Kod adı: Mete… Göktaş’ı Hablemitoğlu’na bağlayan tüm ayrıntılar

Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 tarihinde Ankara’nın Çankaya ilçesindeki Portakal Çiçeği Sokağı’ndaki meskeninin önünde iki kurşunla vurularak öldürülmüştü. Cinayet, uzun yıllar faili meçhul kaldı. Fakat 15 Temmuz darbe teşebbüsünün akabinde belge raftan indirildi. Ankara Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün, yürüttüğü soruşturmayı tamamlayarak hazırladığı 364 sayfalık iddianameyi Ankara 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

Mahkeme misyonsuzluk kararı verdi

İddianameyi pahalandıran mahkeme heyeti misyonsuzluk kararı verdi. Heyet FETÖ önderi Fetullah Gülen‘in belgenin sanıklarından olduğunu ve bu evrakın Terörle Uğraş Kanunu (TMK) kapsamında kaldığını belirterek misyonsuzluk kararı verdi. Savcının bu karara itiraz edip etmeyeceği ise şimdi bilinmiyor.

FETÖ elebaşı Fetullah Gülen ile örgüt yöneticilerinden Mustafa Özcan, Aydın Köstem ve Enver Altaylı, Hablemitoğlu’nu tasarlayarak öldürmeye azmettirmekle suçlandı.

İddianamede, firari emekli Albay Levent Göktaş, emekli yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu ve emekli binbaşı Fikret Emek‘in Hablemitoğlu’nu “tasarlayarak öldürdükleri” belirtildi.

Bu kapsamda kelam konusu sanıkların “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırılması talep edilen iddianamede, ayrıyeten Göktaş’ın “örgüt kurmak” hatasından 8 yıla, Mumcuoğlu ve Emek’in ise “suç örgütüne üyelik”ten 4 yıla kadar cezalandırılmaları istendi.

Eski yüzbaşı Nuri Gökhan Bozkır ile FETÖ firarisi Serhat Ilıcak‘ın da “tasarlayarak taammüden öldürmeye yardım” kabahatinden 20 yıla kadar mahpusu istenen iddianamede, Bozkır’ın “suç örgütüne üyelik”ten 4 yıla kadar daha mahpusla cezalandırılması talep edildi.

İddianamede, Mehmet Narin‘in “suç örgütüne üye olmak“tan 4 yıla kadar mahpus istenirken 9 kişi için takipsizlik kararı verildi.

İddianamede, Fethullah Gülen, Mustafa Özcan, eski MİT çalışanı Enver Altaylı ve Altaylı’nın sağ kolu olduğu belirtilen Aydın Köstem hakkında cinayeti azmettirme cürmünden ceza istendi. Levent Göktaş silahlı örgüt yöneticisi ve tasarlayarak taammüden öldürme, öteki eski askerler Nuri Gökhan Bozkır, Mehmet Narin, Tarkan Mumcuoğlu ve Fikret Emek ise örgüte üye olmak ve tasarlayarak taammüden öldürmekle suçlandı. Kuşkulu Ali Serhat Ilıcak hakkındaki suçlama ise cinayete yardım tezi oldu.

‘Gülen azmettirdi’

364 sayfalık iddianamede dikkat çeken ayrıntılar yer aldı. Bulgaristan’da tutuklu bulunan eski Özel Kuvvetçi Albay Levent Göktaş’ın, Necip Hablemitoğlu suikastı için FETÖ elebaşı Fethullah Gülen’in sağ kolu olan Mustafa Özcan ve eski MİT’çi Enver Altaylı tarafından azmettirildiği öne sürüldü.

‘Kayıt dışı Türkiye’ye girdi’

Cinayeti eski Özel Kuvvetçi Tarkan Mumcuoğlu’nun işlediğinin aktarıldığı iddianamede Mumcuoğlu’nun cinayet tarihinde Kazakistan’da resmi vazifede görünmesine rağmen, olaydan yaklaşık 15 gün evvel askeri kargo uçağıyla Kıbrıs üzerinden pasaport denetimine takılmadan yani kayıt dışı olacak biçimde Türkiye’ye geldiği belirtildi. Mumcuoğlu’nun suikastı gerçekleştirdikten sonra tekrar Kazakistan’daki vazifesine döndüğünün belirtildiği iddianamede Levent Göktaş’ın bir cürüm örgüt kurduğu, bu örgütün tespit edilebilen üye sayısının 4 olduğu argüman edildi.

Dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı MAK Alay Kumandanı, emekli Albay Levent Göktaş’ın cinayet için kendi buyruğundaki askerlerle “yasadışı örgüt kurduğu” belirtilen iddianamede, cinayetin keşfinin Nuri Gökhan Bozkır tarafından yapıldığı, tetikçinin eski ÖKK’cı Tarkan Mumcuoğlu olduğu tabir edildi. İddianamede, sanıkların cinayetten evvel Hablemitoğlu’nu adım adım takip etmelerinin detaylarına da yer verilirken yeniden sanıklar ortasındaki HTS kayıtları da iddianameye girdi.

‘MİT Müsteşarı olmak için öldürdü’

İddianamede Hablemitoğlu’nun isminin MİT Müsteşarlığı için geçtiği Levent Göktaş’ın ise MİT Müsteşarı olmak istediği için bu cinayeti işlediği öne sürülerek, “Maktul Necip Hablemitoğlu’nun vefatına yakın periyotta birtakım çevrelerce ismi Ulusal İstihbarat Teşkilatı müsteşarlığı misyonuna geçirildiği, tıpkı periyotta Mustafa Levent Göktaş’ın da kim tarafından bu teklifin yapıldığı bilinmese de birinci kez etrafındakilere kendisinin Ulusal İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olacağını tabir etmeye başladığı anlaşılmıştır. Maktulün bu misyona getirilip getirilmeyeceği bilinmez bir bahis olsa da kendi etrafına bu duruma ait kanılarını anlatmaya başlamış, keza Mustafa Levent Göktaş da bu misyona hiç bir vakit getirilmemiş, fakat onun için bu konu daima talep edilen bir durum haline dönüşmüştür” denildi.

Akın Birdal saldırısı da iddianamede yer aldı

İddianamede 1998 yılında silahlı hücuma uğrayan İnsan Hakları Derneği (İHD) eski lideri Akın Birdal’ın uğradığı atağın gerisinde da Levent Göktaş hata örgütünün olduğu sav edildi. Buna ait iddianameye giren İrfan Birkan isimli şahsın beyanında, “Köşk isimli restoranda çalıştığım periyotta Adnan Kayğusuz’un arkadaşı olan kısa uzunluklu bir şahıs gelirdi. İsmini hatırlamıyorum. Bu bireyle beni Adnan Kayğusuz tanıştırmıştı. Bu kişiyi Subaşı Restoranından bu yana tanıdığını söylemişti. Bana bu kişinin MİT çalışanı olduğunu da belirtmişti. Hatta Adnan bu kısa uzunluklu kişiyi kastederek Subaşı Restoranda çalıştığımız devirde İnsan Hakları Derneği Lideri olan Akın Birdal ve İnsan Hakları Derneği üyelerinin restoranda düzenledikleri tertiplere bu kişinin ve arkadaşlarının geldiğini söylemişti. İnsan Hakları Derneğinin tertibi olduğunda bu ve arkadaşlarının yan masaya oturduğunu söylemişti. Yani bu ve arkadaşlarını onları takip ettiğini kastetmek istemişti.“

Kimler kimlerle görüşmüş!

Sanık Nuri Gökhan Bozkır’ın savcılık sözü de iddianameye girdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 8 Şubat 2022 tarihinde sözü alınan Bozkır, “Ben 2014 yılında periyodun Çalışma Bakanı Faruk Çelik’in yeğeni olarak bildiğim Gültekin isimli arkadaşım aracılığıyla Zihni Çakır ile tanışmıştım. Bu şahısla yapmış olduğum görüşmelerde, bana FETÖ/PDY terör örgütü hususuyla ilgilendiğinden bahsetmişti. Ben de kendisine Necip Hablemitoğlu suikastı ile ilgili bilgim olduğunu, o periyot itibariyle emniyet içerisinde FETÖ ögelerinin tam olarak temizlenmediği için ne vakit uygun ortam olursa bu cinayete ait bilgiler vereceğimi anlattım. Zihni Çakır ile birinci görüşmemde rastgele bir isim vermedim. Lakin daha sonraki görüşmelerimde suikastı Özel Kuvvetlerdeki bir yapılanmanın gerçekleştirdiğini, Fikret Emek ve Tarkan Mumcuoğlu’nun bu cinayetin işlenmesinde bulunduklarını bilindiğini söz ettim. Lakin cinayete ait ayrıntı, Enver Altaylı ve Mustafa Özcan isimlerini söylemedim. 2014 ve 2015 yıllarında Zihni Çakır’ın yönlendirmesiyle İstanbul TEM Şube Müdürlüğüne 4 sefer gittim. Burada Başkomiser Murat SEZGİNLER, Emniyet Amiri Özgür Taştekin ve onların yönlendirmesiyle devrin İstanbul Başsavcısı İrfan FİDAN, Emniyet Müdür Yardımcısı Mustafa Çalışkan ile görüştüm. Başsavcı İrfan Fidan ile yapmış olduğum görüşmede kendisi bana, FETÖ’yü çökertmenin iki değerli ögesi olduğunu, bunlardan birinin MİT Tırları olayı öbür ise Necip Hablemitoğlu cinayeti olduğunu söyledi. Ben de MİT Tırları belgesinde kıymetli bir şahit olduğunu düşündüğüm birini devrin Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’a götürdüm. Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili burada Turgut isimli bir emniyet amiri benimle ilgilendi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının bahisle ilgilendiğini söyledi, lakin bu cinayetle ilgili resmi bir sözüm alınmadı” dedi.

‘Levent Göktaş’ın telkiniyle Ukrayna’ya gittim’

“Şanlıurfa vilayetinde adımın karıştığı bir soruşturma nedeniyle eski kumandanım olan Levent Göktaş’ın telkiniyle 12 Eylül 2015 tarihinde yasal yollarla Ukrayna ülkesine gittim” diyen Bozkır, “Ukrayna’da olduğum periyot içerisinde Zihni Çakır ile internet üzerinden telefon görüşmelerim oluyordu. 2017 yılında bir görüşmede kendisi belgeye yeni bir savcı atandığını, soruşturma belgesi ile ilgilendiğini, benim de bu mevzu hakkındaki bildiklerimi bir dilekçe halinde soruşturma savcısına atmamı belirtmişti. Ben de bunun üzerine bütün bildiklerimi Ukrayna Kiev’de bulunan Emniyet Ateşesi Fahrettin Karadeniz ve Özel Harekat Polisi Alper isimli bireylere önlerinde yazarak teslim ettim. Onların da bu bildiklerimi bana Zihni Çakır’ın vermiş olduğu soruşturma savcısı olan sizin mail adresinize göndereceklerini belirttiler. Ben bu dilekçemde Necip Hablemitoğlu cinayetine ait bildiklerimi biraz da tam açıklayıcı olmadan yazmıştım. Bunun nedeni de bu vakte kadar hiç resmi bir muhatap bulamadığım içindir. Zihni Çakır’a bu dilekçeyi gönderdikten sonra soruşturma savcımızın soracağı konular olur ise bunlara da hazır olduğumu tabir ettim” tabirlerini kullandı.

‘Hablemitoğlu’nun ismini maksat şahıs formunda gördüm’

Bosna’dan döndükten sonra misyon yaptığı Özel Kuvvetler Komutanlığı Muhabere Arama Kurtarma Alay Komutanlığına Levent Göktaş’ın atanmış olduğunu gördüğünü söyleyen Bozkır, “” sözlerini kullandı.

Tarkan Mumcuoğlu ile yaptığı bir sohbet sırasında kendisinin gazeteci Soner Yalçın ve Necip Hablemitoğlu ile görüştüğünü söylediğini aktaran Bozkır, “Hatta Soner Yalçın’ın hazırladığı bir dizinin senaryosunda yardımcı olduğunu, Necip Hablemitoğlu’na Alman Vakıfları konusunda yardımcı olduğunu belirtmişti. Ben Necip Hablemitoğlu’na Alman Vakıfları ile ilgili yardımcı olduğunu duyunca, 2001 yılı Eylül ayında görmüş olduğum formla ilgili başımda birtakım şeyler şekillenmeye başladı. Tekrar bu servisle sarfiyat gelirken bir kezinde Tarkan Mumcuoğlu bana Conrand Adaneur Vakfı ile ilgili çalışma yapmamı söyledi, ben de “emredersiniz” dedim. Lakin vazifelerimden dolayı vaktim ve kaynağım olmadığı için bu çalışmayı yapmadım” dedi.

‘Bilgileri Fikret Astsubaya vermemi Tarkan Mumcuoğlu söylemişti’

“Tarkan Mumcuoğlu Kazakistan misyonuna gitmeden evvel 2002 yılı Ağustos/Eylül aylarında bana istihbarat kısmında muhtaçlık olduğunda kullanılacak sim kart ve araç konusunda yardımcı olmamı söyledi” diyen Bozkır, “İstihbarat kısmında bir havuz oluşturulduğu fikriyle ve benim de Ankara’da doğup büyüdüğüm için benden bu hususta yardım istediğini düşündüm. Ben de o tarihte ortak arkadaşım Erkan Derin ve orta sıra gelip giden kardeşi Nazmi Derin ile mesaim sonrası yemek yemek ve alkol almak için gittiğim yerde şef garson olarak çalışan Adnan Kayğusuz ve Adana ve Ankara vilayetindeki Amerikan tesislerine server hizmetlerinde yardımcı olan yeniden araç kiralama işlerinde etrafı olduğu bildiğim şu an soyadını hatırlamadığım Mert (benden 4 yaş küçük, kilolu, Adanalı, uzun uzunluklu, buğday ciltli, İngilizcesi yeterli olan) isimli bireylerin irtibat bilgilerini Tarkan Mumcuoğlu İdari işler Astsubayı Fikret (soyadı Öztürk olabilir) isimli şahsa verdim. Bu bilgileri Fikret Astsubaya vermemi yaptığım görüşmede Tarkan Mumcuoğlu söylemişti. Kendi timimde astsubay olan Kamil Metin, Etlik bölgesinde telefon işleriyle uğraşan Fatih Metin isimli bir kardeşi olduğunu bildiğimden Kamil Metin’e de simkart muhtaçlıkları için Tarkan Mumcuoğlu ile irtibata geçmesini söyledim. Ben Adnan Kayğusuz ve Mert isimli arkadaşımı bu hususta bilgilendirdim. Kendilerine birliğimizin araç gereksinimi olduğunda yardımcı olmalarını söyledim. Benim mantığım bu çocukların araçları kullanılır ise ortadan para kazanılır niyetiydi. Hatırladığım kadarıyla Adnan Kayğusuz girişken, etrafı olan biriydi. Müşteri alakaları güzeldi, bu yüzden bu kişinin yardımcı olacağını düşündüm. Üstte sözümde belirttiğim istihbarat kısmı için isim havuzu oluşturma olayı Tarkan Mumcuoğlu’nun Kazakistan vazifesine gitmeden evvelki periyot içerisinde olmuştur. İstihbarat havuzuna bu isimleri verdiğimi, telefon numaralarını bıraktığımı o devir Tarkan Mumcuoğlu’na da arz ettim. O da bana ‘bilgim var’ dedi” diye konuştu.

‘Patlayıcı kullanamayız diğer metot denememiz lazım’

“Ben Ankara’da büyüdüğüm için Portakal Çiçeği sokağı ismini duymuştum, lakin o ana kadar neresi olduğunu tam olarak bilmiyordum. Ben almış olduğum eğitimlerden bildiğim kadarıyla bu sokakta keşif yapabilmem için bir münasebetimin olması gerekiyordu” sözlerini kullanan Bozkır, “Biz buna maske vazife ismini veriyoruz. O gün ben buraya hurdacı kılığında gelebileceğimi düşündüm, bu amaçla ağabeyimin de arkadaşı olan Ankara Kalesinin altında kamyonet tamir atölyesi olan daha öncen de kendi aracımın tamir işleri için gidip geldiğim Hızır Şimşek’in yanında daha evvel gördüğüm 4 tekerlekli hurda taşıyıcı aracını satın almak istedim. Kendisiyle görüştüm. Daha evvel gördüğüm hurda taşıyıcı aracının lazım olduğunu söyledim. Parasıyla bunu almak istedim, ‘bana parası değerli değil, ne verirsen al’ dedi. Hatırlamadığım cüzi bir ölçü fiyat vererek bu aracı satın aldım. Bir de orada o sırada gördüğüm arızalı bir şofbeni para vermeden aldım. Hurda taşıyıcı aracının içine koydum. Şofbeni Portakal Çiçeği Sokağa yakın bir nokta olan Mesnevi Sokağın başına götürdüm. Bu sırada ben üzerime eski kıyafetlerimden giymiştim. Vakit gündüz vakti mesai saatleriydi. Mesnevi Sokaktan Portakal Çiçeği Sokağa hakikat Ayrancı istikametinden Çankaya istikametine hakikat yokuş üst Portakal Çiçeği Sokaktan geçerek çıktım. Bilhassa yokuş üst çıkmayı tercih ettim, zira yavaşça çıkacağım için rahatlıkla çevreyi denetim edebileceğimi düşündüm. Bana verilen misyonda sokağın keşfi olduğu için benim yapmam gereken olan Portakal Çiçeği Sokağın yaya, araç trafiği, bölgede bulunan kameraları, varsa apartmanların ışık sensörlerini, caddeye giriş çıkış yapan orta yolları, güvenlik noktalarını belirlemekti. Bu keşfi yaparken tespit ettiklerimi evvel aklımda tuttum, daha sonra Portakal Çiçeği Caddesini tamamlayarak Hoşdere Caddesine çıktım. sol tarafa Atakule istikametine gerçek yürüdüm, Toyota satış yerinin art tarafındaki boş toprağa hurda taşıma aracını bıraktım ve yürüyerek yakın pozisyonda bulunan Oyak Sitesindeki konutuma geçtim. Aklımda tuttuğum tespitleri misyonda kullandığım ajandaya not aldım, ardından a4 kağıdına kendi el yazımla geçirerek bir rapor halini verdim. Hazırladığım bu raporu takip eden bir günde Levent Göktaş’a verdim, o da rapora baktıktan sonra bunu Fikret Emek’e vermemi söyledi. Çabucak yan odada bulunan Fikret Emek’in makamına geçerek bu raporu ona verdim. Fikret Emek rapora baktığında ‘tamam, ben de bu bölgeye gideceğim, Altan Bora ve Tan Dervişoğlu’nun da bu bölgeye gideceğini’ söyledi. Bu tip vazifelerde kompartmantasyon dediğimiz bir kavram vardır. Vazife içerisindeki bireyler birbirlerini bilmezler, üsteki tamamını bilir, alttakiler birbirlerini tam olarak bilmezler. Burada da benim yaptığımı öbürleri bilmiyordu. Altan ve Tan’ın bu olay içerisinde olduğunu Fikret Emek’in bu kelamlarıyla anladım. Bu keşif vazifesi sonrasındaki bir günde Levent Göktaş’a makamında hür paraşüt planlaması yaptığımız sırada içeriye Bülent Kutsal isimli üsteğmen geldi, beni görünce Levent Albaya ‘Komutanım müsait misin’ dedi, o da ‘söyle, konuşabilirsin’ diyerek karşılık verdiğini hatırlıyorum. Bülent Kutsal devamında malum şahıs biçiminde konuşarak ‘arabayı uzaktan kumanda sistemi ile çalıştırıyor, bu sebeple patlayıcı sistemi kullanılamaz, diğer bir metot denenmesi gerekir’ biçiminde konuştu. Levent Göktaş da ‘tamam planlarız’ diyerek karşılık verdi. Bu görüşmeden de Bülent Kutsal’ın da bu iş içerisinde olduğunu düşündüm” diye belirtti.

Askeriyede para kros kadrosunda olduğunu belirten Bozkır, “Kendim haricen de hafta sonları cumartesi-pazar günleri konutumun civarındaki Oran Koşu Parkında koşarım. Olaydan evvelki bir cumartesi günü konutumun civarındaki Oran Koşu Parkurunda koşuya giderken civardaki Nilkent Taksi durağı civarında Tarkan Mumcuoğlu’nu gördüm. Kendisinin adresi Nilkent sitesindeydi. Taksi durağından Simon Bolivar Caddesine hakikat yalnız başına yürüyordu. Kendisini gördüğümde vazifenin yaklaştığını anladım” diye konuştu.

‘Göktaş’ın misyondaki ismi Mete‘

Cinayetin işlendiği gün ise kendi telefonunu kapattığını aktaran Bozkır, “Cihazı meskende bıraktım. Daha evvel Şırnak vilayetinden satın aldığım Ericsson marka cep telefonuna operasyonel sim kartı taktım. Saat 19.30 yahut 19.45 sıralarında bu sim kartı Tarkan Mumcuoğlu aradı. Kendisi ile o ana kadar Nilkent Taksi Durağında gördüğümden bu yana bağlantı kurmamıştım. Bu görüşmede telefonla bana kendisini Nilkent Sitesinden almamı söyledi. Ben de Hacı Arabacı’yı operasyone telefondan arayarak yerini almasını söyledim. Mesaiden çıkmadan evvel timlerin birinden üsteğmen Mehmet Emin Koç’tan meskene gidip gelmek için aracını istemiştim. O sırada onun Mazda marka gri renkli 6.26 model bir aracı vardı, hatırladığım kadarıyla bu araç idi, geniş idi. O da bana aracını kullanmam için verdi. Tarkan Mumcuoğlu’nu o araçla aldım. Refik Belendir istikametine oradan da Pak Sokak istikametine gittim. Pak Sokağa yöneldikten sonra sağ tarafta boş bir yerde kendisini bıraktım. Eliyle sokak içerisini göstererek ‘beni bu sokaktan alırsın’ dedi. Ben Pak sokak içerisinden 300-400 metre üst hakikat gittim. Girdiğim istikametin aykırı olduğunu varsayım ediyorum. Tarkan bu istikamette seyir halinde iken yolda elindeki operasyonel telefon ile Mete ağabey hitabıyla biriyle konuşuyordu. Mete Levent Göktaş’ın vazifelerdeki kod ismidir. Tarkan telefonda ‘tamam, tamam’ formunda devam etti. Pak Sokak içerisinde boş bulduğum bir yere aracı park ettim. Otomobil çalışır vaziyette bekledim, aracın ışıklarını kapattım. Tarkan Mumcuoğlu’nu bırakmamdan 5 yahut 10 dakika sonra art geriye 2 el silah sesi duydum. Arabayı iki atakta sokak içerisinde döndürdüm, geldiğim Portakal Çiçeği Sokağı istikametine döndüm. Portakal Çiçeği Sokağı içerisinden Tarkan Mumcuoğlu’nu araca aldım, üste Çankaya Lisesi istikametine hakikat çıktım. O sırada Tarkan telefonla konuştu ‘unsurlar çekilebilir’ dedi” diye konuştu.

‘Cinayet sonrası Hablemitoğlu’nun konutundan doküman almam istendi’

Cinayetin sonraki günü olağan mesaisine devam ettiğini aktaran Bozkır, “Verilen ve yapılan vazife daha sonradan hiç konuşulmadı. Sonraki günü Tarkan Mumcuoğlu’nu mesaide görmedim. 1-2 gün sonra Fikret Emek mesaideyken bana Tarkan ile birlikte Necip Hablemitoğlu’nun meskenine gidileceğini, kendisinin konutundan bir evrak alınacağını, fakat ben korktuğumdan, eğitim görevlerimin olduğunu mazeret ederek, bu vazifesi yapamayacağımı söyledim. Ayrıyeten vazife sonrası kıymetlendirme toplantısı olacağını, benim bu toplantıya katılmamın gerek olmadığını söyledi. Daha sonrasında verilen bu vazife bir daha benim bulunduğum bir ortamda konuşulmadı” dedi.

‘Göktaş beni tehdit etti’

Ukrayna’da savcılığa yazdığı dilekçeden sonra Levent Göktaş’ın yanına Levent Bektaş isimli emekli asker gönderdiğini belirten Bozkır, “Sadece 1 günlüğüne bu şahıs Ukrayna’ya yanıma geldi. Bana Levent Göktaş’tan aktararak ‘yediğin boku biliyoruz, akıllı ol, sessiz kal’ biçiminde tehditlerde bulundu. Hakkımda tutuklama kararı çıkınca Ukrayna’daki mesken mahpusu sürecinde Levent Göktaş ile telefonla internet üzerinden görüşüyorduk. Telefonda, ‘Tarkan’dan işi nasıl sana çevirdiysek, düzeltmesini biliriz, çocuğun diğerlerine baba demesini istemiyorsan akıllı ol Ukrayna’da kal, ben sana gerekli maddi dayanağı sağlayacağım’ halinde konuşarak tehdit etti” sözlerini kullandı.