“Sosyal medya yasası” olarak bilinen ve bolca “sansür” içeren Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifi AKP ve MHP milletvekillerinin ortak imzası ile TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Her ne kadar “dezenformasyonla mücadele” adı altında böyle bir kanun teklifi sunulsa da; hem muhalefet hem gazeteciler hem de halk konunun böyle olmadığının farkında.
Gerçek Gündem’den Elif Ünsal’ın haberine göre, 2021’in aralık ayında açıklanan raporlara göre Türkiye’de cezaevinde bulunan gazeteci sayısı; Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) verilerine göre 57, Gazetecileri Koruma Komitesi’ne (CPJ) göre 37, Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) göre ise 34. 2022 yılında ise İbrahim Haskoloğlu ve Sedef Kabaş gibi pek çok gazeteci tutuklandı ve daha sonra serbest bırakıldı. Kabaş’ın tutuklanma nedeni bir atasözü iken, Haskoloğlu’nun tutuklanma nedeni ise kendisine gelen bir ihbarı haberleştirdiği için “Kişisel bilgileri hukuka aykırı yolla ele geçirdiği” iddiası oldu.
Türkiye’de gazetecilerin atasözü kullanması, herhangi bir ihbarı haberleştirmesi dahi bu derece sansür altındayken çıkarılması öngörülen yasa da “dezenformasyonla mücadele” bağlamında inandırıcı bulunmadı. Konuyla ilgili görüştüğümüz gazeteci örgütleri olayın sadece muhalif medyaya yönelik olduğunu, iktidar medyasının ve trollerinin bu yasadan herhangi bir şekilde etkilenmeyeceğini ve bu “zoka”yı yutmadıklarını söyledi.
DİSK BASIN İŞ BAŞKANI FARUK EREN: BU ZOKAYI YUTMUYORUZ
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, konuyla ilgili “Abdülhamit Sansürü” göndermesini yaparak “Yeni bir torba yasa geldi ve içinde gazetecileri ilgilendiren önemli şeyler var. Bu iktidar daha önce birçok kez yaptı, değişiklikleri bir “havuç-sopa” ilişkisi içinde sundu. Mesela bir referandumda “12 Eylül’cüleri yargılayacağız, çocuk tacizcilerine ağır cezalar vereceğiz” diyerek yargıyı tamamen cemaate teslim ettiler. Bu kanun teklifinde de “internet medyasına basın kartı vereceğiz, özlük haklarını düzenleyeceğiz” gibi vaatleri var. Ama bize göre bu hiç inandırıcı değil. Bu aslında internet medyasını baskı altına alma girişimi. Bu düzenleme ile örneğin “Basın İlan Kurumu ilan vererek internet medyasına destek olacak” gibi düzenlemeler var. Bunun yanında “basın kartı verilecek” vaadini de görüyoruz. Ama zaten basın kartı inanılmaz bir keyfiyet ile dağıtılıyor. Basın İlan Kurumu ile de Evrensel, Birgün gibi gazeteleri cezalandırıyorlar. Bu aslında; istemedikleri medyanın Basın İlan Kurumu ve mahkemeler aracılığıyla susturulmak istenmesi anlamına geliyor. Madde madde yasa üzerine konuşmaya gerek yok. Basın ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma hakkı bir demokrasi sorunu. Bu tasarı yasalaşırsa söyledikleri nedeniyle hapishanede tutulan ve yargılanan binlerce insana yenileri eklenecek. Bugünlerde hep Abdülhamit tartışılıyor ya, Abdülhamit sansürünün yeni bir biçimi olacak bu. Biz DİSK Basın İş olarak şunu söylüyoruz: Biz bu zokayı yutmuyoruz” değerlendirmesini yaptı.
RSF TÜRKİYE TEMSİLCİSİ VE BİANET MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ RAPORTÖRÜ EROL ÖNDEROĞLU: ANLAM VERMEKTE ZORLANDIĞIMIZ ÖNEMLİ BİR MESELE VAR
RSF Türkiye Temsilcisi ve Bianet medya özgürlüğü Raportörü Erol Önderoğlu, söz konusu yasa ile ilgili “Dezenformasyonla mücadele denilen yasa teklifi, medya sektörünün ilan ve basın kartı ihtiyaçlarını demokratik tarzda düzenlemeyi amaçlamıyor, “havuç- sopa” mantığıyla, tek yanlı iktidar söylemlerini online medyada ve daha yaygın şekilde siyasi kamuoyunda esas kılmayı hedefliyor. Anlam vermekte zorlandığımız önemli bir mesele var: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Nadire Mater, Mustafa Sönmez ve daha pek çok gazetecinin açtığı “basın” veya “sürekli basın” kartı davalarını kaybetti. Diğer yandan resmî ilanın, eleştirel gazetelerin yayın çizgisini cezalandırmak için araçsallaştırıldığına birçok kez tanık olduk. Düzenleme, sorgulanmayan bu antidemokratik pratikleri online habercilik alanına yayıyor. Baskıların bu denli kombine ve stratejik bir biçimde baskıda ısrarla tasarlanması akla bir bakıma Abdulhamit Sansürü’nü getirebilir.
RSF olarak, medyada tek vizyon ve bakış açışı yayma telaşında olan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu veya RTÜK gibi yapıları öncelikle hukukun gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz. Basın kartı da resmî ilan da yayın hakkı da çoğulcu toplum ve medya esaslarına uygun şekilde sağlanmalıdır. Bu tarz otoriter girişimler Türkiye medyasını içinden çıkılamaz bir kutuplaşmayla zehirliyor, ne yazık ki” değerlendirmesini yaptı.