Hangi Güldür Güldür karakterisin?

Güldür Güldür Show ya da yaygın kısaltılışıyla Güldür Güldür, televizyon dünyamızda skeçlere dönüşün gürül gürül bir versiyonu adeta. Bu ilgiyi ele alacak, karakterleri ve oyunculukları tek tek değerlendirmeye çalışacağız ancak ona geçmeden yakın televizyon tarihimize uzanıp teatral gösterilerin ve skeçlerin seyrine kısaca değinmek yararlı olacaktır.

Fazla uzağa gitmeyelim, özel kanalların televizyonla özdeşleştiği, devlet kurumunun (TRT) ıskartaya çıktığı bir dönemden, 90’lardan başlayalım. Öncelikle güldürüsünden reality’ye ticari kaygılı ve hazmı kolay Yeşilçam anlayışını televizyona taşıyan Erler Film yapımlarına dikkat çekmek gerekiyor. 1990’da TRT’de yayınlanmaya başlayan ve Çetin Çeki ile Ceylan Palay tarafından sunulan eğlence programı Bir Başka Gece, 90’lar komedisinde önemli yer tutacak skeçlerin örneklerini veriyor, Yasemin Yalçın, Şemsi İnkaya ve Tuluğ Çizgen gibi isimler bu skeçlerde boy gösteriyordu. Kandemir Konduk, Gani Müjde gibi mizahçıların, Hıncal Uluç, Cenk Koray gibi popüler simaların yer aldığı programı açan Çeki, “Mutluluğu ulaşılmaz doruklarda değil yanı başınızda aramanız için… Yaşamayı sevmeniz, severek yaşamanız için…” ifadelerini kullanıyordu. Mutluluk ile yaşamı televizyon ekranlarına sıkıştıran, arayış ve sorgulayışı yaşken eğip yaşamı kısırlaştıran, hazzı gıyabında yaşatan bu yaklaşım 90’ların gösteri saldırısının da habercisiydi adeta. Yine, Bir Demet Kahkaha (1995), Demet Akbağ öncülüğünde kısa bir dönem ekranlarda kaldı.

Bir Başka Gece

SAHNE VE PODYUM: YARIŞMA, YETENEK, ŞOV DEVAM ETMELİ!

Nedir ki 90’larda tiyatro televizyon iş birliğini kuran BKM, Bir Demet Tiyatro’yu senelerce ekranlara taşıdı. Birçok kanal gezen, ilk finalin ardından araya senelerin girdiği oyun, belli bir tutarlılığı ve devamlılığı ile ilgi topluyordu. Zengin karakterlerin sürüklediği yapım, 2006’da geri dönse de başarılı olamadı ve ekranlara veda etti. Öte yandan 90’lara damga vurmuş İnce İnce Yasemince ve Olacak O Kadar gibi yapımlar 2000’lerde de dönem dönem sürüp gitti. Tek kişilik fakat çok karakterli skeç programları arasına Hamdi Alkan’ın 95’ten itibaren hazırladığı Reyting Hamdi’yi, Beyazıt Öztürk’ün talk show’una aldığı Hüsmen, Ejder vb. tiplemeleri, yine Ata Demirer’in Korsan TV’sini (2001-2004, BKM) dahil edilebiliriz. Okan Bayülgen’in şovları da 90’lardan itibaren skeç bölümleriyle eğlence dünyasına nice oyuncu ve senarist kazandırırken yine Şahan Gökbakar’ın 2005’te TV 8’de başlayıp yaklaşık bir yıl sonra ATV’de son bulan ve Recep İvedik efsanesinin temellerini atan Dikkat Şahan Çıkabilir’i televizyona hazırlanmış skeç programlarından sayılabilir.

Ancak 2000’lerin başlarında Levent Kırca, Yasemin Yalçın, Hamdi Alkan, Şahan Gökbakar ve Tolga Çevik gibi tek kişinin başı çektiği ya da Ata Demirer, Beyazıt Öztürk örneklerinde olduğu üzere tek kişinin göründüğü bu skeçleri kesen bir damar daha güçlendi. Televizyona konmuş, cam ekranın orta yerine çatılmış sahnede bir çekişme göze çarpıyordu. Yukarıda andığım programlar, setler ve stüdyolardan destek alırken bir de sahneden (podyumdan) seslenen, seyirciyi çoktan seçeceği bir pozisyona yerleştiren sahne şovları yayınlanmaya başladı. Popstarlardan (2003) bahsediyorum. Yurt dışından devşirilen bu programlar zamanla çeşitlendi ve yine yurt dışı menşeli “Yetenek Sizsiniz” (2009) gibi performans ağırlıklı şovlara evirildi. Bu şovlarda sergilenen performansa dönük üç gözden söz edebiliyorduk: Jüri, salondaki seyirci ve ekranları başındaki seyirci. Jüri, sahnede bulunması itibariyle seyirciye sırtı dönük otursa dahi oyunun organik bir parçasıydı ve çoğu kez sahnedekilerden daha fazla reyting topluyordu. Salondaki seyirci, alkış ve ıslıklarla halkın çıplak beğenisini (domates atma özgürlüğü) temsil ediyor, bu yönüyle yakın bir temasa denk düşüyordu. Ekranları başındaki seyirciye ise bir “SMS soğukluğu” vaat edilmişti. Yıldızını seçecek, gönlüne esene oy atacaktı. Üstelik ekranın ayırdığı bu kesime müşteri olduğu açıkça hissettiriliyor ve salondaki asıl müşterinin (seyircinin) rolü televizyon başındakilere veriliyordu. Popstarlar sahneyle ilişkinin yeni boyutlar kazanacağını gözler önüne sererken geniş kadrolu skeç programlarına da yol gösterdi desek yanlış olmaz. Mahşeri Cümbüş (kuruluş 2001) doğaçlama tiyatro topluluğu 2006’da “Anında Görüntü Show” adıyla televizyon macerasına başlayıp 2014’e değin adını birçok kez değiştirerek çeşitli aralıklarla yayınlandı.

Popstar

ANLATICILAR, KOÇLAR, DIŞ SESLER DÖNEMİ

Tolga Çevik’in Bir Demet Tiyatro oyuncularından Salih Kalyoncu ile başrolü paylaştığı Komedi Dükkânı, 2007’den itibaren sahnede iki kişilik bir gösteriyi ekranlara taşıdı. Bir çeşit Edi-Büdü etkisi yaratan, temaşa geleneğimizden esintiler taşıyan Komedi Dükkanı, Kalyoncu’nun ilk sezonun ardından ayrılmasıyla dış sesle atışmalı ve doğaçlama bir ağırlık taşırken “Çevik’in programı” haline geldi. Çevik, bir dış sesin (Fırat Doğu Parlak) talimatlarıyla çekişerek, doğaçlayarak bir oyun ortaya koyuyor, buradaki dış ses koçluğun ötesine geçip yönetici bir vasfa bürünüyordu. Yanı sıra bu yönetim oyunu doğaçlama ve kurmaca olarak ikiye ayırıyordu. Çevik doğaçlayan, savunan buna karşın dış ses (Parlak) kuran, saldıran, köşeye sıkıştıran bir pozisyondaydı. Plato Film’in sunduğu Komedi Dükkânı, 2011’de sona ererken devamında BKM veya Fırat Doğu Parlak’ın (25 Film) yapımcılığını üstlendiği Arkadaşım Hoşgeldin, Müdür Ne’aptın ve TOLGSHOW gibi yeni isimlerle zaman zaman göründü.

BKM ise Kanal D ile anlaştı ve 2008’de Çok Güzel Hareketler Bunlar’ı yayınlayıp, koçlu sisteme, diğer bir deyişle “kalabalık sahne artı koç” sistemine geçti. Bir Demet Tiyatro’nun 2006’da gerçekleştirdiği son televizyon denemesinde aradığı ilgiyi bulamayan Yılmaz Erdoğan, bu kez koçluğa soyundu. Daha doğrusu BKM Mutfak ekibinin yazıp oynadığı skeçlere, seyircinin arasında oturan Erdoğan yorumlar yapıyor, eksiği gediği söyleyip tecrübesini paylaşıyordu.

Bir Demet Tiyatro

Yılmaz Erdoğan’ın koçluk modeli tutunca BKM bir şov daha hazırlattı ve 2011’de bu kez Ali Sunal ile yeni bir konsepti, 5’er Beşer’i sundular. Ali Sunal, Erdoğan’ın aksine sahnede, masasında (kürsüsünde) oturuyor, skeçlerden önce gösteriyi (Beşeriyete Giriş konferansını) sunup seyirciyle konuşuyordu. Arada skeci keserek müdahale eden Ali Sunal, seyircinin durumunu da güncellemiş oldu. Yetenek yarışmalarında sahnenin dışı (alıcı ve değerlendirici kesim) üçe ayrılırken Erdoğan tek kişilik ve samimi bir jüri modeli oluşturdu, Sunal ise bu modeli daha ileri taşıyarak kurmaca bir karakter üzerinden oyunla bütünleştirdi, böylece seyircinin salon ve ekranları başındaki biçiminde bölünmüşlüğü sürse dahi “değerlendirme hakkı” tamamen alınmış oldu. Popstarlar, gösteri doğasıyla salondaki seyirciye tepki imkânı, ekran başındakilere ise yarışma doğası üzerinden değerlendirme (oylama) imkânı sağlıyordu. ÇGHB ve 5’er Beşer (devamında İnsanlar Âlemi, Güldür Güldür) ise salonda alkışı, sohbeti muhabbeti engellemiyor, evlerin salonlarında beğeniyi kısıtlamıyordu şüphesiz fakat Erdoğan ve Sunal dolayısıyla sahnedeki gösteri ile seyirci arasına bir bariyer konmuş oluyordu. Erdoğan seyirciye daha yakın bir üslup tuttururken, Sunal şovun bir parçası olarak dikkat çekmekteydi; ancak her ikisi de “dışarıdan gözün” sözcülüğünü üstlenmişlerdi. Zaten Ali Sunal 5’er Beşer’de hocalığın hakkını vererek kurmaca bir karakteri, konferans düzenleyen öğretim görevlisi Aziz Güngör Esen’i canlandırıyordu.

ÇGHB uzun sayılabilecek bir aranın ardından 2. serisiyle, yeni oyuncularla devam ederken, 5’er Beşer de ilkin İnsanlar Âlemi’nde, 2013’te ise Güldür Güldür Show’a dönüştü. Diyebiliriz ki Sunal’ın sunduğu program on yılı aşkın süredir çizgisine sadık kalarak yayın hayatını sürdürüyor. Yılmaz Erdoğan koçluğu bırakırken Ali Sunal’ın zamanla daha da koça dönüştüğü bir süreç izledik. Erdoğan, kendi kimliğiyle katılıyordu programa ve dışarıda (kulübede) kalarak hocalık ediyordu. Sunal bir hoca karakteriyle sahnenin ve şovun içindeydi ancak ilerleyen senelerde Güldür Güldür dekoruna ve skeçlerinin metnine daha fazla özen gösterirken Sunal’ın kürsüsü de gözlemci bir masaya çevrildi. Erdoğan’ın faal hocalığının aksine bir tür bilirkişilik ve yönlendiricilik atfedildi Sunal’a…

Güney Kore’den uyarlanan Eğlendirme Dairesi (2015-BKM) ve 3G-Geldim Gördüm Güldüm Show (2016-BKM) da kalabalık kadroya dayalı skeç programlarıydı ve ÇGHB ile Güldür Güldür’den farklı olarak koçsuz-müdahalesiz ekrana geldiler. 2000’li yılların ilk yarısında Popstar vb. yarışmalarla ekran başındaki seyircinin sahneyle ilişkisi yeniden gündeme gelmiş ve iki ayrı kulvar açılmıştı. Doğaçlama tiyatro ve belli bir metinden hareket eden skeçler… Mahşeri Cümbüş ile Komedi Dükkanı ve ardıllarının başı çektiği doğaçlama tiyatro programlarına 2015’te bir başka BKM yapımı Buyur Burdan Bak (daha sonra Buyur Bi’de Burdan Bak) eklendi. Senaryodan yola çıkan ve yer yer doğaçlamaya kaysa dahi metne sadık kalan skeçlere ise ÇGHB öncülük etti ve Güldür Güldür ile Eğlendirme Dairesi, 3G Show gibi BKM yapımları bu türden programları günümüze değin taşıdı.

SEVENİ KADAR SEVMEYENİ İLE İŞTE KARŞINIZDA GÜLDÜR GÜLDÜR SHOW

ÇGHB dahil yukarıda anılan skeç programları arasında özellikle günümüz için söylersek Güldür Güldür kadar damga vuran, vaka haline gelen, toplumsal bir damar taşıyan bir örnek daha bulunmuyor. Bu bakımdan Güldür Güldür için Popstar samimiyetini (diğer yandan samimiyetsizliğini) sürdürerek, ekrana taşınmış sahneden evlerin salonlarındaki cam ekrana köprü kuruyor diyebiliriz. Popstar, seyirciyi müşterileştiren fakat aynı zamanda performansa yakın tutarak taraf kılan bir üslup izlemişti. Güldür Güldür ise müşteri fikrini ve taraftarlığı kaldırıp ortalamaya seslenen bir eğilim sergiledi, böylece yarışmaların kışkırtıcı yönünden feragat ederek kapsayıcı ve yansıtıcı bir yol tutturup geniş kesimlere ulaşmayı başardı. Tabii “geniş kesimler”in bitmez tükenmez olmadığını ve ortalama beğeninin, gülmeye eğlenmeye ihtiyacın sınırlarına varıldığında karşı tepkinin yükseldiğini unutmamak gerekiyor. Öyle ki Güldür Güldür’e teveccüh hali bir anlamda Recep İvedik’in sinemada yaptığını TV ekranlarına uyarlayarak, ortalama beğeni ve gülme-eğlenme ihtiyacı üzerinden nesneleşmiş seyirciyi, dahası argümandan yoksun, sezgisel bir bağlamda avamı (akla gelen ilk anlamıyla alt tabakaları) tarif ediyor. İvedik ve Güldür Güldür’ün yeterince geriye gidildiğinde skeçlerde ortaklaşması, incecik bir sözlükten yol alması, hâlihazırda yalın kodlara yaslanan mizahı soyup dımdızlak bırakması şaşırtıcı değil. Halktan geleni halkın diliyle (elbette abartıp bozarak) yorumluyor ve yeniden halka sunuyorlar. Bu alışverişte ise halktan gelip halka varmayı “a noktasından b noktasına” bir yolculuk sayamayız şüphesiz… Bir doğrusallık (veya bir dairesellik) söz konusu değil. İvedik ve Güldür Güldür halktan devşirdiği malzemeyi indirgemeci bir tavırla dizerken bu malzeme işlenip halka döndüğünde karşısında bu kez nesneleşmiş seyirciyi buluyor. Kendinden olana gülen ama “kendinden” nedir bilmeyen, kendine yakıştırılanı benimseyen bir halk bu, daha açık bir ifadeyle halktan ziyade nesneleşmiş ve müşterileşmiş seyirci kitlesi… Yahut uyduruk bir ortak bilinç için bindirilmiş kıtalar… Güldür Güldür de basit içeriğinin küçümsenişinin ötesinde halk beğenisini referans veren bakışın, daha genel bir söyleyişle popüler kültürün protesto edilmesine kurban giderek tepkilerin hedefine yerleşiyor. Bu millet, halk beğenisine sığınanlardan çok çekti; yetkiyi, ilgiyi, vergiyi toplayan zebella kesildi başımıza, malum!

Güldür Güldür

YEŞİLÇAM’DAN BEYAZ CAMA DÖRT BAŞI MAMUR, DÖRT K BİR MAZERET: HALK BUNU İSTİYOR!

Dünden bugüne, bugünden yarına… Halk bunu istedi, istiyordu, isteyecekti… 60’larda melodram (yaralı kahraman ve kurtarılacak mazlum) aradı, 70’lerde erotik talep etti, 80’lerde arabesk, 90’larda Güneri Ümit, Mehmet Ali Erbil istedi, hatta Ümit’e kendi deyişlerini (mum söndü vb.) dahi söyletti! 2000’lere gelindiğinde Birol Güven ile Çağan Irmak çıktılar karşımıza, halk çok sevdi onları. Sonra İvedik geldi, halk bu sefer bayıldı. Ve işte Güldür Güldür! Halk sevdiği için yıllardır yayınlanıyor. Halkın bu tuhaf sevgisi programın reytingini korumakla kalmıyor, ‘karşı cephe’yi tahkim ederek basitlik tartışmasını da kanırtıyor. Yine de Güldür Güldür’ün “halktanlığını” ölçmek için son derece sezgisel ve yüzeysel bir avam tarifinden fazlasına ihtiyaç duyuyoruz. Bu noktada “Gülse Birsel basitliği” yetişiyor imdadımıza. Yöresel ve kültürel bir tümdengelimin/tümevarımın damga vurduğu Birsel mizahı, çekirdek-cemiyet bağlarını, köylülük, yerellik, aşırılık, varoşluk gibi belirleyenlerle sınayarak var oluyor. Birsel, anlatılarında çekirdek niteliğindeki aile ait olduğu yahut olmaya çalıştığı sınıfla, sosyal tabakayla sorunlarını, kabaca yorgunluğunu ve sonradanlığını araya giren karakterlerle eğlenceli bir biçimde gidermeye uğraşıyor. Aile, dışarıdan müdahale edildiğinde harekete geçiyor ve içe dönüp kendi (yapısal) çatışmasına odaklanıyor. Bu formülün Güldür Güldür’de aynen işletildiği söylenebilir. Aile, dershane sınıfı yahut mahalle gerek dekorların kurulumunda gerek kültürel arka planda skeçlere zemin sunarken üzerine binen köylülük, varoşluk gibi vücuttan atılması, atılmıyorsa unutulması beklenen motivasyonlar siyasi açmazımızı ve toplumsal gerilimimizi de anımsatıyor.

Yakıştırılan “avam” ifadesinin ise 90’larda pik yapan ve asker uğurlamalarında, milli maç ertelerinde cisimleşen “kıroluk” söyleminden uzaklaşıp kentli bir vurgu kazanarak gitgide varoş’a dönüştüğünü, daraldığını görüyoruz. Birsel’in kapıcı oğlu Gaffur, konsomatris Tülay, uğursuz Gündüz gibi bazı karakterlerini andıran tiplemeler, Güldür Güldür’de önemli bir yeri dolduruyor. Yine özellikle Yalan Dünya ile Jet Sosyete’de karşılaştığımız yerellik ve köylülük temsili Güldür Güldür’ün kozları arasında. Kaldı ki Çağlar Çorumlu üzerinden bir bağ da söz konusu… Güldür Güldür’ün eski sezonlarında şiveli Şevket Hoca tiplemesini canlandıran Çorumlu, Birsel’in son dizisi Jet Sosyete’de bir tekstil firmasında tesadüfen müdürlüğe yükselen Yaşar Yüksel rolündeydi. Anadolu yükselişinin bir yorumuydu Çorumlu ve Burhan Altıntop’ta Engin Günaydın’ın yaptığını yapıyordu. “Özünde iyi” olsa da şivesi ve damdan düşmesiyle itici bir köylülüğü yansıtıyordu. Güldür Güldür bu çatışmayı birçok skecinde kullanıyor. Zaten skeçlerin büyük ölçüde hal ve gidişi içerdiği göz önüne alınırsa bir skeç kahramanı İvedik’in ve dizi karakteri Burhan Altıntop’un hödüklüğünü kavrayabiliyoruz. Siyasi iktidar bir (İç) Anadolu rüzgârı estirip hınç türbinlerini çalıştırırken bu hava güldürüye de yansımış durumda. Şüphesiz sınıfsal ilişkileri bağlamında Altıntop’un uzlaşmacı, İvedik’in ise saldırgan olduğunu vurgulamak lazım. Aynı yerden bakmıyorlar. Ama ayak bastıkları, daha doğrusu savuşturuldukları yer “dışarıdan” bir anlam kazanıyor. Siyasi iktidar dışarıda kalanı içeriye itelerken Birsel güldürülerinde ve skeç programlarında çekirdeğin kendini koruma gayretini izliyoruz.

Güldür Güldür

AİLE, HEMEN HER SKEÇTE!

Güldür Güldür’ün malzemesini kurcaladığımızda en başa gönül ilişkilerini yazabiliriz. Bu ilişkiler ise genellikle arkadaşlar yahut aile üyelerinin desteğiyle parodileştiriliyor. İlk tanışma, flörtleşme ve evlilik teklifi gibi başlıklara ayrılan gönül maceralarını yine kalabalık bir kadronun boy gösterdiği “gülünç olaylar” izliyor. Bu olaylar, konusu uzayda geçen bir skeçten tutun bir derslikte geçene değin epey geniş bir alanda çeşitlilik gösteriyor. Ancak hepsinin dönüp dolaşıp bağlandığı bir yer var ki o da aile! Güldür Güldür ÇGHB’ye kıyasla daha evcil bir ortam sunmakta… Dolayısıyla salonlarımızla kurduğu ilişki daha kavrayıcı… Tecrübeli bir oyuncu kadrosuyla iş gören yapım, aileye uygun tiplemeleri öne çıkaracak isimlere yönelmiş. İlk bölümden itibaren oynayanlara baktığımızda aileye ebeveyn ya da çocuk olarak girebilecek potansiyelde birçok oyuncu ile karşılaşıyoruz. Elbette genç oyuncuları yaşlandıran makyaj uygulamasının ve kostüm seçiminin payı unutulmamalı.

GÜLDÜR GÜLDÜR TİPLEMELERİ YA DA BKM’NİN DOLDURUP BOŞALTTIĞI HAVUZ

Güldür Güldür, yıllardır ekranda ve nice oyuncu gelip geçti. BKM havuzundan bir devir daim var. Tiyatro geçmişi olan oyuncular öne çıkıyor ancak hepsini anmamız mümkün değil. Ortaklaştıkları iki noktayı belirtip daha sonra karakterlerine göre değerlendirmeyi umuyorum.

Şovda boy gösteren oyuncular öncelikle televizyona değil, salona yönelik bir performans sunuyorlar. Bu durum da haliyle tiyatrocu kimliklerini öne çıkarmakta… İkinci nokta ise skeçlerin doğasına uygun abartılı bir oyun sergilemeleri… Farklı rollere girseler dahi sabit bir isimle sahne alıp hemen hemen aynı tiplemeyi canlandırdıklarından oyundan ziyade karakterin altını çiziyorlar. Böylece metnin etkisi azalıyor. Kısacası Güldür Güldür, skeçlere dayalı olmasının da etkisiyle komik tiplerin çeşitli rollere girerek hep aynı performansı sundukları bir gösteri.

Karakterlere baktığımızda ilk bölümde karşımıza çıkan Bilal (Onur Buldu), İsmail (Alper Kul), Yeter (Doğa Rutkay) Mehtap (Meltem Yılmazkaya), İbrahim (Onur Atilla), Burcu (Aylin Kontente), Fikri (Aziz Aslan), Şevket (Çağlar Çorumlu) ve Bahadır (Burak Topaloğlu) dikkat çekiyor. Yanı sıra ilerleyen bölümlerde kadroya dâhil olan Mustafa (Özgün Aydın) Mesut (Uğur Bilgin), Kudret (Ünal Yeter), Hayati (Mahir İpek), Erdem Yener (Hüseyin) uzun soluklu karakterler arasında… Bu isimleri anmışken Ecem Erkek’i geçmek olmaz. Erkek de geçtiğimiz sezonlarda Naime tiplemesiyle programın en ilgi çekici rollerinden birini üstlendi.

Güldür Güldür’ün toplumsal karşılığı olan ve köşeli (eşkali çizilebilir) tiplemelere yönelişini tiyatronun yapısına yoracağımız gibi televizyonun güldürüde bir tür lunapark aynası işlevi görmesiyle de ilişkilendirebiliriz. Toplum bu aynada kendini çeşitli maskaralıkların ardı sıra görerek kabulleniyor. Güldür Güldür karakterleri de sorgulayıcı, eleştirel karakterler değil aksine mevcut durumu onaylayıcı bir nitelik taşıyorlar. Zaman zaman güncel gelişmeleri konu alan, taşlama içeren politik skeçlerine karşın programın uyuşturucu bir vasfı olduğunu ve bu uyuşmanın, toplumsal ilişkileri tekrar eden olaylarının (gönül ilişkileri, evlilik sorunları vb.), ortamlarının (aile, apartman, mahalle) yanı sıra kategorize edici karakterlerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Dahası Güldür Güldür’ün siyasi taşlamaları, söz gelimi kafasına saplı baltayla gezen kahramanın karısı tarafından “ne koddun lan kafana” diye karşılandığı Olacak O Kadar düzeyine dahi varmıyor. Programın kategorize edilişi ister istemez bilinci de programlıyor. Bu kategorileri ele aldığımızda ise orantısız şive kullanımı ve babacanlık, bitirimlik üzerinden epeyce iş görüldüğüne şahit oluyoruz. Şimdi gelin, bu karakter ve tiplemelere ayrıca eğilelim.

ONUR BULDU-BİLAL VE ANADOLU KAVRUKLUĞU

Güldür Güldür ile özdeşleşmiş isimlerden Buldu, programdaki en şiveli karakter belki de. Kısa boyu, hafif kamburunu çıkarıp konuşması ile yurdum insanını karikatürize ederken birçok skeçte karnına takviye yapılıp “göbekliliği” de öne çıkarılıyor. Bilal adıyla sahne alan Buldu’yu tarif et deseler aklımıza gelen ilk ifade “Anadolu kavrukluğu” olur. Kaldı ki bu Anadoluluğun ve kavrukluğun tek sebebi, şiveli konuşması yahut fiziki özellikleri değil; Buldu, girdiği rollerle sonradan görmüşleri ve kendini bilmezleri canlandırıyor. Bilal karakterinin atası olarak İnce İnce Yasemince tiplemesi Şuayip’i gösterebiliriz: Haddini aşan, kurnaz ve yılışık… 90’lar ikinci yarısında Şuayip sıfatıyla görünen bu ruh halinin ise 2000’lere damga vurduğunu yukarıda andık. Siyasi iktidar gücün el artık el değiştirdiğini olanca hoyratlığıyla borazanlar çala çala duyurdu ve bu duyuru Birsel mizahında rastladığımız aileyi-cenahı savunmak boyutunda bir karşılık buldu. Buldu diğer yandan Birsel mizahında bir Selahattin Çakaner’e (Yalan Dünya’da Olgun Şimşek’in canlandırdığı hovarda) denk düşüyor. Sonradan görmüşlüğü ile yükselen Anadolu’ya ait, kendini bilmezliğiyle kavruk… Bu özellikler birbirini tamamlıyor.

Onur Buldu

DOĞA RUTKAY: YETER NE YETER NE YETMEZ!

Aşkım Aşkım dizisinde aptal sarışını oynadıktan sonra uzun yıllar dişe dokunur bir televizyon işinde izleyemediğimiz Doğa Rutkay, Güldür Güldür’le kader birliği yapmış isimlerden. Rutkay, aile üyeleri başta olmak üzere birçok rolde görünebiliyor. İsminin Yeter olması ise ilginç. Yeter ismi bir kez daha “Anadoluluğu” çağrıştırmakta. Oysa Doğa Rutkay’ın yüzü köylülüğe ve şiveye pek uygun sayılmaz. Zaten şehirli rollerde izliyoruz onu. Bir anlamda şehre gelmiş fakat şehirleşememiş bir karakter… Bu şehirleşememe hali “yetersizlik” biçiminde hissediliyor. Sahne adına nazire yaparcasına “yetersiz” rollerde çıkıyor karşımıza. Özgüvensiz, eksik, bahtını döndürmeye çalıştığı ölçüde başarısız rollerde izliyoruz Rutkay’ı. Yalpalayarak yol alıyor, çoğu kez karaya çıkamıyor.

Doğa Rutkay

AYLİN KONTENTE-BURCU: MAĞDUR YAKARIŞ!

Aylin Kontente, cırtlak ses tonunun etkisiyle abartılmış kadın tiplemelerinde oldukça başarılı. Şive yapabiliyor, yapmadığında ise duru bir biçimde konuşmuyor. Bu tarzın skeç programlarında benimsendiğini görüyoruz. Birçok oyuncu konuşmasını bozarak bir performans sergiliyor. Metnin önemsiz kılınmasının ve skeçlerin doğaçlamaya yatkın yönüyle öne çıkarılmalarının bir sonucu bu… Burcu’yu sık sık köylü rollerinde izliyoruz. Kontente giyim kuşamı ile köylüyü canlandırdığı rollerde “mağdur kadın” figürüne oynuyor. Şahan Gökbakar’ın bir skecinde Dişi Yakarış vardı, hatırlarsınız. Gökbakar bu skeçte Nevriye Budak olup kocasına kök söktürüyordu. Kontente’nin Burcu’su bu denli saldırgan bir karakter olmasa da ses tonuyla mağduriyet algısını dengeleyerek üste çıkan bir performans sergiliyor. Haksızken haklı, haklıyken daha da haklı! Mağduriyet çoğu zaman kazanır!

Aylin Kontente

ÇAĞLAR ÇORUMLU-ŞEVKET HOCA YA DA İÇİMİZDEKİ ŞİVELİ

Eşofmanlı Şevket Hoca olarak da tanıyoruz Çorumlu’yu. Bu tiplemeyle hazır kahve reklamlarında oynadı, tanınırlığını bir hayli artırdı. Oysa zaten deneyimli bir oyuncu, 90’lardan beri Zeki Demirkubuz’un demirbaşlarından… Çorumlu, programın en önemli isimlerinden. Eşofmanı ve konuşmasıyla ÇGHB’de Şahin Irmak’ın Hıyarlı Baba’da içlik giyip yaptığını yapıyor ancak taklitleri ve rolle bütünleşme yeteneği çok daha iyi düzeyde. Bunda tecrübesi pay sahibi elbette. Çorumlu yılların oyuncusu ve girmediği rol kalmadı. Şevket Hoca da şivesiyle bize bir kez daha Anadolu’nun şehre düşmüş gölgesini anımsatıyor. Eğitim hayatımızı hatırlayalım, lisede böyle birkaç öğretmen mutlaka gelip geçmiştir. Şiveli konuşan eğitimcinin gerçek hayatta bir karşılığı var. Çorumlu salt Şevket Hocayı canlandırmıyor, aile babası rollerinin de vazgeçilmezi… Yine emekliyi, devlet memurunu, şivesi ve neşesiyle sarıp sarmalayarak sunuyor seyirciye. Çorumlu’nun oyunculuğunda ani patlamaların yeri büyük. Bu patlamaların ise “yerli ve köylü” duruşu ve dahi karşı koyuşu kışkırtarak sahnedeki çatışmayı tamamladığını yadsıyamayız.

Çağlar Çorumlu

ECEM ERKEK-NAİME: LÜMPEN VE ERKEKSİ

Skeç programlarında liseli veya üniversiteli genç tiplemesi oldukça tutulan bir tipleme. Sınıf ortamları eğlence vaat ediyor. Ecem Erkek’in canlandırdığı Naime de aykırı bir liseli… Aykırı dediğime bakmayın, tipik bir Erkek Fatma fakat kendine has üslubuyla tiplemeyi renklendiriyor. Erkek için lümpen yakıştırması uygun düşüyor. Erkeği lümpenle özdeşleştiren, elde tespih, ayakta yumurta topuk hayal eden bir yaklaşımın izdüşümünü görüyoruz Naime’de. Şiveli konuştuğunu söyleyemeyiz. Daha ziyade bozuk bir Türkçe kullanıyor. Dolayısıyla yöresel değil, şehirli. Ama dejenere bir örnek. Bu dejenerasyon ise şehre gelip bozulmanın tezahürü… Bir sıkışmanın ve bastırmanın kaçınılmaz sonucuna tanıklık ediyoruz Naime’de. Büyük şehirde ayakta kalmak için hırçın, kendini bozarak ama kuyruğu dik tutarak, sırtı duvarlara yaslayarak sürülen bir yaşam…

Ecem Erkek

UĞUR BİLGİN-MESUT BİR KAHVEHANE ENİŞTESİ!

Programın en çok şive yapanlarından Uğur Bilgin, Mesut Enişte rolüyle tanınmakta… Çok konuşup hiçbir şey söylemeyen, konuyu özetleyeceğim diye başlayıp masallar anlatan faydasız bir enişte… Öte yandan heyecanı, basit olayları dramatize etmesiyle bir mesaj vermeye çalıştığı açık. Anadolu’nun, kahve köşelerine sıkışmış, komplo teorilerinden beslenen yanını temsil ediyor Mesut. Anadolu irfanının karikatürü adeta! Dünyayı yöneten ailelerin şeceresini sayar, kendisini hiç mi hiç ilgilendirmeyen meselelerin çetelesini tutar. Üstüne vazife olmayan her işin uzmanıdır, kendini ilgilendiren konulara ise ilişmez. Yurdum insanının tipik bir örneği!

Uğur Bilgin

MELTEM YILMAZKAYA-MEHTAP: ANAYIM BEN ANA!

Meltem Yılmazkaya’nın canlandırdığı Mehtap tiplemesi de Yeşilçam’ın izini sürmekte… Bir tür modern Adile Naşit olarak nitelendirebiliriz Mehtap’ı. Domestik ve muzip yanlarını ustaca kaynaştırarak bir bedende hem ana hem eş oluyor… Ki bu açıdan bakıldığında Büşra Pekin’in ÇGHB’de Havuçlu Anne’de yaptığının bir benzerini sunmakta. Pekin kadar karton, “arzulu kadın” formunda değil şüphesiz. Pekin’in Havuçlu Annesi Bir Demet Tiyatro’daki Feriştah Yenge ile akraba… Yılmazkaya daha ziyade anneliğin temsili, cinselliğinden caymış, şive yapan bir Kibele hatta… Eş olduğunda da üzerine yapışmış analık elini kolunu bağlayıp onu gülünçlüğe itiyor. Pekin gibi bıyıkları yok fakat gözlüğü ve entarisi var. Bu giyim kuşamıyla “anayım ben ana” diye bağırıyor. Naşit’i andıran bir ses tonuyla gülüyor, kuzucuklarına kucak açıyor.

Meltem Yılmazkaya

AZİZ ASLAN-FİKRİ: HÖT HÖT İDARECİ, KOMPLEKSLİ ARKADAŞ

Ağzını doldura doldura “kıskanç köpek” demesi meşhur Aziz Aslan, programda birçok tiplemeyi aynı biçimde canlandırıyor. Uyumsuz arkadaş rollerinde bir çeşit kompleksi dışa vurmakta ve bu kompleksli haliyle toplumun ezikliğini karşılayarak bizden bir anlatı yakaladığını söyleyebiliriz. Değil mi ki her arkadaş ortamında, her popülerin ardında bir diş bileyen vardır! Aslan’ın yakıştığı bir diğer tipleme de höt höt idareci… Şevket bir okulda Hoca ise, Fikri o okulun müdürlüğünü pekâlâ yapabilir!

Aziz Aslan

ÖZGÜN BAYRAKTAR-JALE: (A)VAMP

Programa katılan son oyunculardan Özgün Bayraktar BKM kökenli… Buyur Burdan Yak kadrosunda yer almış, doğaçlamaya yatkın, kılıktan kılığa giriyor. Oyunculuğu ilk bakışta dikkat çekmese de seyirciyi samimiyetiyle yakalıyor. Dahası Bayraktar’ın bir videosu da sosyal medyada dolaşımda. Eee Sonra adlı internet dizisine konuk olan Bayraktar bir dakikadan kısa süren performansında “balıketliler mi, kuru g.tlüler mi” sorusunu dillendirerek dikkat çekmeyi başardı. Teklifsiz oyunculuğu, taklit ve aşırılıklarıyla iş görüyor ancak bu “basitliğin” karşılığını alıyor. Aptal sarışın ve cazibeli kadın rollerine aynı anda talip olan Jale karakteri için “avamp” diyebiliriz zira pervasızlığıyla avamı, öldürücü samimiyeti ve ayartıcı yüküyle vampı çağrıştırıyor. Bayraktar aynı zamanda varoşluğun altını doldurmakta… Mimiklerini iyi kullanan oyuncu tüm o abartısı ve çarpık yüz ifadesiyle şehrin varoşlarından dökülüp yılbaşı meydanlarına karışıyor sanki.

Özgün Bayraktar

BURAK TOPALOĞLU-BAHADIR VE AZ ŞEHİRLEŞMİŞ AİLEDE ÇOCUK OLMAK

İlk bölümden itibaren programın önemli bir parçası Topaloğlu, bunun esas sebebi de genç duruşuyla bir eksiği kapatıyor olması. Bahadır tiplemesine şöyle bir baktığımızda “su katılmamış ergen” canlanıyor gözümüzde. Her an “anne terliklerim nerede” diyebilecek, dokunsan höykürecek bir görüntüsü var. ÇGHB’de muadili gırla fakat Güldür Güldür’de “az şehirleşmiş aile çocuğu” olabilecek fazla seçenek bulunmuyor. Topaloğlu, sık sık mazbut ailenin yolunu bulmaya çalışan oğlu rollerinde çıkıyor seyircinin karşısına. Onun dışında bir genç topluluk etrafında geçen skeçlerin de olmazsa olmazı…

Burak Topaloğlu

TOYGAN AVANOĞLU-PAŞA: SONRADAN GÖRME, DOĞUŞTAN RÜTBE VE İLGİ PEŞİNDE

Programa bu sezon katılan oyunculardan Avanoğlu, Paşa karakterini canlandırıyor. Paşa da Yeter gibi Anadoluluğu çağrıştıran bir isim. Başaklar gibi başı öne eğik köylünün otorite temsili bir rütbeyi çocuğuna yakıştırarak, belki kurtuluş savaşını yâd ederek verilmiş olması kuvvetle muhtemel… “Bizim başımız eğik, oğlumuz dik dursun” temennisiyle… Avanoğlu deneyimli bir oyuncu olmasına karşın bol şiveli romantik komedi Kuzey Yıldızı’nda öne çıktı. Burada esas çiftin yanında yer alan komik çiftin bir parçasıydı. Dizi zaten Karadenizli karikatüründen hareket ederken Avanoğlu da Sefer Kadıoğlu rolüyle bu çizgilerin üzerinden geçiyordu. Avanoğlu’nu son dönemde Youtube’da Tanzer olarak gördük. Burada umursamaz Bersu ile çeşitli maceralar yaşayan, kâh tenis dersi veren kâh karantinada vakit geçiren çaresiz bir ağabeydi. Çaresizliğini ve uyumsuzluğunu yine bol şiveyle süsleyerek Güldür Güldür’de sürdürüyor Avanoğlu. Amiyane tabirle “sallanmayış”, onun makûs talihi… Ne kadar konuşsa da ciddiye alınmıyor, ne adı ne ani parlamaları işe yarıyor. Omuzdan kesilmiş kolu!

Toygan Avanoğlu

YAZIYI KAPATIRKEN: SÖYLENEN KİMİN ŞARKISIDIR?

Programda öne çıkan bazı tiplemelere kabaca değinmeye çalıştım. Daha fazla uzatmamak için birçok tiplemeyi atladım. Kendini tekrar eden bu karakterler, programın kolay tüketilmesini sağlıyor. Toplumda bir karşılığı olan veya karşılığı olduğuna inanılan, mevcut atmosferden beslenen tiplemeler 90’lardaki skeç kahramanlarından hatta Yeşilçam’dan izler taşımakla birlikte oldukça basit çizilerek aktarılıyor. “Mutluluğu” ve gerçeği ekranlarda aramamız gerektiğinin altı çizilirken sunucusundan dekoruna, açılış müziğinden kostümlere akılda kalacak seçimleriyle Güldür Güldür “hangi karakterimizsin” sorusunu karalayıp, “karakterlerimizden en az biri size mutlaka uyuyor” mesajı vererek, yani müşteriye seslenerek on yılı aşkındır yayın hayatını sürdürüyor.

Öyleyse yazıyı programın -sevsek de sevmesek de- kulaklarımızda yer etmiş şarkısını anarak noktalayalım. Bu program bizim mi yoksa “bizi güldürmek isteyenlerin” mi bilinmez ama şarkı hep aynı vurguyla başlayıp bitiyor: Güldür güldür!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir