Sibel Eraslan, “iş dönüşü televizyonlarımızı açtığımızda, doğruca enkazların altına bir yol açılıyor. Mevt pornografisi diyebileceğimiz halde veriliyor birden fazla haber, apağır bir sıklet daha biniyor taziyelerin üzerine” dedi.
Yazı özetle şöyle:
“Depremle birlikte yarım kaldı her şeyimiz. Kırılmış nişan yüzükleri, belediyede askıya çıkmış nikah günleri, çekilmiş aile fotoğrafları, dağılmış vesikalıklar, sayfaları toza batmış albümler, sağa sola saçılmış eski fotoğraflar… Bir gün evvelinde, hiç birisi yarım kalmış değildi meğer, hiç birisi eski, hiç birisi eksik, solgun, yırtık değildi… Hiç bir pehlivanın güreşmeye güç yetiremeyeceği bir kuvvetli burgaç hepsini sildi süpürdü…
…
Gece çökünce bir ufunet gelip oturuyor gönüllerimize, gündüz diğer şeylerle uğraşsak da iş dönüşü televizyonlarımızı açtığımızda, doğruca enkazların altına bir yol açılıyor. Mevt pornografisi diyebileceğimiz formda veriliyor birden fazla haber, apağır bir sıklet daha biniyor taziyelerin üzerine. Oburlarının mevti hakkında yapılan duygusuz, saygısız yorumların bini bir para, ukala haber yorumcuları ölümlerden, taziyelerden bir tramplen yapmış kendine zıpladıkça zıplıyor üzerinde, tüm bu uğultunun ortasından mevti kendi nefsimize yakınlaştırmak ne kadar da güç…
…
Dünya ne kadar kederli! Ona bel bağlamak, umutlanmak nasıl da büyük bir gaflet… Gökyüzüne tahıl biter diye tohum saçmak, denizin üstüne ağaç dikmeye kalkmak kadar boş bir hayal meğer dünyaya bel bağlamak…
Ama insanız, kuluz, unutkanız, isyandayız, hevesteyiz işte… Vefat Allah’ın buyruğu, ayrılık olmasaydı der eski darbımeseller.”