de var. Nasıl siyaset izleyecekler? Bence karşı tarafın temel problemi Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma’dan öte hangi siyasetlerle bir ortaya gelecekler.
“MASA DAĞILMADAN GELMİŞSE EN DEĞERLİ HİSSE KILIÇDAROĞLU’NUN”
Göstergeler, öncü datalar inşallah uygun bir sonuç alacağımızı ortaya koyuyor. Türkiye toplumunun politize bir toplum olduğunu biliyoruz. Geçen hafta Fransa’da yüzde 44 zannediyorum iştirak oldu. Türkiye sandığı çok kıymetli gören bir toplum. Kararsız seçmenler var lakin yüzde 25-30 civarında olmaszı bilimsel bilgilere uygun değil. Bir taraftan kutuplaşmadan bir taraftan kararsız seçmenden bahsediyoruz. Bunlar birbirini teyid eden bilgiler değil. Evet bir kararsız seçmen var. Masa dağılmadan buraya gelmişse bunda sayın Kılıçdaroğlu’nun çok kıymetli hissesinin olduğunu dışarıdan gözlemleyen birisiyim. Dışarıdan gördüğüm kadarıyla masada ana faktörün sayın Kılıçdaroğlu’nun olduğu anlaşılıyor.
“ASGARİ FİYATTA BAKANLIĞIMIZIN ÖNÜNDE FARKLI SEÇENEKLER VAR”
Asgari fiyatla ilgili olarak Bakanlığın önünde farklı seçenekler var. Bunlardan birisine karar verilir. Bunlardan birisine karar verilir. Orada vatandaşımızda yanlış algı oluşturmayalım. Söylediğimiz memur emekçi emeklileriyle ilgili bir düzenleme.
“CHP’NİN HELALLEŞMESİ LAFTA KALDI”
Kararsız ve seçime katılmayacağını söyleyecek bir kitlenin olduğu gözüküyor. Her partiden kararsız olanlar vardır. Bu sipariş üzerine çalışma yapan şirketlerin dediği oranda değil. Hayatında bir sefer olsa seçmen kitlesi yüzde 68’dir. Bir biçimde AK Parti’ye oy vermiş. Bu beşerler hala hayatta. Evvel vermemiş, sonra vermiş. Bu harikulâde yüksek sayı.Türkiye siyasetin istikrarına oturan bir sayıdır. Yüzde 65-35 istikrarı. Bugünkü Meclis’teki oylamada gördük ki, CHP ve HDP taş çatlasa yüzde 35 ediyor. Yeni sistemin tabiatı farklılıklar içerisinde partilerin işbirliği yapmasına imkan sağlıyor. Bugün 12 milyon üye sayısına ulaşmış partiden bahsediyoruz. Bu partinin bütün partilerden oy alması mümkündür. Kılıçdaroğlu’nun en çok zorlandığı alan. Klâsik CHP ile Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediklerinin ortasında bir tezat olduğu ortaya çıkığyor. Helalleşmeden bahsediyorsa Kılıçdaroğlu’nun yürekli olması lazım. 28 Şubat artığı CHP’lilerden kurtulması lazım. Ortaya birkaç başörtülü vatandaşımızı koyarak ‘Bakın ben helalleşiyorum’ demek mümkün değildir. Sonuçta vatandaş bunu net olarak görmek istiyor. Helalleşme bir temenni olarak kaldı.Bir 28 Şubat özeleştirisi yapabilmesi, Cumhuriyet mitingleri hasebiyle ortaya çıkan CHP algısının yanlış algı olduğunu söylemesi, 367 garabetinin yanlış irade olduğunu, katsayıdan başörtüsü sorununa kadar Anayasa Mahkemesi’nin önünde tahlil aranmasının CHP’nin yanılgılarının açık biçimde söylenmesi gerekir, şayet helalleşme olacaksa.
“GÖNÜLLERE GİRMEK BECERİ ORADAN DÜŞMEMEK DAHA MARİFET”
Biz daima kendimizi test eden, yanılgı, kusur, yanlışlarımızı anlamaya çalışan, seçim stratejileriyle ilgili tartışırken, AK Parti yöneticilerinden kaynaklanan kusur, eksiklik olmaması gerekir diyoruz. Bunları konuşan, insanların gönlüne girmek beceri lakin gönülden düşmemek daha hünerdir diyoruz. Temel problem, şahsen gönüllerden düşmemeyi başarmak dediğim problem. İnsanların akılları ile kalpleri ortasında temas var. Sevdiği, hakikat bulduğu siyasi figürlere yöneliyor beşerler. Cumhurmbaşkanımız bu kadar seçim kazanmıştır, az şey değildir. İnsanların bir biçimde kırgınlığı, küskünlüğü varsa bunların nedenlerini süratle tespit etmek değerlidir.
“İNSANLAR ÇÖZERSE TEKRAR BUNLAR ÇÖZER DİYOR”
Benim gördüğüm şu; vatandaş bizi ekonomik konjonktür münasebetiyle eleştiriyor, biz dinliyoruz lakin sonuçta karşı taraftan tahlil beklemiyor, yeniden yaparsa bunlar yapacaktır diye düşünüyor. İçeride bu manada partinin ağır istişare kültürü olduğunu siz de biliyorsunuz. O denli bahisler konuşuluyor ki, yeri geldiği vakit sert ve acımasız üsluplarla konuşuluyor. Bunları kamuoyunda partiyi rencide edecek halde tartışılmasının gerçek olmadığını düşünüyorum. Ben artık yalnızca Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafını koyarak, onun gerisinden seçim kazanma devri geride kalmıştır, dedim. Her bir politik aktörümüzün halktaki karşılığı, siyasi motivasyonu, davaya bağlılığı çok güçlü olması lazım ki Tayyip Erdoğan’ı üste çeksinler. Prestijli beşerler üzerinden seçimlerde AK Parti’nin çok büyük ivme yakalayacağına inayorum.
“TEŞKİLATIMIZ BU MİTİNG İÇİN 12 MİLYON ÜYEMİZ TEK TEK ARADI”
Partimizde çok geniş takım sözkonusu. Yeşilköy’de Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi 3 gün içerisinde hazırlanılmıştır. 560 bin kişiyi ulaşımın güç olduğu bir yerde alana taşımış bir teşkilatımız var. Bu arkadaşlarımız çabalı, çalışkan, ilçe, vilayet liderleri, üyelerimiz. 12 milyon üyemiz var. Arkadaşlarımız anlattılar, bu mitinge üyelerin tek tek arandığı söylenildi. Vilayetlerde vefa toplantıları düzenleniyor. Başından itibaren hizmet vermiş beşerler biraraya getiriliyor. Sivil toplum kuruluşlarındaki arkadaşlarımızla biraraya geliyoruz. Çok kuvvetli bir irtibat kurmak mecburiyetindeyiz.
“PINAR GÜLTEKİN KARARININ İNSANLIK HATASI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM”
Pınar Gültekin kızımızla ilgili karar içimize oturmuştur. Bu çok ağır bir durum. Bu nasıl bir karardır? Ne indirimidir? Bunu kabul etmek asla mümkün değildir. Kamuoyunun kahir ekseriyetini yaralamış karardır. Nihayetinde orada yargıcın vermiş olduğu karardır. İşin açığı bu kararın insanlık kabahati olduğunu düşünüyorum. Adaletin sahiden güçlü olması, kamuoyunda vicdanları rahatlatması gerekir. Bilhassa Pınar Gültekin sıkıntısı tüm Türkiye’yi ağır biçimde yaralamış izahı mümkün olmayan yargı katliamıdır.
“MERHUM ERBAKAN HAYATINI TEK PARTİ İLE ÇABAYA ADAMIŞTIR”
Milli Görüşü yalnızca bir parti olarak almamak lazım. Türkiye siyasetinde sosyolojik bir damardır. Yüklü olarak AK Parti bünyesinde temsil edilmektedir. En az iki genel lider kadar sayın Necmeddin Erbakan’ı tanıdığımı söylerim. Merhum Erbakan hayatını tek parti rejimi çabasına adamıştır. Bu tespiti yapmak yerindedir.
“SOSYAL MEDYA YASASI AVRUPA’DAKİLERLE UYUMLU HALE GETİRİLDİ”
Dezenformasyon yasası olarak tanımlamak magazinsel bir isimdir. Bu toplumsal medyayla ilgili düzenlemedir. Hem parti, hem hükümet, hem bakanlık içerisinde uzun uzun tartışılmıştır. Burada ana fikir, toplumsal medya bilhassa internet siteleri üzerinden manipülatif haberlerin yayılması son derece denetimsizdi. Bir sefer onların medya olarak kabul edilmesiyle ilgili kıymetli düzenlemedir. Bunlar son derece dinamik, süratli akışkanlık olan alanlar. Bu alanların gerçek kullanılması koşuldur. Bizim hedefimiz bu alanlarda hakaret, prestij suikasti, kimi kümeler ortasında çatışma, tansiyonların ortaya konulmasıyla ilgili bir düzenlemedir. Bunun gerisindeki pratik Avrupa’daki internet kanunlarıyla neredeyse bir çok alan birebir alınmıştır. Kasıtlı olarak halkı aldatıcı bilgiler. yanlışsız olmayan bir haber yayıyorsa bu açık halde halkı kışkırtan kasıtlı haberdir. Bununla ilgili birçok Avrupa ülkesinde 5 yıla kadar mahpus cezaları var. İnternet sitelerinin Basın İlan Kurumu ile destekleyen adımlar, basın kartı verilmesiyle ilgili düzenlemeler yapıldı. Toplumsal medyanın insaflı, prestijli, vicdanlı bir alan olarak kullanılabilmesi…
“SONUÇTA KORSAN TOPLUMSAL MEDYAYA ÖNLEM ALIYORUZ”
Sosyal medya son derece dinamik bir şey. Yasa dışı olarak kullanılmasını dünyada engelleyecek düzenek yok. En fazla hesapları üzerine bir şeyler koydurabilirsin. Birçok da uydurma hesaplar, nerede olduğu muhakkak değil. 15 Temmuz’da da bir sürü hesaplar gördük. Burada kayıt altına alıyorsunuz. İnternet haberciliğini resmi desteğe alıyorsunuz. Kanunî olarak kendi şirketiyle uzunluk göstermek isteyen, habercilik yapmak isteyen, hangi fikirde olursa olsun, bizi ilgilendirmez. Sonuçta burada korsan toplumsal medyaya karşı bir önlem almaktır. Yoksa sansür değildir. Şuna şu fikri söyletelim diye asla bir şey sözkonusu değildir. Süreç devam ediyor. Bundan sonrası Meclis’in kararıdır.
“KÜRT KARDEŞLERİMİZ EŞİT, BİRİNCİ SINIF ANA DİREKLERDEN BİRİDİR”
Önce vatandaşlarımızı etnik köken üzerinden konuşmayı yanlışsız bulmam. Sonuçta Kürt kardeşlerimiz de nüfusun kıymetli kısmını oluşturuyorlar. İsmine ne derseniz deyin, Kürt problemi deyin vs. Çok kısaca 1960’lı yıllarda 70’li yıllarda bu problem ekonomik sıkıntıydı. Orayı ekonomik olarak kalkındırırsak bu sıkıntıyı çözeriz anlayışı vardı. Bu alanda büyük uzaklıklar alındı. Merhum Erbakan hocanın ağır sanayi atılımıyla doğuda açtığı fabrikaları hala vatandaşlarımız bize anlatır. Akabinde 80’li yıllarda PKK’nın gelişmesiyle birlikte Kürt sıkıntısı siyasal kimlik haline geldi. Artık o devir de geride kaldı. Artık sosyolojik problemdir. Kürt kardeşlerimiz yalnızca Türkiye’nin muhakkak bölgelerinde değildir, Türk toplumunun içindedir. Özgür, eşit, birinci sınıf ana direklerinden birisidir. Rastgele bir etnik yapıya yaklaşır üzere değil, Türkiye’nin 85 milyonuna yaklaşır üzere yaklaşan bir partiyiz. Yasakları ortadan kaldırmış bir siyasi partiyiz. Diyarbakır’da bi sefer daha gördüm ki, AK Parti’nin çok önemli imtihan verdiği ortadadır.
“HALFETİ ÜZERE SEMBOLİK YERDE AK PARTİLİ ARKADAŞIMIZ KAZANDI”
Sonuçta HDP bir siyasi parti. Şu anda TBMM’de sandalye sayısı bakımından temsil edilen 5 partiden birisi. Diyelim ki yüzde 9-yüzde 10. Lakin biz Kürt kardeşlerimizi yüzde 20 küsur civarında biliyoruz. Demek ki HDP eşittir Kürt vatandaşlarımız değil. Biz 85 milyon vatandaşımızın hepsine talibiz. Bizim karşı olduğumuz ayrımcı, bölücü, Türkiye’nin bölünmesini destekleyen, terör örgütüyle kontaklı olan zihniyete karşı olduğumuzu söylüyoruz. Silahla, bomba ile siyaset bir ortaya gelmez. Halfeti’de AK Parti’den aday olan arkadaşımız orada aday oldu ve orada sembolik bir yerde Kürt kardeşlerimizin büyük oy farkıyla belediye lideri seçildi. Terörle ilişkili halde siyasetin güdülmesi alanı kapatmak temel gayemizdir.
“BATMAN’DAKİ KIZIMIZ CUMHURBAŞKANIMIZA KÜRTÇE HİTAP ETTİ”
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu bilen Kürt kardeşlerimizin nabzını tutan birisiyim. Sahiden Diyarbakır’da çok şey yapıldı. Birkaç sene öncesine sardığımızda Diyarbakır’da çukurların kazıldığı, bombaların patlatıldığı ortam kelam konusuydu. Milletimiz bundan kurtulmayı sağladığı için Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye olağanüstü prim veriyor ‘Allah razı olsun’ diyor. Ben ana lisanın ana sütü kadar helal olduğunu söylüyorum. Doğal ki resmi lisanımız Türkçe. Lakin insanların ana lisanıyla söz etmesinin önünü açan da AK Parti. Sayın Cumhurbaşkanımız Batman’a geldiğinde bir genç kızımız Kürtçe hitap etti. Rahatlıkla Cumhurbaşkanımız buna yanıt verdi. Biz okyanusları geçtik, kimse bizi derede boğmaya kalkmasın. Kürtçe müzik söyleyen hanım sanatkarımızın Mart ayında konser verdiğini biliyoruz. Türkiye bunları geçti. Suriçi’nde Türkçe, Arapça, Kürtçe, Zazaca, Süryanice müzikler ve ilahiler, müzikler söylendiğini biliyorum.
“HALKLARIMIZ ORTASINDA SORUN YOKTUR, TAKTİK DEĞİŞİKLİKLER OLMUŞTUR”
Biraz bu hususlarda konuşurken dış siyaset bilmek lazım. Ülkeler ortasındaki münasebetleri belirleyen şey stratejik yönelimdir. Bir ana istikamet vardır. O istikamet içerisinde giderken ortada taktik olarak değişiklik olabilir. Vaktin koşullarından, bölgesel problemler, global yeni gelişmeler olabilir. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün üzere ülkelerin halkları ile Türk halkı ortasında bir hasımlık yok. Bizim t aktik olarak sorunlarımız oldu. Bunların hiçbirisi Türkiye’den kaynaklanmadı. Stratejik yönelimimiz devam ediyor. Devlet siyaseti dediğimiz şey budur. Türkiye, Mısır halkı kardeş iki halktır.
“SURİYE’DE BOMBA ATAN REJİMİ, MISIR’DA DARBE YAPAN REJİMİ BİZ İSTEMEDİK”
Türkiye ile Suriye halkı kardeş iki halktır. Sonların açıldığını Bakanların ortak toplantı yapıldığı günleri dün üzere hatırlıyoruz. Taktik olarak münasebetlerin diğer mecraya getirilmesinin sebebi Türkiye değildir. Kendi halkına bomba atan idareden bahsediyoruz. Ümit ederiz ki Suriye halkının tamamının katıldığı süreçler inşa edilir. Türkiye de buna yardımcı olur. Halkına bomba atan rejimi biz Suriye’de istemedik. Mısır’da darbeyi biz istemedik. Bunlar taktik olarak adımlarımızı değiştirdiğimiz olaylardır.
“DÜNYANIN BİRİNCİ DİASPORASI BEYKOZ’DA KURULDU”
Objektif, insani, insaflı bakıldığında Suriye, Irak, Pakistan, Afganistan. Ana gündem Suriye problemidir. Dünyada hiçbir millet bu kadar süratli göç etmemiştir. Başbakan yardımcısıyken o vakit 3 günde yaklaşık 200 bini aşkın Suriyelinin huduttan giriş yapmasına müsaade edilmişti. Karşınızda seçenek yoktu. DEAŞ militanları yakarak yıkarak geliyor. Diğer seçenekleri yoktu. Bu milletin hakkını verelim. Dünyanın hiçbir ülkesi bu kadar misafirperverlik yapamazdı. Hükümet olarak inanılmaz bir profesyonellik kazandık. Olağan ki Türkiye’nin de bir istiap haddi var. Onun dolduğunu görüyoruz. Bizim ırkçılık üzerinden, ötekileştirerek bu sıkıntıyı çözme durumumuz yok. Batı’da çözemez lakin geleneğinde yabancı düşmanlığı, lisanı farklı olana nefret vardır. Lakin bu millette bu türlü bir şey yoktur. Geçen Beykoz’da programa katıldım. Sayısal olarak az kaldılar lakin yurt dışında açılan birinci diaspora köyü Polonezköy’dür. 180 sene önce oradan gelenlere ‘buyrun köyünüzü kurun’ dedik. Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Hitler’den, Saddam’dan, Suriye’den kaçanlar buraya geldi. Bi bu ülkenin genlerinde ‘bana ne olur yardım edin’ herkese yardım elini uzatmak vardır.
“KİMSE FAŞİZAN, ÖTEKİLEŞTİRİCİ TELAFFUZLARA PRİM VERMESİN”
İngiltere ‘göçmenleri Ruanda’ya göndereceğiz’ dediler. Bu ülkede kimsenin aklından bu türlü şeyler geçmez. Afederseniz hayvanlara takılan kimlik kartı üzere çipler takmayı düşündüler. Diyelim ki oturma müsaadesi öteki vilayetlerde olan Suriyelilerin İstanbul’da ağır halde bulunmasına artık müsaade etmiyoruz. Vatandaşımızından bilhassa istirahımız; tarihi perspektifte buna sahip çıkmışız. İstiap haddi doldu fakat birkaç oy almak için ötekileştirici, faşizan telaffuzlara prim verilmesin. Türkiye gereğini yapıyor.
“TÜRKİYE FİNLANDİYA VE İSVEÇ ÜZERİNDEN NATO’YA DAYANAK VERİYOR”
Türkiye çekincelerinde kararlıdır, latife yapmıyor. 50 yıldır terörle canhıraş bir biçimde çaba veren ülkedir. Terör örgütlerinin bu ülkelerde olmalarına asla müsaade etmeyiz. Hiç kimseyi kandıracak durumda olmasınlar. NATO’nun tutumunu ortaya koyması lazım. Sayın Genel Sekreter Türkiye’nin kaygılarını gerçek buluyor. Oradaki terör örgütünün siyasi faaliyetlerinin yapılmaması, onlara silah dayanakları, istihbarat takviyelerinin verilmemesini istiyor Türkiye. Ya dostuz ya değiliz. Yıllardır bizim dostumuzdur diyerek arttan Türkiye’nin kuyusunu kazmak, terör örgütlerine dayanak olmak Türkiye’nin kaldıracağı bir durum değil. Türkiye diyor ki, İsveç ve Finlandiya üzerinden NATO’ya ileti veriyor. Elindeki kozlarını ortaya koymuştur. İnşallah Türkiye burada kazanacaktır.
“TÜRKİYE 150 TANE UÇAK ALABİLECEK BİR ÜLKEDİR”
Maalesef her yaz ciğerimiz yanıyor. Marmaris’te çok berbat yangın başladı. Büyük oranda denetim altına alındı. Her taraf yansın bitsin kül olsun demek muhalefet değildir. Bunu bıraksınlar. Hükümetin gece görüşü uçağı yok diye 3 oy kazanmıyor. Bu millet bunu yanlışsız bulmuyor. Tarım ve Orman Bakanımızı, İçişleri Bakanımızı tebrik ediyorum. Olay anında oraya gittiler. 20 uçak 1,4 helikopterle yangına anında müdahale edilmeye çalışıldı. Biliyorlarsa öteki şeyler onları getirsinler. Türkiye 150 tane uçak alabilecek ülkedir. Bugün 50’nin üzerinde uçağımız var. Geçen ene, sanıyorum ki sabotajdı. Çabucak gerisinden Karadeniz’de sel felaketi yaşandı.
“HEM BU DİYARDAN GİTMEYECEĞİZ HEM DE BU DEVEYİ GÜDECEĞİZ”
Hiçbir halde yaşlımızın, gençlerimizin hayat usulüne müdahale etmemiz sözkonusu değildir. Ömür üslupları üzerinden konuşulmaya başladığınızda öte taraftan da ‘geleneksel hayat usulümüzle ilgili birçok şey ortadan kalktı’ diyor. Biz insanların özgürce karar vermeleri için çalışıyoruz. Çapa Tıp Fakütesi’nin mezuniyet merasiminde Merve kızımız kusursuz konuşma yaptı. ‘Biz hem bu diyardan gitmeyeceğiz, hem bu deveyi güdeceğiz’ dedi. Özgürlük, eşitlik içerisinde, ekonomik gelişmeyi sağlayacağız. İki temel reformumuza kimse bir şey söyleyemez. Birincisi insanların ana lisanları, ana kültürleri dahil olmak üzere birtakım tabuları ortadan kaldırmış olan bir partiyiz. Ben genç doçent iken gencecik kızlarımızın 1 metrekarelik başörtüsü takıyorlar diye kapının önüne koyulduğunu unutmadık. İkincisi biz ekonomik olarak kalkınacağız, büyüyeceğiz, güçleneceğiz, özgürlükler ve hür pazar içerisinde kalkınmayı sürdürerek.