Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’ı kapsayan Balkan çeşidi dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Ziyareti NTV takımından Seda Öğretir takip etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği iletiler şöyle…
Yunanistan’a yönelik “Bir gece birdenbire gelebiliriz” çıkışınız olmuştu. Yunanistan’ın o fiili saldırganlığından fazla sizin bu sözleriniz çok fazla gündem oldu batı dünyasında, Avrupa Birliği’nde. Yunanistan’a ses çıkarılmadı neredeyse ancak sizin sözleriniz çok yankı buldu. Bilhassa de “Türkiye bir askeri operasyona mı hazırlanıyor” noktasında sorular sorulmaya başlandı. Ben bu çıkışınızı yaparken mümkün bir askeri müdahaleye mi yoksa farklı önlemlere mi işaret ettiniz, onu sormak istiyorum.
İfade ettiğim konuların, vermek istediğim bildirinin son derece açık olduğunu düşünüyorum. Yunanistan’ın son devirde Türkiye’ye yönelik tavrı izah edilir üzere değil. Bir yanda Ege’de yaptıkları ihlaller var, kimileri NATO vazifesi icra eden uçaklarımıza yönelik tacizler var, S-300 füzeleriyle radar kilitlemeye varan mütecaviz hareketler var. Bizim S-400 olayımızı lisanına dolayanlardan Yunanistan’ın S-300’leriyle alakalı bugüne kadar rastgele bir şey duydunuz mu? S-300’ler de Rusya’nın, S-400 de Rusya’nın. Ancak ona ses yok. Burnumuzun tabanındaki adaları mutabakatlarla getirilen gayri askeri statü hilafına silahlandırmaya devam ediyorlar. Birebir vakitte doğal üsler kurulması olayı var. Bunun başını da malum Amerika çekiyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na gittiğimizde Sayın Başkan’la orada bir görüşme fırsatı bulursak Amerika’nın bu noktada attığı adımlar da lisana gelecektir, bu hususları da konuşacağız. Öteki yanda deniz yetki alanları bağlamında Ege’de ve Doğu Akdeniz’de bize dayatmaya çalıştıkları maksimalist tezler var. Bunun da yenilir yutulur bir yanı yok. Türkiye ile direkt konuşmak yerine Birleşmiş Milletler’de, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Avrupa Birliği’nde ve hatta en güçlü üyelerinden olduğumuz NATO’da bizi daima şikayet suretiyle adeta tehdit sistemleri çalıştırıyorlar. Bunu natürel kabullenmek mümkün değil. Onların anlayacağı lisan neyse biz parantez açarak o lisanla konuşuyoruz. Anlıyorum ki onlar da anlıyor.
“TÜRKİYE NASIL KÜKRER ONLAR BUNU BİLİYOR”
Yunanistan’dan evvel Suriye konusu gündemdeydi, “Bir gece aniden gelebiliriz” tabirini Suriye’deki terör kümelerine yönelik de kullanmıştınız. Rusya ile Türkiye ortasında Soçi’de bir görüşme gerçekleşti. Ondan sonraki süreçte Suriye’ye operasyon olabileceği tarafında konuşmalar oldu. Şu andaki son durum nedir? Muhtemel bir Suriye operasyonuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Suriye ile ilgili olarak, malum orada birçok terör örgütü var. Bu terör örgütlerinin bizim ulusal güvenliğimize tehdit oluşturmasına müsaade etmeyiz. Onun için de alanda bu doğrultuda gerekli çalışmaları yapmamız gerekiyor dedik ve bu çalışmaları yapıyoruz. Bölücü terör örgütlerine karşı bu uğraşlarımız, Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğünün de aslında teminatı lakin rejim bunlara yönelik rastgele bir hal şu ana kadar geliştirmedi ve geliştirmiyor. Orada da bu terör örgütlerinin anladığı, anlayacağı bir lisan var. Bunlara da o lisandan konuşmamız gerekiyor. Türkiye’nin kükremesini ne demek, Türkiye kükrediği vakit nasıl kükrer, onlar bunu da biliyor. Onun için de “Bir gece apansız geliriz” yahut “Bir gece aniden oradayız” dediğimiz vakit terör örgütleri bunu biliyor. Nereden biliyor, Cudi’den biliyor. Nereden biliyor, Gabar’dan biliyor. Nereden biliyor, Tendürek’ten biliyor. Nereden biliyor, Bestler Dereler’den biliyor. Nereden biliyor, bizim hudut ötesi harekatlardan biliyor. Şehitlerimiz oldu. Lakin bizim şehitlerimizin bedeli çok ağırdır ve o bedeli de bunlar ödeyecekler ve ödüyorlar.
“RUS ESERLERİNİN KORİDORDAN GÖNDERİLMESİNİ İSTEYECEĞİZ”
Rusya Devlet Lideri Putin, Ukrayna’nın bütün tahılının varlıklı ülkelere gittiğini, fakir ülkelere gitmediğini söyledi. “Bu güzerahın değişmesi, ülkelerin sonlandırılması gerektiğini konuşabiliriz” dedi. Siz de bugün Hırvatistan’da yaptığınız toplantıda onu haklı bulduğunuzu söylediniz, Semerkant’ta görüşeceğinizi söz ettiniz. Artık burada aslında Rusya tarafından iki bahis var, hem kendi gübresinin limanlardan çıkmaması hala hem de işte fakir ülkelere tahılın ulaşmaması konusu. Rusya Türkiye’nin hatırına, Putin 120 günlük olan müddete müsaade etti ve bu süreyi verdi. Sanki muahedeyi devam ettirmeme üzere bir talebi olabilir mi? Size nasıl yaklaşır bu bahiste, siz nasıl yaklaşırsınız bu tepede bu bahse?
Semerkant’ta Sayın Putin’le geniş ve etraflıca olacağına inandığım bir görüşme yapacağız. Bu görüşmede yüklü olarak bu tahıl koridoru problemini görüşeceğiz. Doğrusu Sayın Putin’in “zengin ülkelere gidiyor, yoksullara gitmiyor” yaklaşımını ben gerçek buluyorum. Yani bunun bu türlü yapılmaması lazım. Zira burada asıl sıkıntı, yoksul ülkeleri bu tahıl koridorundan ihya ederek yoksul ülkelerin buradan nasibini almalarını ve bu sorunlu periyodu aşabilmelerini sağlamak olmalı. Ancak şu anda durum o denli gözükmüyor. Yani Sayın Putin’in dediği üzere o gemiler tekrar ya gelişmiş yahut gelişmekte olan ülkelere gerçek gidiyor. Tahminen de Sayın Putin, Rus eserlerini bundan ötürü göndermiyor. Biz doğal Semerkant’taki görüşmemizde artık Rus eserlerinin de bu gemilerle koridordan gönderilmesini kendisinden rica edeceğiz. Bunun da başlamasını kendisinden bilhassa isteyeceğiz. Şayet Rus tahılı da gelmeye başlarsa biz burada bu yoksul Afrika ülkelerine varıncaya kadar hepsini en ülkü formda belirli bir sisteme oturtur, bağlarız ve oralara da bu tahılı, başka eserleri, hepsini göndeririz. Bunu kendileriyle inşallah açık net konuşacağız. Zira bilhassa Afrika’da güç durumda olan birçok ülke var ki bu ülkeleri bizim kucaklamamız, bunlara bu eserleri bir an evvel göndermemiz lazım.
“DOĞALGAZDA DERDİMİZ YOK”
Ben güç kriziyle ilgili soru sormak istiyorum. Malum “winter is coming.” Sizin de Esenboğa’dan ayrılmadan evvel söylediğiniz üzere kış Avrupa’da sıkıntı geçecek. Rusya, Ukrayna savaşından ötürü Avrupa’nın kendisine uyguladığı yaptırımlara cevaben doğalgaz akışını süresiz olarak kesti Avrupa’ya ve Avrupa’daki doğalgaz fiyatları da katlanarak arttı. Şu anda devletler vatandaşlarına oldukça ağır tasarruf önlemleri öneriyor, “kömür yakın, 19 dereceyi aşmayın, doğalgazı kısın” üzere. Ben bu bağlamda iki soru sormak istiyorum. Birincisi, bu krizden ötürü Avrupa büyük bir mağduriyet yaşıyor, tavrı değişir mi Avrupa’nın Rusya-Ukrayna kriziyle ilgili, öngörünüz ne? İkincisi de Türkiye’nin Karadeniz’de bulduğu doğalgazı Türkiye ne vakit kullanmaya başlayacak, bir tarih verebiliyor muyuz? Şayet yeni rezervler bulunursa Türkiye doğalgaz ihraç eden bir ülke olur mu?
Öncelikle biraz geri gitmek istiyorum. Yenilenebilir güç konusunda alışılmış doğalgaz sorunu patlak vermediği periyotta başta Almanya ve Fransa olmak üzere bunlar çok havalı dolaşıyorlardı. Zira “bizim nükleer gücümüz var” diyorlardı. Nükleer güç hasebiyle da rahat olduklarını söylüyorlardı. Doğalgaz konusunda da düşüncelerini olmadığını söylüyorlardı. Hatta o ortalarda benim Merkel’le de Macron’la da görüşmelerim olmuştu. O görüşmelerde de onlar kömürü, yani termik santralleri kapatacaklarını ve yenilenebilir güce geçeceklerini, hatta hatta nükleer güç santrallerini de kapatma kararı aldıklarını söylemişlerdi. Mesela Almanya üç santrale indirmişti. Scholz gelince Scholz’la da ben bu mevzuyu konuştum, “Ben Merkel’in attığı adımdan geri gitmem. Ben de bu nükleer güç santrallerini kapatmakta kararlıyım” dedi. “Bunu uygun düşündünüz mü?” dedim. “Evet, zira yenilenebilir güç artık Avrupa Birliği’nin ortak bir kararı” dedi. Baktım Macron da birebir durumda. Ve ne oldu? Bir ay geçmedi, Almanya çabucak Ruhr havzasını açma kararı verdi ki Ruhr havzası Almanya’nın kömürde çok güçlü olduğu, kıymetli bir termik santral havzasıdır. Şu anda Almanya Ruhr havzasını yani termik santrali kullanmaya başladı. Bu türlü bir duruma geldi. Natürel Rusya keyfinden bu kararları almadı, bu adımları atmadı. Avrupa o denli zannedildiği üzere rahat değil, huzurlu değil. Bu çok farklı bir yere gidiyor. Bu türlü bir durum var. Hamdolsun bizim şimdilik bu türlü bir kasvetimiz yok. Rusya bize rastgele bir yaptırım uygulamıyor. Hele hele kendisiyle fiyat konusunda bir görüşmem, konuşmam olmuştu. O bahisteki yaklaşımını da bize müspet olarak gerçekleştirirse o vakit esasen “nurun ala nur” olur. Zira bizim de sıkıntımız, mümkün olduğunca elektriği yahut doğalgazı vatandaşımıza daha uygun koşullarda verebilmek. Hele hele 2023 ile birlikte inşallah kendi doğalgazımızı çıkarmamız halinde, onu çıkardığımız andan itibaren biz vatandaşımızın kapısına doğalgazı çok daha ucuza ulaştıracağız. Maksadımız bu. Şimdilik bu mevcut rezerv, ihraca yönelik bir rezerv değil. Lakin Türkiye için çok büyük bir kapıyı inşallah açmış olacağız.
“AVRUPA İÇİN KIŞ KOLAY GEÇMEYECEK”
Avrupa, Rusya Ukrayna savaşıyla ilgili tavrını değiştirir mi, bu kış yaşayacağı krizden ötürü?
Bu kışı atlatmadan o denli bir kararı vermek güç üzere geliyor bana. Zira Avrupa için bu kış o denli kolay geçmeyecek, çok sıkıntılı bir kış olacak, mali noktadan faturası çok ağır bir kış olacak.
Benim de aslında Avrupa’da yaşanan güç kriziyle irtibatlı bir sorum olacak. Avrupa, tarihinin en büyük güç krizini yaşıyor ve bu güç krizinin de Avrupa’da üretimde de sanayi üretiminde de aksamalara yol açması bekleniyor. Avrupa’da aksama yaşanacak bölümlerdeki üretimlerin ve kişisel talebin Türkiye’ye kayması bekleniyor. Şu ana kadar buna yönelik yatırım ya da iş birliği talebi geldi mi Avrupa’dan? Ya da buna yönelik bir hazırlık var mı şu anda? Bu gelişmelerle birlikte aslında pandemi devrinde Türkiye üretimini aksatmadan devam ettirdiği için inançlı bir tedarik merkezi haline gelmişti. Bu gelişmelerle birlikte Türkiye’nin bu özelliği daha da güçlenir mi?
Şu anda gerek Avrupa’dan gerek dünyanın değişik yerlerinden Türkiye’de yatırım için kapımızı çalanlar var. Natürel hassasiyetleri sebebiyle bu firmaların kimler olduğu konusuna girmeyeceğim lakin şu an prestijiyle toplamda 20 milyar dolar üzere Türkiye’de yatırım yapma pozisyonunda olan firmalar var. Bu sayı inşallah daha da yükselecek, o denli gözüküyor. Bir de şu anda mali noktada dışarıdan parasını Türkiye’de park eden firmalar da başladı. Zira öteki ülkelere inanç kalmadı. Lakin Türkiye’ye bu noktada inanç var. Bununla ilgili olarak birçok görüşmeleri ben ve arkadaşlarım yürütüyoruz ve bu görüşmeler sonucunda de olumlu sonuçlar alıyoruz. İşi gevşetmeyeceğiz, sıkı tutacağız ve bu süreci de en hoş formda inşallah değerlendireceğiz, atlatacağız. Zira Merkez Bankamızda dikkat ederseniz bir sefer rezerv yükselmeye başladı. Bu doğal döviz rezervi noktasında bizim rahat hareket etmemizi sağlamış oluyor. Bu bahisle ilgili de şu anda birçok dost ülke gerekli takviyelerini sağ olsun veriyorlar. Onlardan borçlanmamız Merkez Bankası olarak güçlenmemize neden oluyor. İnşallah bunu başarmak suretiyle de dövizdeki bu badireyi aşmış olacağız. Bir öteki taraftan da bilhassa ihracatta malum o denli eserler var ki bunlar ithale dayalı, bu eserlerde de dövize gereksiniminiz var, bunları da bu yolla karşılamış oluyoruz. Bu noktada şu anda ilgili bakanlıklarımız, kurumlarımız çalışmalarını sürdürüyor. Hele hele alışılmış bu periyotta turizmde çok önemli bir gelişme var. Turizmdeki gelişmeyle de hamdolsun koronavirüs devrinin öncesine geçtik ve şu anda turizmde gerek Rusya gerek Ukrayna gerek batıdan önemli turist çekmeye başladık. Bu bahiste da doğal Kültür ve Turizm Bakanıma teşekkür ediyorum. Zira bu işi kovalamadığınız sürece sonuç almak da mümkün değil. Tıpkı biçimde İngiltere’den de önemli manada turist alıyoruz. Bu türlü bir devrin içerisindeyiz.
“ALTILI MASADAN HİÇBİR ŞEY ÇIKMAZ”
Benim sorum iç siyasetle ilgili olacak. Altılı masada CHP’den gelen “HDP’ye bakanlık verebiliriz” çıkışıyla başlayan tartışma karşılıklı atışmalarla sürüyor. Seçime de az bir vakit kaldı lakin buna karşın rastgele bir aday belirleyememiş olmaları da göz önünde bulundurulursa bu yapının ülke idaresine talip olmak istemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani onu benim değerlendirmem yanlışsız olur mu? Ben bu türlü çürük tahtalara basmam. Yani bu ismi altılı masa olan, nereye gideceği aşikâr olmayan bu yapıdan hiçbir şey çıkmaz. Varsa adayınız adayınızı açıklarsınız değil mi? Ancak şu anda altılı masanın yaptığı tek iş var; “Önümüzdeki toplantıyı kimin konutunda yapacağız?” Tek yaptıkları iş bu. Sıralamaya koymuşlar. Öbür bir şeyi hiç duydunuz mu? “Önümüzdeki toplantıyı kimin konutunda yapacağız?” Daima bu. Bir ara alın, bir adım atın; yok. Herhalde bunlar Yüksek Seçim Şurasının açıklamayı yaptığı ana kadar bir karar alamayacaklar diye düşünüyorum.
Kılıçdaroğlu, KHK’lıları vazifeye iade edeceğinden bahsetti ve bununla ilgili olarak bir parti vazifelisi de olduğunu söyledi. Siz de bu türlü bir yetkisinin olmadığını söylediniz. Fakat işin gerisinde öbür bir şey daha var. Bu KHK’lılar, siz de belirttiniz, PKK’lılar ve FETÖ’cüler. Bunların ikisinin birlikte artta bıraktığı on binlerce şehidimiz var, verdiği büyük ziyan var. Altılı masadan da bununla ilgili rastgele bir itiraz yok, çok memnunlar. Cumhuriyetin 100’üncü yılını kutladığımız bir noktada Cumhuriyet Halk Partisi ne yapmak, bizi nereye götürmek istiyor?
Yani siz aslında sorunun içinde yanıtı verdiniz. “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varımı alsın da hüda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diyoruz. Lakin bunların şüheda diye bir kaygıları var mı, yok. Neymiş; FETÖ’cülerle, KHK’lılarla ilgili “ben bırakacağım” diyor. Sen kimsin, sen neyi bırakıyorsun? Şayet bu ülke bir hukuk devletiyse bu hukuk devletinde bu kararı verecek olan merci muhakkaktır. Neresidir? Yargıdır. Yargı bunun kararını verir. Ancak o, bu kararı yargıya bırakmıyor, kendisi bu kararı verecekmiş! Yani bunların bir sefer hukuk tanımazlığı da var, kanun tanımazlığı da var. Bay Kemal’e sormak lazım “sen bu yetkiyi nereden alıyorsun?” O masanın etrafında olanlarda da bu bahisle ilgili gariplikler var. Bir sefer bu türlü bir yetki yok. Artık zati bunlara kalsa ne yapacaklar; “Abdullah Öcalan’ı da bir KHK kararıyla bırakacağım” derler. Demirtaş için de derler. Başkaları için de derler. O denli bir yetki var mı? Bizim bu kadar şehidimiz var. O şehitlerimizin anacıkları ve bu milletin evlatları bu işe nasıl bakar! Asla bu türlü bir şeye prim vermek mümkün değil. Bu kadar şehidimiz olacak, bütün bu şehitlerimizin faillerine siz tahliye kararı vereceksiniz yahut beraat kararı vereceksiniz! Bizler bu ülkede siyaset yaptığımız sürece kolay değil bu işler.
“BU DEVRİN EN DEĞERLİ OPERASYONLARIN BİRİ GERÇEKLEŞTİ”
Son günlerde Türk güvenlik güçlerinin peşpeşe teröristleri paketlediği haberleri geliyor. Geçtiğimiz hafta Yunanistan’da eğitim gören PKK’lı İstanbul’da aksiyon hazırlığındayken yakalandı. İkincisi Diyarbakır’da yeniden hareket hazırlığında 4 PKK’lı, Gaziantep’te hareket hazırlığında olan DAEŞ’lı teröristler, tekrar FETÖ üyeleri paket paket getiriliyor. Bu paketler aslında büyük bir paketin fragmanı mı? Bu manada terör örgütlerine ve teröristlere yönelik yeni bir operasyon ya da yakalama haberi var mı?
Emniyet Genel Müdürlüğü ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve MİT Başkanlığı, DEAŞ terör örgütüne yönelik değerli bir operasyona daha imza attı. Ve DEAŞ’ın en değerli üst seviye yöneticileri ortasında bulunan “Abu Zeyd/Üstad Zeyd” kod isimli Bashar Hattab Ghazal Al Sumaidai isimli terörist Türkiye’de yakalandı. Bu terörist, DEAŞ terör örgütü başkanı Ebubekir El Bağdadi ve ondan sonraki başkanı Abdullah Kardaş’ın öldürülmesinden sonra, örgüt içerisinde en kıymetli üst seviye yöneticilerden biriydi. Milletlerarası raporlarda ve BM Güvenlik Raporunda da DEAŞ terör örgütünün üst seviye yöneticilerinden olduğu bilgileri yer alıyordu. Sorgusunda da örgüt içerisinde kelamda kadılık, kelamda eğitim bakanlığı ve adalet bakanlığı yaptığı tarafında kendi beyanları bulunuyor. Bu teröristin uzunca bir müddettir Suriye ve İstanbul’daki kontakları takip ediliyordu ve yasadışı yollarla Türkiye’ye giriş yapacağı tarafında istihbari bilgiler edinilmişti. Ve bu terörist, Emniyet İstihbarat, MİT ve İstanbul Emniyetinin başarılı operasyonuyla yakalandı. İstanbul emniyet ünitelerince teröristin düzmece kimlik kullandığı ve kılık değiştirdiği belirlendi. Ulusal İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünün sorgulamasının akabinde bu DEAŞ’lı terörist, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla isimli makamlara sevk edildi. Bu periyodun en değerli operasyonlarından bir tanesi gerçekleşmiş oldu.
“SEÇİM KAMPANYASI İÇİN TAKIMLAR ÇALIŞIYOR”
Geçtiğimiz günlerde partinizde kurmaylarınızla sürpriz bir toplantı yaptınız seçim beyannamesi konusu üzerinde. Artık bu seçim devrinde AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak nasıl bir kampanya yürütmeyi düşünüyorsunuz, hangi başlıkları öne çıkarmayı düşünüyorsunuz? Bu seçimlerin ana mottosu, teması ne olacak; halk, seçmen neye nazaran oy verecek?
Şu anda hususla ilgili gruplar çalışıyor. Bu çalışmaları aşikâr bir noktaya getirdikten sonra kampanyanın ana başlıklarını o vakit açıklayacağız. Şu anda parti teşkilatımız içerisinde geniş bir grubumuz bu çalışmayı yürütüyor. Bu çalışmaları olgunlaştırdıktan sonra da açıklamamızı yaparak hepsini kamuoyuyla paylaşacağız. Biliyorsunuz bu bahislerde AK Parti’nin tecrübesi, deneyimi her vakit için başkalarıyla mukayese edilemeyecek derecede ileridir, uygundur. Şu anda bu çalışmaları yürüten arkadaşlarımız bizlere sunumlarını yapıyorlar ve bu sunumlardan sonra da aşikâr bir olgunluğa gelince bunu kamuoyuyla en hoş formda paylaşmayı planlıyoruz.
“SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ MECLİS AÇILIŞIYLA GÜNDEMDE”
Son periyotlarda toplumsal medyada manevi kıymetlere, insani fıtratlara yönelik çokça hakaretler, ataklar, hareketler yapılıyor. Bunlara karşı, yeni eğitim öğretim yılı da başlarken bilhassa yeni jenerasyonu, gençlerimizi müdafaa noktasında hükümet olarak yeni bir çalışmanız olacak mı? Bir de maalesef toplumsal medya dezenformasyonun birinci kaynağı. Bu yasa problemi ne vakit gündeme gelecek ya da Meclis’ten çıkacak?
Sosyal medyayla ilgili düzenleme Meclis’in açılışıyla birlikte gündemimizde. Başka taraftan evlatlarımızın eğitim öğretimlerini sürdürürken, teknoloji kullanımını artırırken ulusal manevi değerlerimizle hemhal olmalarını ihmal etmemeliyiz. Lakin örneğin Meral Hanım’ın Sultan Abdülhamid’e yönelik yaptığı hakareti neyle izah edeceğiz? Üstelik de sen tarihçiyim diye geçineceksin ve Sultan Abdülhamid’i anlamakta, onu yaşamakta bihaber olacaksın. Elbette bu mevzularda gençlerimizi çok daha farklı bir halde işlememiz, anlatmamız gerekiyor. Lakin olağan tabuların hâkim olduğu bir yapı var ve bu tabular o denli ileri safhada ki asıl anlaması, asıl kendi dünyasına yerleştirmesi gerekenleri maalesef yakalamıyor. Temenni ederiz ki inşallah bu işi de belirli bir yere oturtalım.
Batı ülkelerinde İslamofobi üzerinden yürütülen ırkçılık ve nefret söylemi, bazen ülkemizde de Suriyeli göçmenler ve Arap turistler üzerinden siyasi rant elde edilmek için kullanılıyor. Bilhassa genç kuşağı etkileme maksadı taşıyan bu ırkçılık ve nefret telaffuzuna karşı ne tıp önlemler alınıyor, bu hususta neler düşünüyorsunuz?
Demokratik haklarını, maalesef kin ve nefret çeşidi yanlış yollara sevk etme üzerine bina eden başta ana muhalefet partisi ve onun yandaşları, yavruları ülkemize gelen bu konuklara karşı bu türlü bir kampanyayı sürdürüyorlar. Şunu çok açık net söylemem gerekir; birinci derecede Suriye, ikinci derecede Afganistan hatta Irak, buralardan gelenlere karşı biz ana muhalefetin durduğu yerde değiliz. Zira biz hicret kültürünü güzel biliriz. Muhacir kimdir, bunu çok çok uygun biliyoruz. Birebir vakitte bir muhacir olan sevgililer sevgilisi Peygamberimiz yanındaki sahabelerle Medine’ye hicret etmişti. Biz ensar-muhacir bağlantısını en yeterli formda anladık, yaşadık. Hani “taleal bedru aleyna” diyoruz ya, bütün bunların hepsi bir yere dayanıyor. Ancak ana muhalefetin başındaki adamın “talaeal bedru aleyna” nedir, bundan haberi var mı; yok. Onun hicret nedir, muhacir nedir, ensar nedir; bundan haberi yok ki… O farklı bir dünyada yaşıyor. Artık onunla birlikte altılı masada onun yanında olanlar da maalesef tıpkı biçimde davul tokmak misali yola devam ediyorlar. Biz ise asla bu türlü bir yanlışın içerisine girmeyiz, giremeyiz. Biz bu kardeşlerimize sonuna kadar sahip çıkacağız. İşte biz örneğin bu briket meskenleri niçin yapıyoruz? Bu beşerler bir savaştan kaçıyorlar. Savaştan kaçıp ülkemize gelen bu insanlara tekrar kendi topraklarına dönme imkanını hazırlamak için STK’larımızla o briket meskenleri hazırladık, hazırlıyoruz ve onlar da artık yavaş yavaş oraya dönmeye başladılar ve oraya yerleşiyorlar.
“YÜKSEK KİRAYLA KORSANLIK YAPANLARA BÜYÜK DARBE OLACAK”
Türkiye’de yaşanan kira sorunu, barınma sorunu olduğu tabir ediliyor. Bu kapsamda hükümet konutlarda kira artışını yüzde 25 ile sonlandırdı ve 13 Eylül’de de Cumhuriyet tarihinin en büyük toplumsal konut projesi açıklanacak. Kelam konusu projenin 250 bin konut olacağı tabir ediliyor. Bu kampanya vatandaşımızı nasıl etkileyecek?
Bu kampanyanın vatandaşımızı çok çok olumlu istikamette etkileyeceğine inanıyoruz. Burada yalnızca konut değil, birebir halde arsa projemiz var. 250 bin konut, 100 bin altyapılı konut yeri içeriyor. İcabında vatandaş “ben kendim yapacağım” diyorsa, onlara da “buyur kardeşim, 100 bin arsa var, kendin de yapabilirsin” diyoruz. Ayrıyeten 10 bin sanayi sitesiyle vatandaşımıza kendi işini kurma imkanı da sağlanacak. Gençler, emekliler, engelliler, şehit yakınları ve gazilere yönelik özel kontenjanlar olacak. Vatandaşlarımıza böylelikle mesken sahibi olabilme kolaylığı sunuyoruz. Bunlarla birlikte inanıyoruz ki yüksek kira bedeli almak suretiyle korsanlık yapanlar da burada en büyük darbeyi yiyeceklerdir.