Sözlük anlamı; azın çokluğuna ve gücüne işaret, Minimalizm. Felsefede ise az ile yetinmek sözcüğüne tekâbül ediyor. Yani,mutlu yaşam savunucuları atalarımızın ” Azıcık aşım ağrısız başım “özüne öykünmüşler de diyebilir miyiz? Sesini çıkaran olmasa elbette deriz.
Peki, bu akım nerden çıkıyor? Tabii ki insanın mutluluğu arayışından. Özellikle İskandinav ülkeleri ve Amerika’da birçok destekçisi bulunan bu akım insanın mutluluğu eşyada arayışının önüne geçmek istiyor. Minimalist yaşam savunucuları, yani mutluluk keşişleri insanı huzura erdirmenin en kolay yollarından birinin azla yetinmeyi, kolay doymayı, sadeliğe hayran olmaktan geçtiğini öğütlüyor.
Ve bu yaşam savunucuların kelli felli ağabeyleri “Az tüketirseniz, sade ve kaliteli yaşarsanız emin olun mutluluk kapınızı bir çarşamba günü saat 14.30 civarı çalacaktır. Hatta Minimalist yaşamı, hayatınızın en vazgeçilmez noktasına oturtursanız bir gün ormanda yalnız yürürken şirinleri bile görebilirsiniz” demeye getiriyor.
DEPO SAVAŞLARI GERİDE BEKLİYOR
İşin şakası bir yana, eşya çılgınlığı artık o kadar arttı ki ellili yıllarda kişi başına düşen ev kullanım alanının şu an üç kat daha fazlasını kullanıyormuşuz ve yine de evlerimize sığmıyormuşuz. Talep arzı yarattığı için bugün Amerika’da 2,2 Milyar fit karelik kişisel depolama alanı bulunuyormuş. Bu da ne demek oluyor, daha dört bin bölüm çekilmemiş depo savaşları geride bekliyor demek oluyor.
Nahiye’nin kadısı gibi yine karnımızdan karnımızdan konuşup konuyu nereye bağlayacağımızı unutmadan hemen toparlayayım isterim. Gelin, bu hafta sonunu evinizde kullanmadığınız eşyaları seçmeye ayırın. Yıllardır giymediğin gömleğin dolapta duracağına belediyelerin elbise toplama noktalarına ver yakışıklı bir kardeşimizin yılsonu mezuniyetinde üstünde dursun. Ya da kırk sekiz çift ayakkabıyı dolapta saklayacağına ver de bir kardeşimizin ayağında top oynarken paralansın.
Bunu sizden bugün ölse yarın eşyaları battal boy mavi çöp torbasına sığacak kadar az olan, eskilerin deyimiyle azıcık aşım ağrısız başım yaşayan, yenilerin deyimiyle fidan boylu bir minimalist olan bu güzel kardeşiniz olarak ben istiyorum.
” Veren el alan elden her daim üstündür” lütfen unutmayın!
Efendim, yine geldik bu hafta bize ayrılan sürenin sonuna. Herkese hayırlı ve mutlu bir hafta sonu diliyor ve haftayı yine bir ateş başı hikâyesi ile kapatıyorum.
Köyün birinin sonradan görme zenginlerinden, partalıyla da nam salmış, Seyit Ağa. İlçeye inmiş yine bir mazlumu sıkıştırıp başlamış, zenginliğini anlatmaya.
-“Falancanın ki zenginlik mi? Benim beş bin koyunum, sekiz yüz mandam, yedi bin dönüm arazim, kırk iki tane hanımım var” diyerek kekelemeden sıkarken, yanlarından köylüsü Hasan Oğlan geçmiş. Seyit Ağa içerlenmiş, bozulmuş:
-Ula, Hasan! Neden selam vermeden geçersin, azdın kudurdun mu rezil, selam Allah’ın selâmı?
-Selam, Allah’ın da yalan senin Seyit Ağa! Yalanı bölmeyim, dedim.
Haftaya görüşmek üzere, sevgi ve saygılarımla.
Şeref Düzyatanlar