Neredeyse yüz yaşına yaklaştı ama hala ABD dış politikasına yön verebilecek kudrete sahip. Bu nedenle Henry Kissenger’in Ukrayna lideri Volodomir Zelensky’e yaptığı uyarı üzerinde düşünmeye değer. Bir kaç gün önce Davos Ekonomik Forumu’nda konuştu Kissinger. Ukrayna’ya savaşı sona erdirmesi için Rusya’ya toprak vermesi gerektiğini söyledi, batıyı da Rusya’nın olası yenilgisinin daha büyük sorunlara yol açacağı konusunda uyardı.
İleri sürdükleri tartışılabilir ama Kissenger’in “Ukrayna Krizi” olarak yanlış biçimde adlandırılan soruna ilgisi yeni değil. Yaklaşık sekiz yıl önce Amerikan Washington Post gazetesinde Ukrayna konusunda ilginç bir yazı kaleme almıştı (bknz: Washington Post, Mar. 5, 2014). O günlerden olacakları görmüş olduğunu teslim etmeli öncelikle. Hayli çarpıcı ifadeler kullanmış yazısında; örneğin diyor ki “bu yaşıma kadar büyük bir coşkuyla ve halk desteğiyle başlayıp, nasıl bitireceğimizi bilemediğimiz dört savaş gördüm. Politikada neyin nasıl başladığı değil, nasıl bittiği önemlidir”.
Sevmem ama sağduyulu yaklaşmış
Kissinger, hakkında iyi düşündüklerimden değildir, ama yazdıklarında, bugün yaşananları düşünürsek, son derece sağduyulu bir yaklaşımın hakim olduğu görülür. Ukrayna Meselesi’nın çoğu zaman, doğuya mı batıya mı ait olduğu tartışması üzerinden bir hesaplaşma olarak sunulduğunu belirten Kissinger’in “Ukrayna hayatta kalacak ve gelişecekse, her iki tarafın da ileri karakolu olmamalı, aksine bir köprü işlevi görmelidir” ifadeleri son derece doğru.
“Mekik Diplomasi”nin bu büyük ustasının Rusya’yı Ukrayna’yı kendine tabii kılmakla Avrupa ile ABD’nin baskılarını üzerine çekeceği, Batı’yı da Ukrayna’yı Rusya’ya yabancı bir ülke gibi görmekten vazgeçmeleri yönünde uyarıyor. Kissinger çok doğru olarak Rus tarihinin Kiev’le başladığını, Rusya’nın dininin (bile) oradan yayıldığını, Ukrayna’nın da yüzyıllardır Rusya’nın bir parçası olduğunu vurguluyor. AB’yi de Ukrayna iç politikasındaki gelişmeleri bu ülkenin Avrupa ile ilişkilerinde stratejik unsur olarak görmekle eleştiriyor. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in şeytanlaştırılmasının bir politika olamayacağını da vurgulayan Kissinger bakın sekiz yıl önce neler önermiş:
1. Ukrayna, Avrupa da dahil olmak üzere ekonomik ve siyasi birliklerini özgürce seçme hakkına sahip olmalıdır. 2. Ukrayna, NATO’ya katılmamalıdır, 3. Ukrayna, halkının ifade ettiği iradeyle uyumlu herhangi bir hükümet kurmakta özgür olmalıdır. Uluslararası alanda Finlandiya’nınkiyle karşılaştırılabilir bir duruş izlemelidirler. Bu ulusun (Finleri kastediyor-MKE) bağımsızlığını koruma konusunda hiçbir şüphesi yok, çoğu alanda Batı ile işbirliği yapıyor, ancak Rusya’ya karşı kurumsal düşmanlıktan dikkatle kaçınıyor. 4. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi mevcut dünya düzeninin kurallarına aykırıdır. Ancak Kırım’ın Ukrayna ile ilişkisini daha az endişeli bir temele oturtmak mümkün olmalıdır. .
Dengeli memnuniyetsizlik
Bunların prensipler ya da reçeteler olmadığını vurgulayan Kissinger, önerilerinin bölgeye aşina olanların da bildiği gibi “lezzetli olmadığını” vurgulayarak denenecek olanın “mutlak memnuniyet” değil, “dengeli memnuniyetsizlik” olacağına dikkat çekiyor.
Kissinger gibi bir dönem ABD dış politikasını yöneten birinin ülkesinin çıkarının nerede olacağını bilmemesi düşünülemez. Eğer Kissenger Ukrayna’nın NATO’ya girmesine karşıysa, burada ABD’nin çıkarına olan bir neden vardır mutlaka. Donald Trump’ın da Joe Biden’ın da sekiz yıl önce göremediklerini Kissinger görmüş demek ki.
Sekiz yıl önceki uyarılarının ışığında önceki gün Ukrayna’ya “savaşın bitmesini istiyorsan Rusya’ya toprak ver, anlaş. Yoksa yok olacaksın” demesinde ters bir şey yok. Dediklerinin çıktığına tanık olduk. Uzun zaman bu “soruna” kafa yoran tek ABD’linin de o olduğunu öğrendik.
Keşke başta Zelenskiy olmak üzere “krizin” tarafları Kissinger’ı dinleselerdi.