Netflix’in Ay Yapım imzalı 8 bölümden oluşan yeni dizisi Kuş Uçuşu sadece medyayı değil, farklı kuşakları da birbirine kırdıran içeriğiyle oldukça ses getirdi. Senaryosu Meriç Acemi’ye ait olan yapımın yönetmen koltuğunda Deniz Yorulmazer oturuyor, başrollerini ise Birce Akalay, Miray Daner, İbrahim Çelikkol, Burak Yamantürk ve İrem Sak paylaşıyorlar.
İNSANLARIN DEĞİL HABERİN PEŞİNDEN KOŞ
Aslı, haberciliği arama motorlarının olmadığı zamanlarda araştırarak öğrenen, Y kuşağı temsili duayen haber spikeri Lale Kıran’ın hayranıdır. Kadınlar tuvaletinde onunla karşılaşmayı bir şekilde başarır ancak hiç beklemediği bir nasihat alır. Z kuşağına özgü bir özgüvenle bu nasihatten bir öğreti çıkarmak yerine Lale’ye bilenir ve ondan intikam almayı tercih eder.
Nisan ayında Amerika’da vizyona giren ve düzenbazlarla dolu bir film stüdyosunda her şeyi alt etmeye çalışan genç bir asistanı konu alan Swimming with Sharks’ı anımsatan Kuş Uçuşu’nun en önemli noktalarından biri, kuşaklararası farklılığı en hileye açık sektörlerden biri olan “medya” üzerinden ele alması… Ancak her şey bir kuşak sorunu mu? Tabii ki değil… Yapım ilhamını kuşakları birbirine düşüren çatışmalardan alsa da, Aslı karakterinin çığrından çıkan hırsı ve manipülasyon yeteneği diziyi bambaşka bir kıyıya çıkarıyor. Ve tam da bu noktada derin bir nefes alıp bariz bir kişilik sorununu, Z kuşağına mal etmek arasındaki – epeyce kalın – çizgide durmak gerekiyor.
Kuş Uçuşu’nun bir diğer açısı da eski kuşakların hakimiyetindeki geleneksel medyanın çaptan düşüşüyle bağlantılı olarak yıllarını bu mesleğe vermiş kişilerin değişen koşullara ne denli adapte olabildiğini; olamadıkları noktada ise karşı karşıya kaldıkları tehditleri ele alması… Bunu da sınırlarını bilmeyen, teknolojinin ona sağladığı imkanlardan sonsuz yararlanan, aynı yapımın ismi gibi kısa yoldan amacına varmaya çalışan ve vardığında bile kendini bir türlü mutlu hissedemeyen yeni kuşağın refleksleri üzerinden görüyoruz. İşte yapımın izleyiciyle yakaladığı en önemli bağ da karakterlerin gerek ait olduğu jenerasyona, gerekse de kişiliğine özgü bug’larını izleyicinin gözleri önüne sermekten çekinmemesi. Her karakterin kendine has zayıflığı var ve kişi ne kadar güçlenirse bu zafiyetler daha da keskinleşerek kendi geleceğini bile tehdit eder duruma geliyor. Yapımın başından itibaren Nejat İşler’in sesinden dinlediğimiz kuş – aslan metaforu da aslında bu süreci özetleyen gizli bir omurga niteliğinde… Üzerine gelişen olaylar, zaman zaman mantıkla çelişen ve sürekli dört ayak üzerine düşen bir akış izlese de neticede vermek istediği mesajı – gerçek dışılıklarına rağmen – verebilen sürükleyici bir dizi izliyoruz.
ASLI “GİBİDİR” LALE “GERÇEKTİR”
Dizinin açık ara taşıyıcı kolonu, Lale Kıran olarak izlediğimiz Birce Akalay. Öyle doğal ve güçlü bir oyunculuk ortaya koyuyor ki bu ilkelerine bağlı, disiplinli, duayen haberci Lale’nin halen bir yerlerde yaşıyor olduğuna inanabiliriz. Aslı karakteriyle karşımıza çıkan Miray Daner ise kendinden isteneni başarıyla yerine getiriyor ve sadece taşıdığı karakterin değil, temsil ettiği kuşağın da yargılanmasında önemli bir rol oynuyor. İbrahim Çelikkol, Lale’nin arkasındaki görünmez güç Kenan karakteri için son derece iyi seçilmiş bir isim. Halen bölümleri devam eden Aslında Özgürsün’de olduğu gibi Burak Yamantürk’ü benzer prototipteki bir eş rolünde görüyoruz. Zira kendisinin çok daha keskin, köşeli oyunculuklar içeren rolleri hak ettiğini söylemek gerek. İrem Sak’ı her ne kadar daha gülümseten rollerde görmeye alışsak da dramın yüzüne yakıştığını çok söylemek mümkün. Belki de potansiyelini biraz da bu alanda zorlamasının zamanı çoktan gelmiştir. Bir Başkadır’daki psikolog rolüyle hafızalarımıza kazınan Defne Kayalar ise medyada çalışan, tırnaklı bir üst düzey kadın sembolistiği olarak oldukça başarılı bir iş çıkarıyor.
SEKTÖR DRAMALARI ARTIŞTA
Yabancı izleyiciler tarafından da Kuş Uçuşu, içerik açısından alışılmış Türk yapımlarının dışında bir örnek olarak gösteriliyor ve olumlu eleştiriler topluyor. Özellikle son yıllarda birçok ülke medya, siyaset, hukuk gibi sektörlerde gerçek nüveler taşıyan dramalar üretmeye büyük efor harcıyor. Bunda hiç şüphesiz ki iş hayatından gelen kesimin, izleyicinin önemli bir kısmını oluşturmasında büyük payı var. Haliyle de izleyici profili yükseldikçe daha akıllı, inceliklerle dizayn edilmiş, gerçekle bağ kuran yapımlara ihtiyaç duyuluyor. Bu da Kuş Uçuşu’nu, medya gibi çok önemli ve tartışmalı bir sektörün etrafında şekillenmesi adına önemli bir proje haline getiriyor. Ancak izleyici, bu tür çevrili alanlarda daha derine inmek istiyor, o dünyanın içindeki tüm detayları gerçek hayatla kıyaslayarak izliyor. Bu da gerçek hayattan ilham alarak yaratılmış yapımların en önemli rekabet gücünü oluşturuyor. Hikaye ne kadar çok gerçeğe yakın işlenmişse, izleyicinin empati seviyesi ve buna bağlı olarak ilgisi artıyor. Bu anlamda Kuş Uçuşu, her entrikası başarıyla sonuçlanan Aslı karakteri gibi medyayı da daha boyutlu ve gerçekçi işleyebilseydi, güvenli alanından biraz daha uzaklaşacak ve hikayesiyle de çarpıcı bir etki bırakabilecekti.
Yine de yapım, hakkı yenmiş bir kuşakla her şeyi kendinde hak gören bir diğer kuşağın çatışması üzerinden iç sesimizi okuyor ve Akalay’ın varlığına tartışmasız inandırdığı Lale karakteri için akıllara *Füruğ Ferruhzad’ın bir şiirinin son dizesini getiriyor :
“Kuş ölür, sen uçuşu hatırla.”
Elçin Demiröz