CHP başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir dizi ziyaret için dün Gaziantep’e geldi. Kılıçdaroğlu, bugün Gaziantep Sanayi Odası’nı ziyaret etti. Kılıçdaroğlu’nu Gaziantep Sanayi Odası Lideri Adnan Ünverdi ve idare konseyi üyeleri ağırladı. Görüşmenin akabinde Kılıçdaroğlu ile Ünverdi, açıklamalarda bulundu.
“EN FAZLA İHRACAT YAPAN ALTINCI KENT DURUMUNDAYIZ”
Adnan Ünverdi, ziyaretlerinden ötürü Kılıçdaroğlu’na teşekkür ederek, “Gaziantep’te binlerce eser üretilmektedir. Bu da bizlerin sektörel çeşitlilikte artı bir zenginliğimiz oluyor. En fazla ihracat yapan altıncı kent durumundayız. Gaziantep Organize Sanayi Bölgemiz, 45 milyon metrekare alanıyla bir arada Türkiye’nin en büyük OSB’si ve 250 binin üzerinde çalışanıyla yeniden Türkiye’de OSB’de en fazla istihdam sağlayan bir bölgedeyiz” dedi.
“ATATÜRK, ‘HER FABRİKA BİR KALEDİR’ DİYEREK ÜRETİMİN EHEMMİYETİNİ GÖSTERMİŞTİR”
Ünverdi, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Her fabrika bir kaledir’ diyerek üretimin değerini; ‘Hiçbir şeye muhtaçlığımız yok, sırf bir şeye gereksinimimiz vardır, çalışkan olmak’ diyerek de zorluklardan çıkış yolunu bizlere göstermiştir” diye konuştu.
Ünverdi, daha sonra kelamı CHP başkanı Kılıçdaroğlu’na bıraktı. Kılıçdaroğlu da şunları söyledi:
“HEPİMİZ TEKNOLOJİDEN YARARLANMALIYIZ”
181 ülkeye ihracat yapıyor Gaziantep, bu çok hoş bir şey. Dileğimiz, bu sayının artması. Üretim ve ihracat… Üretmek gerekiyor. Üretmeden ihracat mümkün değil. Gaziantep’in Orta Doğu’nun ve Kafkasların en kıymetli kentlerinden birisi olduğunu biliyoruz. Lakin hakikaten de Gaziantep, bu potansiyeline rağmen daha hoş şeyler yapabilir, endüstrisini geliştirebilir. Teknolojiyi izleme konusunda sayın lider birtakım ipuçları verdi. Evet, 21. yüzyıl, teknoloji yüzyılı. Teknoloji konusunda Türkiye geri kalırsa, teknolojide atması gereken adımları atamazsa bir müddet sonra katma pahası düşük eserlerin üretildiği bir ülke haline gelir. Hepimiz teknolojiden yararlanmalıyız.
“TÜRKİYE, PRESTİJ SAHİBİ OLACAKSA DÖRT KADEMELİ BİR STRATEJİYİ İZLEMEK ZORUNDADIR”
Üniversitelerin bilgi üretebileceği bir sürece Türkiye’yi sokmak durumundayız. Şayet Türkiye, süratle büyüyecekse, kalkınacaksa, bölgesinde ve dünyada kelam sahibi olacaksa, prestij sahibi olacaksa dört evreli bir stratejiyi izlemek zorundadır. Nedir dört ayaklı strateji?
“İKTİDAR SAHİPLERİNDEN BİRİSİ ÇIKIP, BEĞENMEDİYSE SANAYİCİYİ SUÇLAYABİLİR”
Birincisi, gerçek bir demokrasidir. Bakın dünyaya, demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke gelişmemiştir. Kişi başına geliri 30, 40, 50, 60 bin dolar olan ülkelerin tamamında demokrasi gelişmiştir. Şayet demokrasiyi geliştiremiyorsanız baskıcı bir idare altında endüstrici ne kadar çalışabilecek? Bir müddet sonra ülkesini terk edecek. Giden çok sayıda sanayicimiz var. Demokrasi, niyet özgürlüğünün yanı sıra can ve mal güvenliği demektir. Benim can ve mal güvenliğim yoksa yabancı sermaye buraya niçin gelsin? Can ve mal güvenliği yoksa endüstrici neden yatırım yapsın? Bugünkü ortamda rastgele bir siyasetçi, iktidar sahiplerinden birisi çıkıp, beğenmediyse sanayiciyi suçlayabilir. Aylarca içeride yatabilir, tutuklanabilir. Bu gerçek var Türkiye’de.
“ADALETİN OLMADIĞI YERDE CAN VE MAL GÜVENLİĞİ OLMAZ”
Haksızlığa uğradığımda gidip hâkime başvuracağım. Hâkim, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine nazaran karar verecek. Dikkatinizi çekerim; kanuna nazaran değil. Anayasa 138, ‘Kanuna nazaran karar ver’ demiyor. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine nazaran karar verecek. Artık elinizi vicdanınıza koyun, kaç tane hâkim var bu türlü Türkiye’de? Adaletin olmadığı yerde can ve mal güvenliği olmaz ki aslında. Adaletin olmadığı yerde niyet özgürlüğü olmaz ki aslında. Fikir özgürlüğünden pahalı bir şey yoktur. Cetlerimiz söylemiş; ‘Akıl, akıldan üstündür’. Siz, farklı düşündü diye insanları mahpusa atarsanız, tutuklarsanız, üniversiteden atarsanız ne olacak? Batı ne diyor? ‘Farklı düşünenler, gelin bizim ülkemize.’
“BİR SİYASETÇİNİN EN ÇOK SAĞLIKLI VE DENGELİ TENKİDE GEREKSİNİMİ VAR”
Demokrasi, özgür medya demektir birebir vakitte. Bir siyasetçinin en çok sağlıklı ve dengeli tenkide muhtaçlığı var. Tenkide tahammül edemeyen kişi siyasetçi olmasın. Olamaz esasen. Münasebetiyle demokrasi, stratejinin en temel ayaklarından birisi.
“ÜNİVERSİTELER BİLGİ ÜRETMEZSE ENDÜSTRİCİ BİLGİYİ METAYA DÖNÜŞTÜREMEZ”
İkincisi, üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Soru şu; neyi üreteceğiz? Hoş ihracat yapıyoruz. Lakin dünya süratle değişiyor. 21. Yüzyıl, artık teknoloji yüzyılıdır. Bilgiye dayalı iktisat. Bilgi üretiyorsanız katma bedeli yüksek eser üretirsiniz. Bilgiyi üreten kurumun ismi, bütün dünyada üniversitelerdir. Üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Üniversiteler bilgi üretmezse endüstrici bilgiyi metaya dönüştüremez. Üniversiteler çok kıymetlidir.
“YA BİZİM AKLIMIZ YOK MU”
Amerika’ya gittim. Sizler de gazetelerden, televizyonlardan izlemişsiniz. ‘Vay Kılıçdaroğlu icazet almaya gidiyor.’ Akılları yok zira. Dünyanın ne olduğunu bilmiyorlar. Nereye gitti Kılıçdaroğlu? Dünyanın teknolojide bir numaralı olan üniversitesine gitti. İngiltere’ye gitti Kılıçdaroğlu. Niçin? 184 yıllık üniversitede, yapay zeka nedir, nasıl gelişiyor, çalışmalar nasıl yapılmış? Oraya gitti. Siyasetçilerle görüşmedim. Toplum o denli bir noktaya taşınmış ki Amerika’ya giden, icazet almaya gidiyor. Ya bizim aklımız yok mu?
“HİÇ KİMSENİN AÇ VE AÇIKTA KALMAMASI LAZIM”
Güçlü toplumsal devlet… ‘Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar’ diye bir kelam var. Herkesin bir gelecek teminatının sağlanması lazım. Bunun ismi da toplumsal devlettir. Anayasa’da değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen husus, ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti, demokratik, laik, toplumsal hukuk devletidir’ diye. Toplumsal hukuk devleti. Bunun sağlanması lazım. Hiç kimsenin aç ve açıkta kalmaması lazım. Toplumsal yardımlar; kişinin onuru korunarak yapılması lazım. ‘Sıraya dizelim, bunlara yiyecek verelim, televizyonları çağıralım’… ‘Bak, ne kadar düzgünlük sever bir adammış’ kimliğini ortaya koymak kadar insan onuruyla onayacak öteki bir şey yoktur. Buradan Türkiye’nin çekilip çıkarılması lazım. Aile Dayanakları Sigortası’nın çıkması lazım.
“POLİTİKACI DERS ÇIKARIR”
Stratejinin dördüncü ayağı, sürdürülebilirliktir. Bunun da özünü devlette liyakat oluşturuyor. Devlette liyakat varsa sürdürülebilirlik vardır aslında. İşi ehline teslim ettiğiniz andan itibaren siyasetçi, liyakatli beşerden ders çıkarır.
“BİR KERE GİTTİM”
Hayatımda saraya bir sefer gittim. 15 Temmuz’dan sonra. Sayın Erdoğan vardı, Bahçeli vardı, Binali Beyefendi vardı, İbrahim Kalın Beyefendi vardı. Dedim ki ‘Ben Maliye Bakanlığı’nda çalışır, daire lideri iken merhum Özal bizi toplardı Başbakanlık’ta. Bir kanun çıkaracağı vakit bize sorarlardı, ‘Ne’ diye. Kimi uygulamalara itiraz ederdik. Merhum Özal da bizi dinlerdi. Neyin ne olduğunu anlatırdık. Planlamacılar vardı, onlar da anlatırdı. Binali Beyefendi dedi ki ‘Siyasetçi karar verir.’ Elbette siyasetçi karar verir. Fakat yanlış karar verir de uygulamaya koyarsa dönüp bürokrata soramaz; ‘Kardeşim beni niçin uyarmadınız, yanılgılı olduğunu’. Dünyanın bütün demokrasilerinde kanun taslaklarını bürokratlar hazırlar.”
Odatv.com