Cumhuriyet gazetesi müellifi Barış Pehlivan, bugünkü yazısında İçişleri Bakanlığı tarafından evvel FETÖ ve PKK ile bağı olduğu argümanıyla savunmasını istediği, sonra da emekli emniyet müdürü rütbesini, silah ruhsatını ve pasaportunu aldığı Hanefi Avcı’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a yazdığı mektubu kaleme aldı.
Mektubun son sayfasında “İçişleri’nde hukuka muhalif süreçler yapan anlayışın faal olmaya başladığı, şayet denetlenemez ise ileride polis-istihbarat ve yargı üzerinde aktifliğini artırarak hukuk nizamını bozan daha önemli problemler yaratacağından, şimdiden bakanlığın çalışmaları ve süreçleri ile ilgili olarak inceleme, kontrol ve soruşturma yapılması gerektiği görülmektedir.” sözlerinin kullanıldığını aktaran Pehlivan, Avcı’ya yapılan FETÖ soruşturmasının kılıf olduğunu ve Avcı’nın “Devlet yetkililerinin değerli kabahatlere karışmış bireylerle fotoğraflarının olması makul değil” kelamının Süleyman Soylu’yu kızdırdığını aktardı.
Geçmişten gelen korku
Tüm bunlara karşın Avcı’nın durmadığını aktaran Pehlivan şu tabirlerle yazısını sürdürdü:
Avcı durmadı. Gitti evvel Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kapısını çaldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş hakkında hata duyurusunda bulundu. İki ismin de vazifesini berbata kullandığını, kendisine iftira attığını söylüyor ve cezalandırılmasını istiyordu.
Yetmedi, Cumhurbaşkanlığı’na bir şikâyet dilekçesi yazdı.
Ancak Avcı’nın geçmişten gelen bir korkusu vardı: Ya ekleriyle birlikte 88 sayfadan oluşan o dilekçe, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ulaşmadan bir bilinmeyen el tarafından yok edilirse?
‘İçişleri Bakanlığı’nı denetleyin’
Bunun üzerine dün Erdoğan’a hitaben bir açık mektup kaleme aldı. Avcı mektubuna, “Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile dünden bugüne çabada müspet yahut negatif rol alan herkesin ve benim durumumu en âlâ bilenlerdensiniz” diye başlıyordu.
Bugüne kadar terör örgütlerine karşı çabasını ve başına gelenleri anlatıyor, sonunda ise şu çarpıcı tespitleri yapıyordu:
“Esasen bir müddettir İçişleri Bakanlığı’nda hukuka, maddelerin tanımladığı vazife, yetki kurallarına karşıt olarak süreçler yapıldığına dair emareler vardır. Bu konuların bazısını kısaca özetlemek gerekirse,
1- Son vakitte rütbesi alınan emekli Emniyet mensupları; haklarında FETÖ mensubu olduğu yolunda önemli inandırıcı emareler olan bireyler değil, bakanlık ve idaresi eleştiren bireyler olduğu, bu bireyleri cezalandırmak, başka emsallerine gözdağı vermek gayesiyle mazeretlerle hukuka muhalif rütbe, kimlik alma, ruhsat iptali süreçlerin yapıldığı,
Bu soruşturmaların Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bilinen yerleşik yordam ve uygulamaları dışında adapsız olarak yürütüldüğü,
2- İçişleri Bakanı’nı eleştiren kimi basın mensupları hakkında soruşturmaların hukukun gerektirdiği yetkili yargı ve Emniyet ünitelerinden gizlenerek Ankara’da yargı üniteleri ve Emniyet mensuplarınca, bu bahislerde bilinen adap ve temellere uyulmadan, hukuka karşıt bir biçimde yapıldığına dair dokümanlı örnek olaylar vardır.
3- Basına intikal etmiş haberlere nazaran diğer yetkili isimli yargı mercilerinde soruşturmaları gereken olayları hukuka alışılmamış olarak yetkili olmayan Ankara’ya taşıyarak dolayısı ile kolay yönlendirdiği Emniyet ünitelerince soruşturma yapılmasına çalıştığı, bu taleplerini karşılamayan Ankara’da misyonlu savcı A. T. öbür yere tayinin yapıldığı basında yer almıştır. Bu durum İçişleri Bakanı’nın hukuku ihlal ederek adaleti, kontrolünde olan polis ünitesi üzerinden istediği üzere etkilemeye çalıştığını göstermektedir.
5- Soruşturma altında bulunan kimi şüphelilerin kaçması için haber salındığı yolunda tekrar basında yer alan savlar vardır.”
Hanefi Avcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a unsur madde ikazda bulunduğu mektubunu şöyle sonlandırıyordu:
“İçişleri Bakanlığı’nda yapılan iş ve süreçler üzerinde üstte belirtilen mevzularda inceleme, araştırma ve denetleme yaptırılması gerektiği açıktır.”
Sanki Avcı’ya, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını 2010’da yazdıran sürecin gibisi yaşanıyordu. O devir Başbakan olan Erdoğan, Avcı’nın Fethullahçıları ifşa etmesini “Bu tezlerin üzerinde durmak gereksiz” diye karşılamıştı. Sonrası malum.