ERHAN GENÇ
Tuncay Günaydın hikaye yolculuğuna yeni bir kitapla devam ediyor. Perdesi Yırtık Dünya, Pruva Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Basılı yayıncılığın içinde bulunduğu sıkıntılı süreçte taşın altına elini koyup özellikle günümüz hikayeciliğinde yeni isimlere yer veren yayınevini ayrıca kutlamak gerektiğini düşünüyorum.
Yazar Tuncay Günaydın’ı ilk hikayelerini Türk Edebiyatı Dergisi’nde yayımladığı günlerden beri takip ediyorum. Arı, duru bir dili olduğunu, güzelin, olumlunun, kaybedilenin hikayesini anlatmayı sevdiğini biliyorum. Bu sefer, dünyaya bir perdenin ardından, bir perdecinin omuzlarının üstünden bakıyor yazar. Bizi, gün geçtikçe kullanımı azalan, hayatımızdan hem fiziken hem de ruhen çıkan perdelerin dünyasına çekiyor. Ortaya koyduğu perdeci karakteri ile her eve giriyor, her kapıyı çalıyor, toplumun geneline geniş açıdan bir projektör tutuyor. Günaydın’ın projektörü küçük insanın ev içlerini aydınlattığı gibi günümüz insanının zihin dünyasını da yansıtıyor.
HİKAYELERDEN OLUŞAN BİR TAKIM
Perdesi Yırtık Dünya’da kendisine hikayelerden oluşan bir takım kurmuş Günaydın. Gerekli taktikleri verdikten sonra hak edene formayı teslim eden bir teknik direktör edasıyla oturmuş kulübeye. Kalede “Hilekar Perdeci” var. Savunmada “Seyirci”, “Derviş Kuyumcusu”, “Feleğin Vasıtası” ve “Perdeli Yaşam” bulunurken hücum hattını ise “Kıyamet Alameti”, “Yanan Perde” ve “Victoria Çiçeği” oluşturuyor.
Takımın yıldızı, en çok alkış alanı ve göz bebeği bence “Victoria Çiçeği”. Bu hikayeyi okuduktan sonra ister istemez merak ettim ve Google’a victoria çiçeği yazdım. Böyle bir çiçek olmadığını, bu isimde bir pasta da bulunmadığını şaşkınlıkla gördüm. Bana, elimde olmadan bu aramayı yaptıran, Tuncay Günaydın’ın yazdığı aşk hikayesinin gücüydü.
YERİNDE VE GÜNCEL TEPKİLER
Son zamanlarda yazılan hayattan ve insandan kopuk, yazarlarının iç bunalımlarını içeren öyküler ve kitaplar arasında Perdesi Yırtık Dünya, gün gibi parlıyor. Günaydın, insanın henüz ölmemiş ama ölmekte olan yanlarına ve yaşantılarına ışık tutuyor. Bunu “Mazideki güzel günler elimizden kayıp gidiyor!” der gibi romantik ve muhafazakar bir tavırla değil yerinde ve güncel tespitlerle kaleme döküyor. Bu yüzden “Hilekar Perdeci” hikayesinde Perdeci, Gasteci ile karşı karşıya geldiklerinde, Yankı Gazetesi’ne verdiği reklamı çeker ve aynı reklamı şehre yeni açılan pizzacıdaki ıslak mendillerin üstüne verir. “Islak mendillerin bir yüzünde bizim perdecinin reklamı olacak. Yani Arif Yankı ve gazetesi olmasa da olur.”
Kitabın ikinci hikayesi olan “Seyirci” adlı hikayede ise ilk hikayede adı geçen Polis Rıza’nın bir futbol maçındaki görevi üzerinden toplumsal bir eleştiriye yer verildiğini görüyoruz. Görevi “seyredenleri seyretmek” olan Rıza, bir yandan karnında taşıdığı dijital saatle kendini memuriyete kurulmuş bir oyuncak gibi hissetmektedir. “Stadın kapıları iki saat önce açıldı. Sabahtan beri ayaktaydılar. Şimdi de binlerce kişinin içeriye sağ salim ve kesici, delici, yakıcı alet edevattan arındırılmış şekilde girmelerini sağlayacaklardı. Öfke suç aleti sayılmıyordu.”
Yazar sadece bu hikayelerde değil kitabın genelinde kapitalizmin kucağına düşmüş toplum eleştirisini elden bırakmadığını, bu tercihiyle günceli başarılı bir şekilde yakaladığını görebiliyoruz.
TÜRK FİLMİ TADINDA
Tuncay Günaydın, bir önceki hikaye kitabı Her Şey Mümkün’de olduğu gibi sinemaya, özellikle de Türk sinemasına yakın durmayı sürdürüyor. “Feleğin Vasıtası” adlı hikaye, kurgusu, olay örgüsü ve akışı ile okurun dimağında bir Türk filmi tadı bıraktığını söylemeliyim. Biraz duygusalsanız, anlatıcının dayısının hikayesini aktardığı, imkansız aşkın belki de son temsilcisi olan bu hikayeyi okurken gözlerinizin nemlenmesi işten bile değildir.
Perdesi Yırtık Dünya’da yer alan hikayelerin birbirine görünür görünmez bir iple teğellendiğini ifade edebiliriz. Zira bir hikayede adı geçen bir yan karakter, bir başka hikayede ana karakter olarak kendini gösterebiliyor. Kitabı bitirip de şöyle bir sırtınızı yasladığınızda yapboz parçalarının bir araya geldiğinde ortaya çıkan manzara gibi bazı hikayeler yerli yerine oturuyor ve büyük resim zihninizde tamamlanmış oluyor.
Son olarak yer yer perde/örtme metaforu ile derinlikleri yoklayan yazar, çok katmanlı bir metin yapısı yerine en üst katmandaki yerini korumayı ve ara sıra çeşitli aforizmal cümleler ile tekdüzeliği kırmayı tercih ediyor. Tuncay Günaydın’ın hikaye anlayışında futbolun şov kısmına pek yer yok gibi görünüyor. Daha doğrusu Günaydın, şova yüz vermek yerine futbolun gereklerini yerine getiren, atak yaparken, savunmayı da ihmal etmeyen, çok gol atmasa da kolay gol de yemeyen ve takım oyunu sahaya yansıtabilen bir hikaye anlayışına sahip olduğunu söyleyebiliriz.