ANKARA– Türkiye’de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre giderek artıyor. Küresel yaşlanma süreci olarak nitelendirilen “demografik dönüşüm” sürecine girdiği ifade edilen ülkede, doğurganlık ve ölüm hızlarındaki yavaşlamayla yaş yapısı şekil değiştirdi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 65 yaş ve üzeri nüfus 5 yılda yüzde 24 artarak, geçen yıl 8 milyon 245 bin 124 kişiye ulaştı. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2021 itibarıyla yüzde 9,7’ye çıktı.
Verilerin tehlikeli boyutlara ulaştığı ifade edilirken, iktidar ve muhalefet partileri de politikalarını “yaşlılık” üzerinden yeniden şekillendiriyor.
Öyle ki Meclis’te “yaşlılık ve yaşlılıkta yaşanan sorunların araştırılması” konulu komisyon kuruldu. Bu, siyasi partilerin çok uzun zamandan bu yana uzlaştıkları nadir konulardan biri oldu.
CHP de Parti Meclisi Üyesi Aylin Yaman koordinatörlüğünde yaşlılara yönelik bir Politika Belgesi hazırlamayı amaçlıyor. Bu kapsamda eylül ayında bir “Yaşlılar Çalıştayı” düzenleyecek olan CHP sonuçları kamuoyu ile paylaşacak. Türkiye’nin giderek yaşlandığını ifade eden Yaman’a göre 15 yıl sonra 65 yaş ve üzeri nüfus 16-17 milyona çıkacak.
CHP’li Yaman ile partisinin ‘yaşlılık’ politikalarını, geleceğe ilişkin tehlikeleri ve alınması gereken önlemleri konuştuk:
CHP olarak önümüzdeki dönemde, yaşlılara yönelik sosyal/sağlık politikaları ve sosyal hizmet önerilerini içeren “Yaşlanan Nüfus Çalıştayı” düzenlemeyi planlıyorsunuz. Öncelikle böyle bir çalıştay fikri nasıl ortaya çıktı?
Yaşlanan nüfus sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın gündeminde. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini, yani 1 milyara yakın nüfusu 65 yaş ve üzeri yurttaş oluştururken, Türkiye’de bu oran, yüzde 9,5 olarak karşımıza çıkıyor. Yani ülkedeki 65 yaş ve üzeri nüfus, 8 milyon civarında. Türkiye son dönemde hızla yaşlanan ülkeler arasında yer alıyor. Bizim, yaşlı nüfusun iki katına çıkma süresi olarak tanımladığımız “yaşlanma hızımız”, 15 yıla karşılık geliyor. Bu süre, Türkiye’yi, dünyanın en hızlı yaşlanan ülkeleri arasına sokuyor. Bu da şu demek oluyor: 15 yıl sonra 65 yaş ve üzeri yurttaş sayımız yaklaşık 16-17 milyon kişiye çıkacak.
‘NÜFUS YAŞLANDIKÇA YOKSULLUK ORANI DA ARTIYOR’
15 yıl sonra yaşlı nüfusunun iki katına çıkabileceğinden bahsediyorsunuz. Peki, nüfusun yaşlanması ne anlama geliyor? Bu durum ne gibi tehlikelere yol açabilir?
Yaşlı nüfusun artmasının, ülkelerin sağlık sistemlerine ve beraberinde elbette ki ekonomilerine büyük yükler getireceği ifade edilebilir. Örnek verecek olursak 65 yaş ve üzeri kişilerin yüzde 90’ının en az bir kronik hastalığının olduğu düşünülecek olursa, sağlığa ayrılan bütçenin de daha yüksek olması gerekliliği doğuyor. Ayrıca nüfus yaşlandıkça yoksulluk oranı da artıyor. Türkiye’de içinde bulunduğumuz ekonomik durum, yaşlılarımızın geçimini zorlaştırıyor ve büyük bir çoğunluğunun açlık sınırının altında hayatlarını sürdürmesine neden oluyor. Bu da beraberinde kayıt dışı ekonomiyi tetikliyor. Dolayısıyla biz 65 yaş ve üzeri yurttaşlara, hem tıbben, hem sosyal, hem yaşam refahı yönünden, hem de ülke ekonomisi açısından politikalar öngörmemiz ve ona yönelik birtakım önlemler almamız gerekiyor. Yani tehlikeyi fark etmeli ve derhal harekete geçmeliyiz. Yani burada da devreye proaktif politikalar giriyor.
Çalıştay da bu çerçevede mi şekillenecek?
Çalıştayda, sağlıklı yaşam için kurgulanması gereken kent yapısı, sürdürülebilir yaşlanma politikaları, tüm yaşlı nüfusu kapsayan politikalar, yaşlı bakım ve kademelendirilmiş rehabilitasyon modelleri ve yaşlanan nüfus için dijital okuryazarlığın artırılması yöntemlerinin tartışılacağı masalar olacak.
‘YAŞLANAN NÜFUS’ POTANSİYELİNİ AVANTAJA DÖNÜŞTÜREBİLİRİZ’
Türkiye’de ‘yaşlılık’ konusu hangi bakış açısıyla ele alınıyor? Hangi alanlarda üretilen politikalar çözüm olur?
Türkiye’de yaşlıya bakış açısı tamamen ekonomik yük üzerinden tanımlanıyor. Oysa siz ‘yaşlanan nüfus’ potansiyelini doğru yönlendirebilirseniz bu bir avantaja dönüşebilir.
Nasıl yani?
Şöyle: Bizim öncelikle yaşlının açlık ve yoksulluk sınırından çıkarılarak sosyal yaşama katılabileceği bir maddi desteği sağlamamız gerekiyor. Sonra sağlık sistemini, koruyucu aile hekimliğini merkeze koyarak, yeniden planlamamız gerekiyor. Sağlıkta dönüşüm politikaları nedeniyle son 20 yılda, Türkiye’de birinci basamak sağlık hizmetleri tamamen geri plana atıldı ve yaşlıların sağlığa erişimi daha da zorlaştı. Oysa tüm dünyadaki sistem, öncelikle hasta etmemek üzerine yürütülür yani koruyucu sağlık hizmetleri devreye girer. Bu da hem hastanelerin yükünü azaltır, hem de aile hekimlikleri üzerinden hastalar sağlık sistemine daha kolay erişir. Son olarak da tedavi… Bizim sondan başladığımız bir sağlık sistemi kurgumuz var. Asıl yapmamız gereken, kişinin yaşlılık evresine gelmeden, hasta etmemek prensibini önemsemek. Bizim bu işe yoğunlaşmamız gerekirken son 20 yılda birinci basamak sağlık hizmetleri çok ihmal edildi. Dev garantili hastaneler kurarak tedaviye yoğunlaşıldı.
Pandemi döneminde de özellikle 65 yaş ve üzeri yurttaşlar için sağlığa erişim kısıtlandı…
Kesinlikle. Pandemi döneminde en büyük mağduriyetler 65 yaş ve üzerinde yaşandı. Hastalıktan da en çok o grupta yer alanlar etkilendi. Dolayısıyla bizim onları koruyacak bir sağlık hizmeti kurgulamak gibi bir zorunluluğumuz var. Bugün Türkiye’de bir aile hekimine yaklaşık 3 bin 400 vatandaş düşüyor. Bu çok yüksek bir rakam. Oysa gelişmiş ülkelerde bu ortalama, bin 500 civarında. Bu yüzden de birinci basamak aile hekimliğini güçlendirmemiz, vatandaşın sağlığını koruyabilecekleri süreçler için vakit yaratmamız gerekiyor.
CHP’NİN YAŞLILIK POLİTİKALARI: DİJİTAL TRANSFORMASYON
Tam da bu noktada parti olarak, sizin ifadelerinizle ‘yaşlanan nüfus’ potansiyelini nasıl avantaja dönüştüreceksiniz? Bu konudaki politikalarınız neler?
Aslına bakarsanız benim yaşlılar ile ilgili politikam 5 başlık üzerinde şekilleniyor. İlki sağlık alanındaki düzenlemeleri içeriyor. Yani öncelikle tıbbi sorunlarına çözüm üretmek gerekiyor. Kişilerin 65 yaşa ruhsal ve fiziksel şekilde sağlıklı girmesi çok önemli. Bizim koruyucu hekimlik politikaları ile bunu sağlamamız gerekiyor. Aktif ve kaliteli yaşlanma sağlanmalı. Aktif yaşlanmayı sağlayacak sosyolojik bir ortam sağlamak ve sosyal hizmet uzmanlarını devreye sokmak bakış açımızın çerçevesini oluşturuyor.
İkinci olarak yerel yönetimlerin ‘yaşlı dostu kentler’ bakış açısıyla uyumlu çalışması önemli. Nitekim biz bu kavramı Türkiye geneli tüm CHP’li belediyelerde uygulamaya gayret ediyoruz. Bu kapsamda erişilebilir hastane, yaşlı dostu park ve bahçeler, yaşlı uyumlu ulaşım, tüm kentsel uygulamaların 65 yaş ve üstü kişilerin de kullanabileceği bir kurguda planlanması için çalışıyoruz. Üçüncü konu, merkezi yönetim ile yerel yönetimin bu bakış açısıyla entegrasyonunu sağlamak. Dördüncü olarak da yaşlılara yönelik sosyal ve sağlık politikalarının geliştirilmesini kapsıyor. Evde bakım, rehabilitasyon merkezleri, palyatif bakım gibi koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri…
Yaşlılık ile ilgili son politikamız da ‘Dijital dönüşüm.’ Yani yaşlının dijital okuryazarlığını artırmak. Özellikle pandemi döneminde bu ihtiyaç daha görünür oldu. Biz bu eğitimleri yaşlılara, hayatın içinde kalabilmeleri adına verebilmeliyiz.
‘GECİKMİŞ AMA YERİNDE BİR KOMİSYON’
AK Parti de yaşlılık sorununun ele alınacağı adımlar atıyor. Son olarak “yaşlılık ve yaşlılıkta yaşanan sorunların araştırılması” için Meclis’te bir komisyon kuruldu. Siyasi partilerin çok uzun zamandan beri uzlaştıkları konulardan biri oldu. Bu komisyon ile entegre bir çalışma yürüteceksiniz. Meclis’te bu konuyla ilgili komisyon kurulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
TBMM’de kurulan ‘yaşlılık’ komisyonu gecikmiş bir komisyon aslına bakarsanız. Ekonomi, sağlık ve sosyal politikaları şekillendirirken odağa aslında yaşlıları da koymak gerekiyor. Komisyon da bu çerçevede kuruldu. Çok da yerinde oldu. Dolayısıyla komisyonda merkezi yönetime ciddi geri bildirimler akacaktır diye düşünüyorum. Burda önemli olan, akılcı, sürdürülebilir, veriye dayalı, dünya uygulamalarını takip eden ve hedef odaklı politikalar üretebilmek.