Fehmi Koru*
Her ülkede, radyo ve televizyon yayınlarında kabul edilebilir yasal sınırları aşan programları denetlemekle görevli bir kurum bulunur. ABD’de Federal Communications Commission (FCC), İngiltere’de The Office of Communications (Ofcom) o görevin sahibidir.
Türkiye’de de onların benzeri var: Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK).
RTÜK şu sıralarda muhalefetin gündeme getirdiği konuları ekranlarına taşıyan kanallara ceza yağdırmakla meşgul.
Her toplantısı sonrasında hemen hep aynı kanallara değişik gündem maddeleriyle ilgili ceza kararlarını açıklıyor RTÜK.
Oysa, RTÜK üyeleri, anayasadaki “Basın hürdür, sansür edilemez” hükmündeki ‘sansür’ kavramının yalnızca yayın öncesini değil yayınlara cezalar verilmesini de kapsadığını hesaba katmalı.
Ceza alan kanallar aynı cezalı duruma bir daha uğramamak için muhalefetin ortaya attığı iddiaları görmezden gelebilir.
Bu da ‘sansür’ kavramı kapsamına girer.
Televizyon ve radyo yayınlarını düzenlemek ve gerektiğinde denetlemek üzere kurulmuş RTÜK, kararlarıyla siyaset alanını denetlemiş oluyor.
Yayınları yüzünden cezalandırılan kanallar ile görüşleri ‘sakıncalı’ bulunduğu için kanalların cezalandırıldığı politikacılar bu duruma tepki veriyorlar.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin geçen hafta tartışma gündemine bomba gibi düşen açıklamaları sonrası RTÜK’ten gelen cezalar üzerine, sosyal medyayı kullanarak, bir açıklama yaptı. Açıklamasının son bölümünü aktarayım:
“Gelelim ‘Kılıçdaroğlu susturulabilir mi?’ sorusuna. Senin paramiliterlerin, mafyaların, derin devlet müptezellerin, kullanışlı aparatların beni durduramaz. Ey Saray, senin meselen bana kimin, neyi izin vereceği değildir; senin meselen, beni durdurabilecek gücünün olmamasıdır!”
Bayağı sert bir tepki bu.
Yakın zamanlarda belli şahıslara ve iktidar cephesine yönelik çok daha sert açıklamaları da var CHP liderinin…
Onun açıklamalarına iktidar cephesi ile hedef aldığı şahıslardan da aynı sertlikte cevaplar geliyor.
Ve yine son zamanlarda buna genellikle RTÜK sebep oluyor.
Kemal Kılıçdaroğlu yalnız ana-muhalefet partisinin genel başkanı olsaydı üslubunun sertliği için fazla bir şey söylemek gerekmezdi. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun ismi, aynı zamanda yapılacak ilk seçimde ‘6’lı masa’ da denilen belli başlı muhalefet partilerinin çatısı altında buluştuğu, iktidarın adayı karşısına kimin cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacağına karar verecek liderlerin belirleyeceği kişi olarak da anılıyor.
Muhalefetin muhtemel cumhurbaşkanı adayı, Kemal Kılıçdaroğlu.
RTÜK’ün kendisinin hemen her açıklaması sonrasında görüşlerini yayınlayan kanallara verdiği cezaların her biri üzerine, Kılıçdaroğlu, yenisi eskilerinden daha sert üslupta tepkilerle kamuoyu karşısına çıkıyor.
Zehir zemberek ifadelerle…
Açıklamaları ileri iddialar içeriyor… [Sonuncusunda, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ailesi fertlerinin seçimden sonra yurtdışına kaçacakları gibi hayli ileri bir iddiayı gündeme getirmişti.] İddiaları onun üslubunun belirlediği aşırılıkta tartışmalara yol açıyor… Durumdan vazife çıkartan RTÜK açıklamasını yayınlayan kanallara onun üslubu yüzünden ceza yağdırıyor… Kemal Kılıçdaroğlu, bu defa RTÜK’e dönük aşırı ifadeler kullanıyor…
Giderek kendisine de zarar verecek bir döngüye dönüştü bu durum. [Yalnızca aleyhine açılan milyon TL’lik tazminat davalarını kast etmiyorum; cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu daha önemli.]
İktidarın adayı karşısına muhalefet tarafından cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu çıkartıldığında, seçime kadar geçecek süre içerisinde yaptığı/yapacağı türden açıklamalar, bir an önce sandığın önlerine gelmesini bekleyen seçmen kitlesini ondan yana oy kullanmaya ikna edebilir mi?
Kuşkuluyum.
Belirttiğim kuşkumun altında, son birkaç yıl boyunca iktidarın gündem zorlamasıyla ülke siyaset alanına hakim hale gelmiş olan gerilim gerçeği yatıyor. İnsanlar çekişmeli, çatışmacı, ona buna laf yetiştirilen ortamdan bıkkınlık getirmiş durumdalar.
Oylarıyla cumhurbaşkanı seçilecek şahıs ile kadrosunun, illallah denilecek hale gelmiş bunalımlı ortamı devam ettirmesini ve gerilimin seçimden sonra da sürmesini mi ister insanlar, yoksa bu ortamı da doğuran devasa sorunların çözülmesini mi?
‘Kararsızlar’ ve ‘oy kullanmayacaklar’ kesiminin her yeni kamuoyu yoklamasında biraz daha kalabalıklaşmasının sebebi bu olabilir.
Muhalefet cumhurbaşkanı adayı olarak şimdiki cumhurbaşkanının üslubuna sahip, koydu mu oturtacak görüntüsü veren birini belirleyecekse, seçmen onların adayını tercih etmekte en azından zorlanacaktır.
RTÜK’ün TV kanallarına reva gördüğü cezalar sonrasında CHP liderinin verdiği tepkiler bana bunları düşündürmeye başladı.
Nedenini açıklayayım.
Cumhurbaşkanı olacak kişiden, bugünlerin sıkıntılı ortamını rahatlatması, ülkeye yeniden huzuru hakim kılması, sahneye çıktığından konser sona erene kadar işine konsantre olduğu mesajını hal ve tavrıyla izleyicilere belli ederek sadece görevini yapan bir orkestra şefi gibi ülke sorunlarına öncelik vermesi beklenir.
Kemal Kılıçdaroğlu bu beklentiye taban tabana zıt farklı bir profil çiziyor.
Vaktiyle kendisinin belirlediği şu tanıma da tam uymuyor bu görüntü:
“Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis’e ve Başbakan’a teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.”
Peki, Kılıçdaroğlu’nun her bir açıklamasının ardından ülkede tartışma gündemini belirlediği görülen önemli iddialar ne olacak? Başka önemli iddialar varsa onlar sahipsiz mi kalmalı?
Hayır, ama onları cumhurbaşkanı adayı olmayacak birileri seslendirebilir.
Yoksa Kemal Kılıçdaroğlu aday olmayacak mı?
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.