Kendinizi ilahi akışa bırakın

NALAN YILDIRIM

Yazar Funda Uçuk Er’in Huşu Ağacı ve Asude Bahçesi isimli kitaplarının son serisi olan Derviş Kelamı, Hayy Kitap etiketiyle çıktı. Er, kitabında; dünyanın bütün yüklerini tek başına sırtlamaya çalışan yorgun gönüllere, o yükleri sırtlarından indirmeye yardımcı olmak niyetiyle yazdı. Kitap yalnızca bir roman değildir, satır aralarına kangrenleşmiş düğümlerin çözümleri, onulmaz yaraların devası iliştirilmiştir. Er, bunu yaparken iki ayrı mesleğinden gelen tecrübelerini kullanmış; tasavvufla psikoloji, sosyoloji ve pedagoji bilgilerini harmanlamış. Derviş Kelamı, üç kitaptan oluşan çok özel bir yolculuğun son parçası. Funda Uçuk Er ile çok çarpıcı bir kader romanı olan kitabını konuştuk.

İMTİHANIN BANA ANLATMAK İSTEDİĞİ BİR ÖĞRETİ VARDI

Er, insan ilişkileri ile fazlaca sınandığı bir dönemde kitabı nasıl yazdığını şu sözlerle anlatıyor: “Oğluma hamileyken bebeğin beyninde kist görüldü. Nitekim geldi mi üst üste gelir, gece uykusuzluklarımın baş gösterdiği bir anda kurgu zihnimden akmaya başladı ve final sahnesini zihin ekranımda görmeden de uyuyamadım o gece. Şüphesiz bu imtihanın bana anlatmak istediği bir öğreti vardı. Benim daha evvel Yaradan’ın mesajlarına gözümü kapattığım, dersi alamadıkça tekrar tekrar sınandığım…” Derviş Dede karakterini kurguladığını söyleyen Er, “Ancak şuna inanıyorum ki aslında hepimizin içinde bir Derviş Dede var. Zira Yaradan, eğer kalp kulağımızı kapatmamışsak, herkesle kendi iç sesi yolu ile konuşur. Bazen de kulu yolu ile kuluyla konuşup, yine kulu yolu ile ikram eder kuluna. Yeter ki biz Mevla’nın rahmetine kapatmamış olalım gözlerimizi” diyor. Derviş Dede karakteriyle okuyucularına, ilahi akışa kendilerini bırakmayı, ellerinden geleni yaptıktan sonra gerçek anlamda tevekkül etmeyi ve dualarına müdahale etmeden teslim olmayı anlattığını söylüyor. “Derviş Dede bizlere en çok haddimizi bilmeyi salık veriyor” diyen Er, her şeyi kontrol etmeye çalışan, her yere yetişmeye çalışan günümüz insanına, “Tanrı’yı oynama, bu sana düşmez,” diyor.

“Yazmak, dünyalık kir ve paslardan bir süreliğine arınmak gibi” diyen Er,“Dünyanın seni sıkıştırdığı mengeneden kurtulup, istediğin hayal alemine istediğin kadar kanat çırpmak gibi” diyor. Er, yazmanın kendisini hiç olmadığı kadar özgür kıldığını söylüyor ve ekliyor: “Gözlerimi kapatıyorum ve bütün kahramanlarım ben oluyorum. Müthiş!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir