Sahafların, antikacıların, koleksiyonerlerin başına polisiye olaylar sıkça gelir. Yakınlarda da sahafların ve müzayede evlerinin uğradığı baskınlar sosyal medyada ve gazetelerde kendine yer buldu. Güvenlik güçlerinin ülkemizin kültürel mirasının korunması bakımından gösterdiği bu hassasiyet son derece önemli. Ancak değerli eserlerin nesilden nesile aktarımında, kaybolup gitmesinin engellenmesinde en büyük etken de sahaflar. Bundan dolayı sahafların alıp sattığı malzemenin -yersiz şekilde- sürekli polisiye olaylara konu edinilmesi uzun vadede bu kültürel aktarımı olumsuz yönde etkileyecektir.
ÇÖPE ATMA SAHAFA VER
İşte tarihçi Dr. Hakan Erdem’in tanıklığı: “Toptaşı Bîmarhanesi’nin ıslahı üzerine bir rapor hazırlanmış bir zamanlar. Ruhiyatçı bir profesörün evrakı, yırtılıp çöpe atılmış. Yarısını buldum, geri kalan yarısını iki ay sonra bambaşka bir yerden buldum ve tamamladım. Kurumsallaşmanın olmadığı yerde anekdot birikiyor. Saatlerce konuşabiliriz bu konuda. Ailelerin öyküleri çok ilginç. ‘Hocam, dedemizin anıları ama aile çok büyük ve herkes yayınlanmasını istemiyor. Bir kopya vereyim size, uygun bir şekilde değerlendirirsiniz’ diyen var. Hassas ve bilinçli olan dar bir kitle bu. Bir de yazıyı okuyamadığı için mahrem birtakım bilgiler olmasından endişe eden insanlar var. Onlar yırtarak sokağa atıyor. Hâlbuki sahafa ulaştırılsa değerini bulacak. Sahafa vermek ayıp değil, o belgeyi kurtarmaktır. Sahafı çağırmayıp çöpe attıklarında kayıp büyük oluyor.”
BELGEYİ KURTARMAYA BAK
Evet, bir belgeyi, evrakı, kitabı, kütüphaneyi sahafa vermek, yok olmaktan kurtarmaktır. Bu kurtarma sürecinde pek çok kişi ve kurumun rolü var: Sahafa malzemeyi ulaştıran; malzemeyi satın alarak ilgilisine ulaşmasını sağlayan sahaf; malzemeyi alan meraklı, araştırmacı ya da akademisyen; kitap ve belge gibi kültür mirasının toplanması, korunması ve geleceğe ulaştırılmasından sorumlu devlet kurumları.
Peki bu kişi ve kurumlar arasında yaşanan sorunlara nasıl çözümler bulunabilir?
Ülkemizin önde gelen sahaflarından Emin Nedret İşli, Bahtiyar İstekli, Lütfü Seymen, Lütfi Bayer ve müzayede evi sahibi Şükrü Oral sorunlara çözüm önerilerini Yeni Şafak Kitap’a anlattılar.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanı Doç. Dr. Uğur Ünal ile Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muhittin Macit kurumlarındaki malzeme satın alma ve bağış konularındaki süreçlere dair sorularımızı cevapladılar.
Emin Nedret İşli
SAHAFLAR BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANI
Türkiye’nin en büyük koleksiyoneri aslında devlet
-Öncelikle konuyla ilgili güvenlik güçleri alınıp satılan malzemeyi Türkiye’deki kanunlara göre değerlendirmelidir. Bunun için de -kitap ya da evrak etrafında konuşursak- mevcut eski malzemeyi okuyup anlayıp doğru dürüst bir hüküm verebilecek emniyet mensupları olmalı. Herhangi bir eski yazılı metni satan birini töhmet altında bırakmak doğru değil. Zaten eski harfli malzemeyi tanıyan, bilen, anlayan ve hangisinin nadir hangisinin bol olduğunu ayırt edebilecek insanlar çok az. Bu çok ciddi bir sorun. Ayrıca şu da var: Bu tür malzemenin alım-satımı sadece son yıllarda gerçekleşen bir işlem değil. Osmanlı’dan bu yana, yani eski harfli metinlerin kullanıldığı zamandan beri alınıp satılıyor, el değiştiriyor bu malzemeler. Kimi zaman bazı kütüphaneler dağılıyor, bazen malzemeler kazaen de olsa dışarı atılıyor. Dolayısıyla sahafların bütün bu malzemeyi bulup çıkarıp dükkânına taşıyarak, yok olmaktan kurtaran meslek grubu olduğunu söyleyebiliriz. Zaten bir de şu var: Türkiye’deki değerli yazmaların, kıymetli malzemelerin yüzde doksanı zaten devletimizin elinde, ya Topkapı Sarayı’nda ya Süleymaniye Kütüphanesi’nde ya da Milli Kütüphane’de… Türkiye’nin en büyük koleksiyoneri aslında devlet… Dolaşımda olan, sahafın alıp sattığı malzemeler artık devletin ya hiç ilgilenmediği ya da arşivinde olup da bir kopyasının ilgili kişiye suret olarak verdiği malzemeler. Genelde basında “Osmanlı’nın tarihini değiştirecek malzemeler bulundu” diye manşetler atılıyor. Ortalıkta dolaşan malzemeler böyle değil oysa ki. Mesela Lütfi Seymen’in başına gelen olayda, bir internet sitesinde “yıllardır aranıyor” diyordu. Başka böyle aranan malzemeler neyse, bildirirlerse biz de varsa hemen verelim, yoksa peşine düşelim. Bizim vazifemiz bu: Kayıp olan, yok olmakta olan malzemeyi bulup sunmak. Bunu yaparken de geçimimizi sağlayacak kadar bir ticaret yapmak.
Şükrü Oral
MÜZAYEDE EVİ SAHİBİ
Bu tür yaklaşımlar kayıt dışı satışları arttırır
-Öncelikle bu konunun gündeme taşınması kültür, sanat hayatımız için çok önemli. Buradaki en önemli detay bu eserlerin yurt dışına çıkışını engellememiz ve kültürel varlıkların şahıs ya da kurumsal koleksiyonlar aracılığı ile halkla buluşmasını sağlamak. Bir eser herhangi bir müzayede evine çıktığı anda otomatik olarak kayıt altına alınmış olur. Bu eser artık yurt dışına çıksa bile Türkiye’nin dava açma ve de geri alma hakkı olur. Bu sebeple müzayede evleri tarafından duyurulan her şey aslında koruma altına alınıyor. Bunu özellikle söylemek lazım çünkü müzayede evleri, koleksiyonerler bir toplumun kültürel mirasının korunmasında önemli görevleri olan unsurlardır.
Son yaşanan olayda Türkiye’nin seçkin müzayede evlerinden birinin yaşadıkları açıkçası hepimizi ziyadesiyle üzmüştür. Bu müzayede evi ki aynı zamanda onlarca müzeye binlerce eser kazandırmış bir yerdir. Aynı zamanda da yüzlerce eseri yok olmaktan kurtarıp yurtdışına çıkışına mani olmuştur. Bu ve buna benzer olaylar telafisi mümkün olmayan hasarlara yol açıyor. Sağduyu ve de diyalog ile bu süreci atlatmamız çok önemli. Aksi takdirde binlerce eser ya değerinden habersiz kişilerin elinde yok olacak ya da yurtdışına çıkarak memleketimiz için geri dönüşü olmayan kayıplara yol açacaktır. Devlet kurumlarının öncelikli olarak koleksiyonlara erişim hakkı olduğu, koleksiyonerler aracılığı ile de birbirinden farklı konuların halkla buluştuğu bir zemin oluşturmak gayet mümkün. Kültür Bakanlığı, yetkilileri tarafından hazırlanacak bir ekip sektörün oluşturacağı bir heyet ile görüşerek bu konunun daha işlevsel bir forma dönmesini sağlamalı. Aksi takdirde bu tür yaklaşımlar sadece kayıt dışı satışları arttırır. En nihayetin de vergisini ödeyen, eserleri Türkiye’ye kazandıran kurumlardan bahsediyoruz. Umarım bir an önce bir adım atılır.
Lütfi Seymen
SAHAF
Bir kanunla bu işlerin netlik kazanması gerekiyor
-Öncelikle şunu söylemeliyim: Sahaflığın devlet tarafından bir meslek olarak algılanması gerekiyor. Sahaflığın kültür varlıklarını koruyan, onların alım satımı üzerinden yapılan bir ticaret olduğunu bilmeyen de yok. Ama otuz senedir ben de duran ve çöpten bulduğum Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Kastamonu vilayetine ait bir klasör içinde 300 parça evraka el koydular, karakola gittim. İfade verdim. Dava hala sürüyor… Oysa ortada suç teşkil edecek bir durum yok ki… Ben 45 yıldan beri yapıyorum bu işi… Benim başıma gelen türünden şeyler başkalarının da başına geliyor. Gelmemesi için bir şekilde bir kanunla bu işlerin netlik kazanması gerekiyor. Sahaflar ne satar, ne satmaz? Bu sorunun açıklıkla cevaplanması gerekiyor. Bize çöpe atılan evraklar da geliyor, resmi kurumlardan bir şekilde çıkan evraklar da. Aileler de vefat edenlerin terekelerinden çıkan bazı evrakları getiriyor. Devlet, gerçekten bu kültür varlıkları korumak istiyorsa sahaflardaki bütün malzemeleri satın alarak bir kütüphanede toplasın, ne diyeyim… Ama bizim bu sorunlarımıza bir an önce bir çözüm bulunsun. Benim isteğim budur.
Lütfi Bayer
SAHAF
Asıl meselemiz insanlarda bir bilinç oluşturmak
-Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kurumlardan pek çok kitap, evrak vs. tasfiye edilmiştir. Hurdacılardan yıllar boyunca buralardan çıkan malzemeler piyasaya aktı. Sahaflar vasıtasıyla da yeniden ilgililerine kazandırıldı. SEKA’ya gidip hamur olanların ne kadar olduğunu bilemiyoruz bile. Halen -az da olsa- çöpten, hurdacılardan değerli evraklar, yazışmalar, hatıratlar vs. çıkıyor. Bizim burada asıl meselemiz kültür mirasımıza karşı insanlarda bir bilinç oluşturmak. Bu olumsuzluklar ancak bu şekilde aşılabilir. Yani insanlara ellerindeki kitap, belge, obje vs. gibi malzemeleri satmaları ya da bağışlamaları için bir yerlere yönlendirmek, sağlıklı bir danışmanlık sunmak. Bir de devletin ilgili kurumlarıyla sahaflar ve müzayede evleri gibi meslek erbabıyla ciddi bir irtibatın olması gerekiyor. Piyasadaki kıymetli eserlerin resmi kütüphane ve arşivlere kazandırılabilmesi için bu gerekli. Çünkü şöyle bir durumla karşılaşılıyor: Elinde eski evrak ya da yazma kitap olan biri, alakalı kamu kurumuna gittiğinde çok düşük bir değer biçiliyor genellikle. Oysa piyasanın nabzını tutan sahaflardan danışmanlık alsalar, belki bir ortayol bulunacak ve o değerli eser herkesin kolaylıkla erişebileceği bir kütüphane ya da arşivin raflarında yer alabilecek. Temennim, devletin süratli bir şekilde kültür mirasımıza gerçek anlamda sahip çıkılmasını sağlayacak etkili politikalar geliştirmesidir.