Saadet Partisi Genel Lideri Temel Karamollaoğlu, “Dışişleri Bakanı’nın kalıcı barış için muhalefetle rejimi anlaştırmamız lazım kelamlarını Suriye siyaseti ismine olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Ama keşke yıllardır lisana getirdiğimiz bu yaklaşıma iktidar daha erkenden karşılık vermiş olsaydı” dedi.
Karamollaoğlu, Prof. Dr. Üstün Dökmen’in “Başörtülü psikolog olmaz” kelamına de reaksiyon gösterdi: “Allah isteği için, yıllardır yapmaya çalıştığınız şu baskıları bırakın artık ya! Mantıksızlıkları bir kenara koyun.”
Temel Karamollaoğlu, bugün partisinin genel merkezinde gündeme ait açıklamalar yaptı. Kelamlarına 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin yıldönümü dolayısı ile zelzelede hayatını yitirenleri anarak başlayan Karamollaoğlu, “Bugün geriye dönüp baktığımızda bu felaketlerden gereğince ders almadığımız ortaya çıkıyor. Maalesef ne zelzelelere ne sel felaketlerine ne yangınlara karşı hâlâ hazırlıklı olmadığımız anlaşılıyor” dedi.
ANKA’nın aktardığına nazaran Karamollaoğlu, konuşmasına özetle şunları söyledi:
İNSANIMIZ DA YENİ BİR BAŞLANGIÇ İSTİYOR: “Seçimler yaklaşıyor. Vaktinde yapılmış olsa bile seçimlere en fazla 10 ay üzere bir mühlet kaldı. 6’lı masa toplantılarının altıncısını bu hafta sonu Saadet Partimizin mesken sahipliğinde gerçekleştireceğiz. Geçen hafta bütün siyasi parti başkanlarını tek tek ziyaret ettim. Cumartesi günü de Ankara’da teşkilat toplantılarımızın birincisini yaptık. Bir bakıma seçim startını verdik. Pazar be pazartesi günleri ise Bursa’mızdaydım. Hem teşkilat mensuplarımızla verimli toplantılar gerçekleştirdik hem de sivil toplum kuruluşlarını ve esnafımızı ziyaret etti, vatandaşlarımızla bir ortaya gelerek kendilerinin talep ve beklentilerini şahsen kendilerinden dinledik. Biz Saadet Partisi olarak seçimlere ve iktidara hazır olduğumuzu bu çalışmalarımızla ortaya koyuyoruz. Gittiğimiz tüm ile ve ilçelerde görüyoruz ki insanımız da yeni bir başlangıç istiyor ve bu başlangıcın öncülerinden birisi olarak da Saadet Partimizi görüyor. Her seçim değerlidir lakin bu seçim tarihi bir seçimdir. 20 yıllık AKP iktidarının sonunun geldiğine işaret eden bir seçim olacaktır. Vatandaşlarımız verecekleri her bir oyla Türkiye’mizin yolunu ve istikametini belirleyecek, geleceğimize karar verecek, nasıl yönetileceğimize dair. Tek adamın istişaresiz olarak yönettiği bir Türkiye mi? Ortak aklın istişarelerle yönettiği bir Türkiye mi? Aslında biz bu bahiste karar vereceğiz millet olarak.
TALİMAT VEREREK EKONOMİYİ DİZAYN ETMEK, DÜZE ÇIKARMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR: AKP iktidarı hem içeride hem dışarda arabayı duvara toslamıştır. Bu iktidar iktisattan demokrasiye, adaletten bürokrasiye ülkeyi bir felaketin içine sürüklemiştir. Bugünden sonra Türkiye’ye vereceği hiçbir şey kalmamıştır. Kendi sözleri ile metal yorgunluğu ile maluldür bu iktidar. Yorgundur lakin daha vahim olanı Türkiye’yi de yormaktadır. Büyük ve süslü cümlelerle verdikleri hiçbir vaadin karşılığı da yoktur, kalmamıştır. En son Tarım Kredi marketlerindeki birtakım eserlerin fiyatını ucuzlatacaklarını açıkladılar her yolu denemesine karşın hayat pahalılığını bir türlü düzgünlemeyi başaramayan Erdoğan, en sevdiği şeyi yaparak krize tahlil bulmaya çalışıyor. Talimat vererek fiyatları indirmeye kalkıyor. Talimat vererek ekonomiyi dizayn etmek, düze çıkarmak mümkün değildir. Ülke genelinde biraz kabarık şubeleri olan birtakım kurumların şubelerini artırarak bu sorunun çözülmesi katiyen mümkün değildir. Kooperatifler kâr emelli değildir, fiyatları düşürün diyen Cumhurbaşkanı bu ziyanların yeniden millet tarafından karşılanacağını hiç düşünmüyor. Bir yerde bir kurum var, fiyatları ziyanını da göze alarak düşürüyorsa birisinin bu karşılaması icap eder. Sonuçta bu dönüyor garibanın sırtına yükleniyor. Siz bu başla her şeyi ucuzlatırsınız bir tek fiyatları indiremezsiniz. Gerçekten TBMM’yi pas ederek demokrasiyi ucuzlattınız. Haksız ve hukuksuz kararnamelerle adaleti ucuzlattınız. Bu milletin parasının pahasını ucuzlattınız, düşürdünüz. Ancak en değerlisi ahlaki ve manevi kıymetlerimizi siyasi istismar vesilesi yaparak kıymetlerimizi ucuzlattınız. Lakin marketteki fiyatlar bir türlü ucuzlamıyor zira zihniyet yanlış. Market fiyatları talimatla değil stratejik karalarla indirilir. Kendi çiftçisi girdi maliyetleri yüzünden tarımı bırakırken yurtdışında tarım toprağı arayan Tarım Bakanımız var.
BU İKTİDAR PARADAN PARA KAZANAN BİR AVUÇ AZINLIĞIN İKTİDARIDIR: 2022 bütçesinden milyonlarca çiftçiye ayrılan takviye yalnızca 29 milyar lira. Bu sayı büyük üzere gelebilir az değil, fakat kendi çıkardıkları kanunla çiftçiye bu sene vermeleri icap eden sayı 70 milyarın üzerinde olmalıydı. Mili gelirin yüzde 1’inden azı verilemez buyruğunu taşıyor bu kanun, hâlâ yürürlükte, 2006’den beri bir kez bile bu sayısı yakalayamadılar. Alın size muvaffakiyetin da başarısızlığın da sebebi. Kur Muhafazalı Mevduat kapsamında, mudilere son 5 ayda ödedikleri ölçü tam 60 milyar lira. Çiftçiye yalnızca 29 milyar lira. Nereden karşılanıyor bu sayı elbette hazineden. Paradan para kazananları, üstelik de faize karşı bir tutum sergileyerek ihya eden bu iktidar ülkenin iktisat sorunlarınız çözemez aciz çözmekten. Bankacılık dalı cumhuriyet tarihinin hiçbir periyodunda son bir yıldır olduğu kadar keyifli olmamıştır. Hiçbir devirde bu kadar kâr sağlamamıştır. Faiz lobisi misyonunu tam olarak yerine getiriyor karar verenleri etkiliyor. Bankacılık bölümünün 6 aylık periyottaki net kârı 219 milyar lirayı buldu. Bu sayı bir evvelki yılın tam 5,5 misli, yüzde 550 bankacılık kesiminin kârı artmış. Bu iktidar, çiftçinin, esnafın değil paradan para kazana bir avuç azınlığın iktidarıdır.
EĞER BİR KOMPLO VARSA BUGÜNE KADAR ESASEN ORTAYA ÇIKARMANINIZ GEREKİRDİ: Ne istediniz de yapmanıza mahzur olundu, yapamadınız? 20 yıldır bu ülkeyi siz yönetmiyor musunuz? Hatta bir 5 yıl daha bu ülkeyi yönetmeye talip olan siz değil misiniz? 20 yıldır istediğiniz atamaları yapamadınız mı, istediğiniz maddeleri değiştirip istediğiniz kararnameleri çıkarmadınız mı? Artık hangi yüzle faturayı çiftçiye; acizliğinizi, beceriksizliğinizi vatandaşlara yüklemeye çalışıyorsunuz. Daima mazeret arıyorsunuz, operasyonlar var, dış güçler var diye milleti kandıramazsınız. 19 yıldır iktidardasınız yeni değil, şayet bir komplo varsa bugüne kadar esasen ortaya çıkarmanınız gerekirdi.
AKP’Yİ ŞU ANDA AYAKTA TUTAN MİLLETİN KİMİ BÖLÜMLERİNE VERDİĞİ BİRTAKIM İMKANLAR: AKP’nin masa başında her gün bir yenisini ürettiği algılara, telaffuzlara çanak tutanlara da seslenmek istiyorum. Bir internet yayınında başörtülü bayanların psikolog olamayacağına yönelik kelamlar kimi şahısların Türkiye’nin yaşadığı kimi olumlu gelişmeleri kabullenmekte zorlandıklarını gösteriyor. Yıllardır yapmaya çalıştığınız şu baskıları bırakın yahu, mantıksızlıkları bir kenara koyun. AKP’yi şu andan ayakta tutan milletin kimi kısımlarına verdiği birtakım imkanlar. Bunlarla ayakta tutuyor, yanlışlarının üstünü onunla örtüyor. Bu gafleti göstermeyin en azından. Mantık sahibi beşerler yüzünden önümüzdeki seçim kaybedilirse kaybedilir. Başörtüsüz olmayı “nötr” kabul ederek, toplumun geniş bir kesitinin kabul ettiği hayat ve giysi biçimini dışlamak kabul edilebilir değildir. Türkiye, bu tartışmaları geride bırakalı çok oldu. Biz, kapanmış sayfaları ısrarla açmak isteyenlere inat, Türkiye’nin yeni bir başlangıç yapması gerektiğine inanıyoruz.
İSTİYORLAR Kİ BU SALTANAT SÜRSÜN: İktidarın kazanımlar üzerinden, iktidar değişikliğiyle insanımızı korkutmaya çalışması ise; tam manasıyla ‘tavşana kaç, tazıya tut’ siyasetidir. İktidarını sürdürmek istemelerinin tek sebebi kendi şahsi kazanımlarını korumak içindir. Gördüğümüz kadarı ile AKP, yalnızca koltuklarını kaybetmemek için siyaset yapan bir kurum haline gelmiştir. Kimileri makam otomobillerini kaybetmemek için bu siyaseti sürdürme çabasındalar. Kimileri da üç-beş farklı yerden aldıkları maaşlarını kaybetmemek için uğraş göstermektedirler. Ömrünü kendisine bir saltanat kurmaya adayan bu arkadaşlar istiyor ki bu saltanat sürsün. Biz de diyoruz ki hayır; artık insanımız bütün bir millet olarak öz vatanında insanca yaşamak istiyor. Biz iktidara geldiğimizde, birilerinin saltanat sürdüğü bu sistemi; herkesin insanca hayat sürdüğü bir düzenle değiştireceğiz. Milletimizin her bir ferdinin kazanımlarını koruyacak ve bunları daha da ileriye taşıyacağız, bu noktada kararlıyız.
İNSANLAR O DENLİ LAFLAR EDİYOR Kİ, BİR GÜN GELİYOR BUNU YALAMAK MECBURİYETİNDE KALIYORLAR: Dışişleri Bakanı’nın kalıcı barış için muhalefetle rejimi anlaştırmamız lazım kelamlarını Suriye siyaseti ismine olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Ama keşke yıllardır lisana getirdiğimiz bu yaklaşıma iktidar daha erkenden karşılık vermiş olsaydı. Bu denli dram yaşanmadan, bu denli insan hayatını kaybetmeden, bu kadar aile parçalanmadan, çok aile memleketlerini terk etmek zorunda kalmadan bu aklı selimi kullanabilselerdi. Keşke bad’el harâb’ül-Şam dedirtmeden evvel bizlere kulak verselerdi. Bir müddet evvel katil Esad’la görüşme teklifinde bulunanlar akıllarını başlarına alsın diyen iktidar ortağı Bahçeli bile, artık bu çağrıyı tahlil arayışlarına güçlü bir nefes olarak nitelendiriyor. Tarih çok enteresan. Beşerler o denli laflar ediyor ki, bir gün geliyor bunu yalamak mecburiyetinde kalıyorlar.
SURİYE İLE SİYASİ BİR İRTİBAT TESİS EDİLMİŞ OLMASINI ÖNEMSİYORUM: Bildiğiniz üzere, Suriye iç savaşının şimdi başlarında biz Saadet Partisi olarak Suriye’ye gitmiştik. Esad’la da görüştük. Fikirlerimizi, fikirlerimizi, Suriye’nin ne yapması gerektiğiyle ilgili tavsiyelerimizi onlara ilettik. Onlardan da bir reaksiyon almadık. Şayet siz Suriye’yi demokratik bir ülke haline getirmek istiyorsanız; kesinlikle muhalefete imkân tanıyacaksınız, parti kuracaklar, yayın organları olacak ve Meclis’te temsil edilecekler, hiçbirisine itiraz etmediler. Biz zati Türkiye’yi kendimize örnek almıştık dediler. Biz, bunları kendilerine anlattığımızda da siz bilmezsiniz, bunları biz güzel biliriz, dediler. Lakin bu söyledikleri kelam 500-600 bin insanın hayatını kaybetmesine, 15 milyon ailenin oturdukları yeri tek etmelerine ve bunların yarısının Suriye’yi terk etmesine sebep oldu. O yarısının da en az 4,5-5 milyonu ülkemize geldi. Bunlar yaşanmazdı, şayet mantık hakikat işletilmiş olsaydı. Lakin artık, en azından bu sözlerin kullanılmış olmasını, geri planda da Suriye ile siyasi bir irtibat tesis edilmiş olmasını çok önemsiyorum. Biz bunu daima yapıyorduk diyorlar. Neymiş? İstihbarat kurumları, birbiriyle irtibat halindeymiş. Haydi oradan! Son birkaç yıllık gelişmeyi getirip de 10 yıllık gelişmeymiş üzere takdim etmeye kalkmayın. Türkiye, oraya fiilen müdahale edenlere takviye verirken; kiminle irtibat kuruluyordu? Ha fakat son vakitlerde başaramayacaklarını anladıkları için birinci evvel elbette istihbarat örgütlerinin temas kurmalarına imkân tanıdılar. Bir adım. Gerisinden da Dışişleri Bakanı, şahsen kendi düzeylerinde bir adım atılması gerektiğini vurguladı. Bunlar, olumlu gelişmeler lakin çok geç. Ayrıyeten, nereye evrileceği şimdi aşikâr değil.”
Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kur garantili ulusal para kelamlarıyla ilgili soru üzerine şu karşılığı verdi:
‘BU TÜRK LİRASI’NIN KIYMETİNİ ARTIRMIYOR, DOLARA OLAN İLGİYİ ARTIRIYOR’
“Bizim paramız zati ulusal. Biz dolar kullanmıyoruz. Ancak bu iktidar Türkiye’yi o denli bir hale geldi ki artık ulusal parayı elinde tutmaya kalkarsan yakıyor. Millet elinde dolar tutmak istiyor. Erdoğan, dolar tutmak isteyenlere, paranızı dolara endeksli kur garantisi ile bankaya yatırın, şayet dolar kıymetlenmişse farkını ben ödeyeceğim. Akla bak ya sen tekrar doları destekliyorsun. Hangi Türk Lirası’nı desteklediğini söyleyebilirsin bu mantıkla. Bu Türk Lirası’nın kıymetini artırmıyor, dolara olan ilgiyi artırıyor.”
Karamollaoğlu, artan kira ve yurt fiyatları ile ilgili soruya da şunları söyledi:
‘YANLIŞ SİYASETLERLE DOĞRULUK BULUNMAZ’
“Yeni bir periyot başlıyor. Geçmişte bunlar bir sorun haline, gündeme gelmezken bunu o denli bir politik hale getirdiler ki güya Türkiye’nin sorunu üniversitelerin civarında kurulacak yurtlarla çözülür. Çözemezsiniz, çözemiyorlar işte. Yanlış siyasetlerle doğruluk bulunmaz. Evvelce bu türlü bir sorunu konuşmuyorduk biz, eski dediğim 3-5 sene öncesine kadar. Öğrenciler üniversiteye girdiği vakit bırakın başka kurumlar da yurt açsın, buralarda yanlış ideolojiler aşılanmasın gerçek buna da imtina gösterilsin. Lakin öğrenciye kendi geçimini sağlayacak kadar kâfi bir burs verilsin. Devlet yurt yaparak bu sorunu çözemez.” (HABER MERKEZİ)