Fehmi Koru*
Tek kanallı ve siyah-beyaz bir televizyon kanalımız vardı vaktiyle; akşamları birkaç saat yayın yapardı, adı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’ydu (TRT). Sonraları renklendi TRT, bütün gün yayına başladı ve ilk fırsatta kanal sayısını artırdı.
Günün haberlerini ondan alır, akşamları onun bize sunduğu eğlence programlarını, yerli-yabancı dizileri izlerdik.
Sonra özel yayıncılığa izin çıkınca TV kanallarında patlama yaşandı ülkemizde.
Dün günümün büyük bölümünü uydudan alınabilen yayınları izleme tercihlerime göre sıralamaya ayırmak zorunda kaldım. Ekranlarında habere ve tartışma programlarına yer veren onlarca kanalımız var. Özel şahıslara ve şirketlere ait genel kanalların sayısı birkaç yüzü buluyor.
Yayınları izleyip ‘sakıncalı’ bulduğu programları cezalandıran bir devlet kurumumuz da var: Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK)…
[RTÜK’ün ilk yıllarında elde ettiği saygınlığın son zamanlarda verdiği tartışmalı kararlar yüzünden zedelenmeye yüz tuttuğunu belirtmek isterim.]
İlk göz ağrımız TRT artık çok sayıda kanalıyla hizmet vermeye devam ediyor.
Hemen her ülkede kar amacı gütmediği için koruma altında tutulan televizyonlar var.
En bilinenlerinden biri İngiliz yayın kuruluşu BBC.
BBC’nin biri günün belli saatlerinde yayın yapan dört genel ve bir de bütün dünyada ilgiyle izlenen haber kanalı bulunuyor.
Özel kanallar da bulunmasına rağmen, İngilizler haberleri BBC’den izlemeye devam ediyor.
Dizi ve filmde de BBC özel rakiplerinden geride değil, ileride.
Reklam almadığı için masraflarını izleyicilerden karşılıyor BBC; İngiltere’de yaşayan ve evinde TV cihazı bulunan her aile BBC’ye bir ücret ödüyor. Belli yaş üzerindekiler bandrol ücretinden muaf; gelirleri yetersiz kalmaya başladığı için, BBC yönetimi, yaşlılardan da ücret alma yoluna gitti. Buna bayağı bir itiraz var.
Konuyu ele alışımın sebebi, bizde her kanalına reklam alan, bununla da yetinmeyip dolaylı yollardan vatandaştan para da toplatan TRT’nin dolaylı gelirlerinin artırılması yoluna gidilmesi.
TRT’nin dolaylı gelir kaynakları, elektrik faturalarından alınan pay ile televizyon, radyo, kamera, DVD-çalar, ev sinema sistemleri gibi cihazlara ek olarak cep telefonları ve akıllı saatlerden alınan bandrol ücretleri…
Hükümet geçen hafta cep telefonları ve akıllı saatlerden alınan bandrol ücretlerini artırıverdi.
Oysa TRT özel kanalları kıskandıracak bir reklam gelirine sahip.
Geçen yıl bir önceki yıldan %129 artışla 649 milyon TL’ye çıkan reklam geliri, bu yılın ilk beş ayında 717 milyon TL’ye ulaşmış bulunuyor.
Normal zamanda fazla önemsenmeden ödenen bandrol ücretlerine yeni getirilen zam, hayat pahalılığının zirve yaptığı günümüzde tepkilere yol açmakta.
Üzerinde durulması gereken tek konu bu değil. Önemli konuların başında TRT’nin günümüzde sergilediği ‘kamu yayıncılığı’ anlayışı geliyor.
Genel müdürü ve yayın politikasını belirleyen yönetim kurulu, doğrudan ve dolaylı olarak, iktidar tarafından atansa bile, TRT’nin güncel olayların yansıtılmasında partiler-üstü bir yol izlemesi yasasının gereği.
Çok sayıdaki özel kanallarla elbette rekabet edecek, ancak bunu yaparken TRT’den belli bir düzeyin altına düşmemesi bekleniyor.
BBC’nin kendi ülkesinde ve dünyaya dönük yayınlarında her eğilimden insan tarafından ilgiyle izlenmesi tarafsız haberciliğinin bir sonucu. Eleştirilmesine BBC de eleştiriliyor, ancak ona yönelik eleştiriler daha çok iktidardaki partilerin taraftarlarından geliyor.
İşçi Partisi hükümetteyse İşçi Partililer tarafından yeterince ‘solcu’ olmamakla eleştirilirdi BBC, şimdilerde de fazla ‘solcu’ bulunuyor.
Dizi ve film yayınlarında da özel rakiplerinden çok daha kaliteli ürünlerle izleyici karşısına çıkıyor BBC…
O da, bandrolle yayıncılığını sürdürdüğü ve masraflar ile gelirleri arasında farklılaşma yaşandığında bandrol ücretini artırma talebiyle hükümetin ve vatandaşın karşısına çıktığında, bu isteğine pek cevap alamıyor.
‘Kamu yayıncılığı’ söz konusu edildiğinde BBC ile TRT arasındaki farklılık özellikle bu noktada kendini belli ediyor. Orada gelir artırmak için vatandaşın sırtına ek fatura yüklenmesi kolay kabul edilmediği halde, bizde -üstelik reklam da aldığı halde- TRT’nin ek gelir talebi hükümet tarafından derhal vatandaşa bandrol zammı olarak yansıtılıyor.
TRT’nin ‘kamu yayıncılığı’ anlayışı önceleri devlet politikalarının yanında yer almak olarak bilinir ve bu bile tartışılırdı. Tartışma konularından biri de, her hükümetin kurumun başına kendi çizgisinde yayını sağlayacak birini getirme çabası olurdu.
Askeri darbelerde ilk hedef TRT olur, darbeciler kurumun başına asker kökenli birini getirmeyi yeğlerdi.
İktidarların borazanı bir kamu yayıncılığı olmaz, olursa o yayınlar izlenmez.
‘Kamu yayıncılığı’ programlarda belli bir düzeyin korunmasını da zorunlu kılar.
Ülkemizde haber almak için olduğu gibi vakit geçirmede de TRT tercih edilmeliydi; ancak reyting raporlarına da yansıdığı üzere Türkiye’nin gerçeği pek öyle değil.
[Zaman zaman izlediğim, çevreden de sürekli övgü işittiğim TRT-2’nin yayınları bir standart olmalı; diğer kanallarıyla da o standardı yakalamalı TRT. TRT-Müzik kanalında yakın zamanlara kadar Türk musikisi kayırılırdı ve bu doğru bir yaklaşımdı; yenilerde bu anlayıştan vazgeçilmesi dikkat çekiyor.]
Her satın aldığımız teknolojik cihaz için TRT’ye bedel ödüyoruz; bunun karşılığında da TRT her eğilimden insanın maddi desteğini aldığının bilincinde olarak yayıncılık yapmak zorunda.
İktidarlar ve yöneticiler değişse de değişmeyen gerçek anlamda bir ‘kamu yayıncılığı’ anlayışıyla…
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.