CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin küme toplantısında konuşuyor.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:
“Bizim için değerli olan bayrağımız ve vatanımız. Bunun için gözümüzü kırpmadan hayatımızı verebiliriz, veririz de. Asla ve asla bayrağımız ve vatanımıza gölge düşmesini dahi istemeyiz. Siyasetçinin ahlaklı, zenginleşmemesi, bir kümeye değil bir sınıfa değil 85 milyona hiçbir ayrım yapmadan hizmet etmesi gerekir. Şayet siyasetçi bu ülkenin çıkarlarını düşünüyorsa kendi çıkarlarını, ailesinin çıkarlarını geri plana atması lazım. Bu türlü bir siyasetçi, bu türlü bir idare istiyoruz.
Kamer Genç bunlardan bir tanesiydi. Elinde bir fenerle Meclis kürsüsüne çıktığı vakit her türlü hücuma karşın niyetlerini özgürce söz ederdi. Onu rahmetle anıyoruz. Uğur Mumcu böyleydi. Uğur Mumcu bir siyasetçi değildi fakat Uğur Mumcu kalemini satmayan, yürekli bir gazeteciydi. Elbette kalemini satmayanlara baskılar, tehditler, yıldırmalar olacaktır. Hatta onlara yönelik olarak cinayetler de işlenebilecektir. Uğur Mumcu bunlardan bir tanesiydi. Kalemini satmadı, dik durdu, onurlu durdu fakat hayatına kastettiler. Her yıl Uğur Mumcu’yu binlerce kişi anıyor ve hatırlıyorsa ve onu hürmetle anıyorsa onun bıraktığı kalıcı iz daha sonraki gazetecilerin tümüne örnek olsun istiyoruz. Havuz medyası değil özgür medya istiyoruz. Televizyonlara çıkıp gazeteci kisvesiyle iktidarın bütün yanlışlarını savunanlara gazeteci demiyoruz. Orhan Erinç de ortamızdan ayrıldı. Hem Cumhuriyet Gazetesine, ailesine, basın topluluğuna baş sıhhati diliyoruz. Her birimiz mecburî olarak o seyahate bir gün çıkacağız. Değerli olan artta bıraktığımız hoş şeyler. O hoş şeylerle anılmak isteriz.
İsveç’te iğrenç bir olay oldu. Büyükelçiliğimizin önüne bir soytarıyı getirdiler, ona bir provokasyon aksiyonu yaptırdılar. Kutsal kitabımızı, elçilik önünde yakılması söylenmiş geldi yaktı o sefil kişi. Hedefinin ne olduğu o kadar aşikar ki, resmi görmek için özel bir zeka seviyesine sahip olmak gerekmiyor. İsveç idaresi devlet zekasından mahrum, seyretti durdu bu provokasyonu. Bu oyunun oynanmasına açıkça müsaade verdiler. O pislik, o kadar alçalmış bir adam ki iğrenme hissinden öteki bir şey hissetmiyor insan. Her inanca saygılıyız, her kimliğe saygılıyız. İnançlara hürmet göstermek insan olmanın da bir gereğidir.
YSK ile ilgili söylediğim bir şey tartışılıyor. YSK’ya güvenmediğimi Mısır’daki sağır sultan duydu. YSK’nın hangi olaylarda nasıl karar vereceğini hepimiz biliyoruz. Güya biz başvuracağız, YSK hukuka, anayasaya uygun karar verecek. Allah aşkına, akıl var mantık var. İradesini saraya ipotek eden adama hakim mi denir? Hala bunu öğrenmediniz mi? Şayet YSK’ya güvenseydik özel olarak bir sandık güvenliği için çalışmazdık. Biz her sandığın güvenliğini almak zorundayız. Neden? Güvenmiyoruz yargıya, YSK’ya.
Bozulma bürokrasi ile başladı, yargı ile devam ediyor. Hala hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine nazaran karar veren yargıçlarımız var. Hala bürokraside düzgün, ahlaklı iş yapanlar var. Zati onların yüzü suyu hürmetine bu kırıntı kaldı. Bozulma o kadar büyük alanlara yansıdı ki TBMM’de de önemli bir bozulmanın olduğunu görüyoruz. Ayakkabı yalayıcılığına soyunan siz hiç milletvekili gördünüz mü? Bu milletvekili Ordu’da nasıl geziyor? Erdoğan’ın ayakkabısına elini atsın yalayarak gitsin, herkes de seyretsin. Ahlak bozulursa Türkiye bu noktaya geliyor. O milletvekilinin Ordu milletvekiliyim diye gezmesine gerek yok. Sarayın oraya ya da AK Parti’nin Genel Merkezi’ne gitsin. Onun bir heykelini yapsınlar ve altına ‘Erdoğan’ın ayakkabılarının eliyle yalamaktan kelam eden ve bununla onur duyan milletvekilimiz’ yazsınlar. Bir insan aklını kiraya verirse sonuç bu noktaya gelir.
Ayrıntılar geliyor…