Tanzimat sonrası Türk edebiyatında çeşitli edebî hareketliliklerin, kümeleşmelerin olduğu malumdur. Edebiyatçıların çoğu zaman politik manzara karşısında aldıkları tavır daha sonra yazılan edebiyat tarihlerinde ya da araştırmalarda onları bir mevkie yerleştirir. Tanzimat kuşağının Şinasi’den Recaizâde’ye uzanan edebî kimliklerinin sanat ve topluma yakınlıklarıyla tasnifi yine böylesine sonraki araştırmacıların verdiği hükümlerle olmuştur. II. Abdülhamid’in uzun iktidarının son on-on beş yılında Servet-i Fünûn ve Malumat dergileri etrafında toplanan sanatçılar bu yayınların isimleri ile edebiyat tarihlerinde yer edinmişlerdir. Malumat, bir hareket olacak kadar Servet-i Fünûn’dan daha çeşitli ve yoğun bir faaliyet göstermesine rağmen ideolojik tavırlarla Servet-i Fünûn ön plana çıkarılmış, bunda da başarı sağlanmıştır. Ancak bu iki dergi üzerinden yapılan tanımlamalar yine buraya mensup edebiyatçıların tercihi değil, edebiyat tarihlerinin yakıştırmasıdır. Bunların doğruluğu ya da yanlışlığı bu yazının meselesi dışındadır. Edebî toplulukların, iradeleri aksine ya da iradeleri ile kendi edebiyat anlayışlarına bir ad vermelerinin başlangıcının neresi olduğu ve bunun da Fecr-i Âtî topluluğu ile başlayıp başlamadığı daha öncelikli bir meseledir.
İLK EDEBÎ TOPLULUK
Edebiyat araştırmacılarının yaygın kanaatine göre Fecr-i Âtî sanatçıları Türk edebiyatında bir beyanname yayımlayarak kendilerini tanımlayan ilk edebî topluluktur. 1909-1912 yılları arasında kısa sayılabilecek bir dönemde bu kimlik altında faaliyet göstermelerine rağmen gerek topluluğa mensup sanatçıların yüksek kabiliyetleri gerekse sonraki yıllara yayılan tesirleri ile Fecr-i Âtî başlı başına konuşulmayı hak eder. Bu topluluğu öncesi, sonrası ve dağıldıktan sonraki izleri ile takip ederek büyük bir emek ortaya koyan ilk isim Cafer Şen olmuştur. 2006’da yayımladığı doktora çalışmasını geçtiğimiz günlerde hacim bakımından daraltarak yeniden okur karşısına çıkarmıştır. İki baskı arasında mahiyet bakımından herhangi bir fark yoktur. Başlıklar olduğu gibi korunmuştur. İlk baskıdaki sonuç bölümünün hariçte tutulması dışında göze çarpan bir değişiklik yoktur. Ancak başlıklar altında bir daralmaya gidildiği, kimi zaman cümlelerden kelimeler atılacak kadar titizlikle bir tasarrufta bulunulduğu görülür. Bir kitabın yeniden yazılması kadar zor bir işçiliğin göze çarptığı ifade edilmelidir.
EDEBİYAT TARİHİ, ESER TARİHİDİR
Cafer Şen, Fecr-i Âtî için topluluk anlamına gelen encümen ifadesini kullanmayı tercih etmiştir. Bu encümenin bir beyanname ile edebiyat tarihine girişini dönemine göre oldukça yeni ve önemli bir tavır olarak görür. Fecr-i Âtî hem beyanname hem de düzenli yaptığı toplantılarla parnasistlerle benzeştirilir. Şen, “edebiyat tarihi eserlerin tarihidir” ilkesinden hareketle encümen sanatçılarının verdiği eserleri incelemeyi temel hedef belirlemiştir. Eserlerin muhteva ve yapısındaki benzerlikler tespit edilerek encümenin getirdiği yenilik üzerinde durulmuştur. Ortaya konan tespitler Fecr-i Âtî’nin bir okul olduğu kanaatini belirginleştirir ancak encümenin “sanat şahsî ve muhteremdir” ilkesiyle hareket etmesi sanatçıya da hürriyet tanıdığı anlamına geleceği için, bu durumda onları bir okul olarak görmek güçleşecektir.
Fecr-i Âtî Encümeni Edebiyatı kitabında encümenin tarihçesi ele alındıktan sonra encümene mensup sanatçıların ortaya koyduğu şiir, roman, hikâye, tiyatro gibi edebî türde kaleme aldıkları eserler incelenmiştir. Daha sonra tenkit ve edebiyat tarihi çalışmalarına yönelme söz konusudur. Son olarak polemikler başlığı altında sanat ve taklit, fotoğraf realizmi, eskiler-yeniler zıtlaşması, yeni lisan gibi meseleler üzerinde durulmuştur. Kitap, süreli yayınların önemini bir defa dahi hatırlatmasıyla ayrıca önemlidir. Bir dönemin sesi olmuş her türden yayının görülmesi, bu yayınların hem siyasî hem de edebî mevkilerinin tespiti ile hareket edilmesi, edebiyat tarihi incelemelerinde periyodiklerin ne derece değerli olduğunu yeniden hatırlatır.