Asım Eraydın, postmodern edebiyatın tüm imkânlarından faydalanarak kaleme aldığı romanında kimlik, varoluş, boşluk, hiçlik, zihin ve hafıza gibi birçok meseleyi oyunun parçası hâline getiriyor; kendisini de üstkurmacanın merkezine yerleştiriyor.
Romanın, bir roman yazmak isteyen ve işte yazıyor görünen– başkişisiyle birlikte okuru geçmişe yolculuğa dahil ederken, bu yolculuğun karanlık olacağının sinyallerini en başta veriyor.
Kitaptan…
“Ben mi çok duygusaldım yoksa insan Euripides’in dediği gibi endişeden mi yaratılmıştı ya da başka bir bilgenin dediği gibi utançtan mı? Geriye dönünce tek tük seçilen mutlu anların bir anda geçip gitmesi; acının ve utancın zamanı da utandırırcasına yavaş yavaş akması, yıllar sonra gelip uykuyu kaçırması herkesin doğasında olan bir şey miydi? İnsan bu muydu? Yoksa sadece benim gibi zayıf insanlar mı böyle hissediyordu?”