28 Şubat davası kapsamında müebbet mahpus cezasına çarptırılan emekli korgeneral Vural Avar, Sincan F Tipi Cezaevi’nde evvelki gün hayatını kaybetti.
Avar’ın cenazesi, perşembe günü Ankara Kocatepe Camii’nde kılınacak cenaze namazının akabinde Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Demans hastası olduğu halde vefatından 10 gün evvel kent hastanesi tarafından “Cezaevinde kalabilir, Fizikî mahzuru yoktur” raporu verilen Avar’ın son savunmasına ise Odatv ulaştı.
Vural Avar 28 Şubat davası kapsamında yaptığı son savunmasında davanın savcıları, yargıçları ve Genelkurmay’daki FETÖ’den ihraç ve firari olan isimleri tek tek saydı.
İşte Avar’ın o savunmasının tamamı:
Sayın Lider, Kıymetli Üyeler, Ben Vural AVAR. 30 Ağustos 1998 yılında kadrosuzluktan Hava Pilot Korgeneral rütbesi ile emekli oldum.28 Şubat süreci benim için 28 Şubat 1997’de başladı, emekli olduğum 30 Ağustos l998 yılında da bitti. Sonra, bu süreçle ilgim yalnızca gazete ve televizyon haberlerine kaldı. Emekli olmamdan tam 16 yıl sonra, 27 Mayıs 2012 tarihinde kapım çalındı ve vazifeliler nezaretinde Ankara’ya getirildim. Sonraki gün 28 Mayıs 2012 tarihinde, uykusuz geçen bir gecenin sabahında savcılık soruşturmasına çıkarıldım. Birinci sefer bu türlü bir soruşturmaya muhatap oluyordum. Gösterilen dokümanların gerçek olduğuna, savcının bana sual sorarken yaptığı açıklamalarında samimiyetine de inanıyordum. Neyle suçlandığımı savcıya sordum şimdi açıklanmadığını söyledi, lakin öğle haberleri bu cürmün ne olduğu haberini veriyordu. Soruşturmam tamamladıktan sonra, savcının tutuklama isteği ile mahkemeye sevk edildim. Gecenin epey geç bir vaktinde hakimin önüne çıkarıldık. Hakim tutuklanmamıza karar verdi. Ve biz Sincan Ceza meskenine gönderildik. Hatamız, istisnasız hepimiz için Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebir ve şiddet yoluyla devirmek kabahatine iştirak etmekti. Bu benim için çok sürpriz bir cümleydi. Lakin iddianame bize ulaştığında, savcının ortaya koyduğu kanıtların, savını kanıtlamaktan çok uzak varsayımlar olmaları dikkat alımlı idi. Daha sonraki günlerde, benden evvel tutuklanmış olan arkadaşlarımın açıklamaları, geç olmasına karşın bahse daha değişik bir açıdan bakmama, birinci sorgulanmamda gösterilen ve iddianamede yer alan evraklara daha kuşkucu yaklaşmama neden oldu. 17 Mayıs 2013 tarihinde 1 nolu Özgürlük Hakimi Halil İbrahim KÜTÜK’e ki hakkında tutuklama kararı var, hala firarda verdiğim sözümde, biz düzeyimiz ve mesleksel geçmişimiz gereği kaçma kuşkusunu içimize sindiremeyiz. Bize yakışmaz. Tutukluluğumun kaldırılmasını isteyecektim, fakat hatasız durumdaki arkadaşımın sizden hiç talepte bulunmuyorum demesi üzerine ben de talepte bulunmaktan vazgeçtim. Söylentiye nazaran, PKK açılımı nedeniyle af çıkacakmış. Cürümden aklanmadıkça bu türlü bir affı da kabul etmeyeceğim demiştim. Gelelim bu duruşmaya öncelikle içinde bulunduğumuz bu duruşmada, benden evvel savunmalarını yapan arkadaşlarıma ve onların vekillerinin görüşlerine motamot katıldığımı belirtmek isterim. Açıklamaları, dava ve iddianame ile ilgili birtakım kıymetli gerçeklerin benim görüşlerimle örtüştüğünü de görmeme vesile oldu. Kendilerine huzurlarınızda teşekkür ederim. 1997 yılında ki bu benim Genelkurmay Başkanlığında vazifeye başladığım tarih. Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Lideri olarak Genelkurmay Başkanlığında misyon yapıyordum. Bana bağlı 6 daire ve başlarında Tuğgeneral, Tümgeneral ve Tümamiral rütbesinde Daire Liderlerim vardı. Bu daire başkanlarımın asıl vazifeleri nedeniyle BÇG ile hiç ilgileri yoktu, olmadı da. Enteresan olan bir hususu ki sizin önünüze vermiş olduğum notun içerisinde yok, bütün tutuklular ve avukatları BÇG’deki çalışanları adeta bir ne diyelim cehennemin içerisinde yaşıyorlar, oraya düşmemek için daima avukat soruyordu. Benim müvekkilimi orada hiç gördünüz mü? Onlarda karşılık veriyorlardı zira orası en fazla 8 ile 10 kişiyi alacak küçük bir yerdi ve üstelik iki çalışma kümesi bir ortada çalışıyorlardı.
ARKADAŞLARIM 7 NİSAN 1997 TARİHİNDE YAPILMIŞ OLAN BİR TOPLANTI NEDENİYLE TUTUKLANDIKLARINI SÖYLEDİLER
Sanıkların yanı sıra kamuda gazeteler, medya bilhassa de müşteki avukatları ve onların getirdikleri müştekiler, BÇG’nu bir şer yuvası olarak görüyorlardı. Tabi bizim çabalarımız hiçbir vakit için çalışma kümesinin ne olduğunu açıklamamıza karşın onlara ikna edecek bir durum içerisine giremedik. Bu da bizim kusurumuzdan olsa gerek. Zira askere aldığımız şahıslara hiç çalışma kümesinde çalışma imkanı vermemiştik. Çoklukla Kurmay Subayların yaptığı bir süreçti. Ben şimdiki Silahlı Kuvvetlere bunu tavsiye ettim. Çalışma kümelerine Asteğmenlerinizi sokun, Astsubaylarınızı sokun ki onlar günü geldiğinde çalışma kümesinin nasıl bir vazife formu olduğunu ne yapsınlar, etrafındaki şahıslara söylemek imkanını bulabilsinler. Buna karşın, benim tutuklanmamdan sonra, vaktini artık hatırlayamadığım bir tarihte 9ncu dalga olarak daire liderlerim, öbür kuvvetlerden işçiyle bir arada tutuklandılar. Müşterek toplantılarımızda karşılaşabildiğim arkadaşlarım bana 7 Nisan 1997 tarihinde yapılmış olan bir toplantı nedeniyle tutuklandıklarını söylediler ki biz o vakte kadar bu türlü bir toplantının olduğunu hiçbir formda duymadık. Savcılıkta bize bu hususta bu bilgiyi vermedi. Daha evvel tutuklanan bizlere hiç gösterilmeyen bu toplantı tutanağı dokümanını Genelkurmay Başkanlığından istemelerini arkadaşlarıma önerdim. Sonradan öğrendiğime nazaran Genelkurmay’dan birinci etapta gönderilen evrakların içerisindeki bu evrakların bir kısmı Savcılıktaki birinci sorgulanmamızda gösterilmişti. Fakat onların içerisinde bu toplantının tutanağı yoktu. FETO’cu müsaade ederseniz bundan bu türlü, bize açıkça kumpas kurması nedeniyle kendisine daima FETO’cu BİLGİLİ demek istiyorum, motamot 5 numaralı CD’de olduğu üzere, bu kumpas eseri geçersiz tutanağın da bir kopyası kendisine bir halde ulaştırılıyor, daha şimdi Genelkurmay’da bu evrak bulunamamış. FETO’cu BİLGİLİ Genelkurmay’dan tutanağın aslını istiyor. O vakte kadar bulunamamış toplantı tutanağı, her nasılsa bir sümenin altında çabucak bulunarak, FETO’cu olduğu artık ortaya çıkan Genelkurmay İsimli Müşaviri Muharrem KÖSE tarafından acele olarak 30 Ocak 2013 tarihinde FETOCÜ Bilgili’ye ulaştırılıyor. Evrak tez olarak iddianamenin 83ncü sayfasında yer alıyor ve Bilgili’de kapalı damgalı bu evrakın aslı, emanetimizin 2013/10 sırasında kayıtlı olup, onaylı sureti ki bu, bu iki konunun altını çizmek istiyorum.
ARŞİVDEKİ BELGELER
Gizli damgalı ve onaylı sureti Genelkurmay Başkanlığının 30 Ocak 2013 tarihli yazı ekinde Başsavcılığımıza gönderilmiştir diyebiliyor. Birebir İsimli Müşavir, bizim isteklerimize ise tam 3 ay sonra 12 Haziran 2013 tarihinde yanıt veriyor bu tarihten evvel İsimli Müşavir hakkında avukatımla birlikte şikayet dileğinde bulunmuştum ve bizi askeri mahkemeye çağırdılar oradaki Savcı neden bu kişinin üzerine bu türlü bir sav içerisinde bulunduğumuzu sordu ben de kendisine bunu başından sonuna kadar anlattım. Bir süre sonra da aslında bu şahsın FETO’cu olduğu ortaya çıktı ve kendisi oradan uzaklaştırıldı. Bize gönderdiği evrakta açıklama olarak şunları yazıyordu, doküman başlıksızdır, imzasız münasebetiyle hangi ünite tarafından yayınlandığının belirlenemediğini, ayrıyeten doküman üzerinde rastgele bir arşiv şerhinin bulunmadığını, arşiv şerhleri askeri yazışmalarda kestirim ederim devletin birtakım kademelerinde tahminen sizlerde de onları ne kadar koruma edeceğimizi, ne derece onlara değer vereceğimizi gösteren damgalardır. A’dan D’ye kadar der. A olanlar bir sene içerisinde imha edilir bize hiç sorulmadan imha edilebilir. B’ olanlar 5 sene tutulur ve bu 5 yılın dolacağına yakın bu belgeyi arşive gönderen yere bir şey gelir ikaz gelir bu belgeyi tekrar arşivde tutalım mı diye? Şayet o belgeyi oraya gönderen kişi o evrak üzerinde çalışmasını devam ettiriyorsa daha 3 sene tutun 5 sene tutun diye uzatma da yapabilir. C’ damgasında olanlar arşive masraflar tarihi doküman olarak kayıtlı bir vaziyette uzun mühlet tutulurlar. D’ evrakında olanlar ise mikrofilmleri alınır ki asılları inceleyenlerin elinde harap olmasın diye, mikrofişler üzerinden inceleme yaparlar lakin onlar tarihi evrak olarak yıllarca orada dururlar. Birtakım ülkelerde muhakkak bir tarih geldikten sonra onlarda da gibisi süreçler vardır, o tarih geldikten sonra arşivlerini açarlar ki bizim Rus Arşivlerine girerek, Ermeniler konusunda ne derece bir şey içerisinde olduğumuzu gösteren dokümanlar oralardan çıkmıştır. Bize yanıtı yazısında bildirmesine karşın, bu notu savcılığa FETO’cu göndermemiş. İsmi geçen bu toplantının tutanağı askeri yazışma talimatına uygun olarak tutulmamış bu türlü büyük toplantılarda çok dikkatli olan bir kişi toplantının tutanağını meblağ. Toplantıya katılanların önünden bir isim listesi geçirilir orada bulunanlar o isim listesini kesinlikle imzalarlar ve o isim listesi arşivdeki olan evrakın ardında kesinlikle koruma edilir. Katılanların imzaları yok. Düzmeceliği ortaya koyan değerli bir konu, Hava Kuvvetleri İstihbarat Lideri Yücel ÖZSIR toplantıya katılmıyor. Katılmıyor ancak bu kumpası hazırlayan kişi o kişiyi orada gösteriyor ve onu da konuşturuyor gıyaben. Evrakta tutanağı tutan kişinin imzası ki bu kıymetlidir, tutanağın kayıt numarası, arşiv damgası ve kırmızı damgalı zımnilik kaydı da yoktur. Yapıldığı tez edilen konuşmalar askeri metotlara ve bireylerin bilinen üsluplarına hiç uygun değildir. Özetle, bu toplantı tutanağı, askeri yöntemlere aşina olmayan bir kumpasçı tarafından kaleme alınmış, hiç kabahati olmayan bireylerin tutuklanmalarına neden olmuş. Bu tutuklamaları karşılıklı iki Fetocunun kumpası olarak kabul etmeniz gerekir. 2. Lider Çevik BİR’in Başkanlık yaptığı toplantıda konuşanlar askeri adaba uymayan üslupta konuşmalar yapmışlar üzere tutanağa alınmışlardır. Askeri adaba hiç uymayan öteki bir konu da Orgeneral Çevik BİR in toplantıyı bitiren konuşmasından sonra, o toplantıdan çıkmadığı halde birtakım küçük rütbelilerin konuşmaya devam etmeleridir. Bu yol varsayım ederim. Adliyede de münasip bir formda uygulanan bir tarzdır. Hangi duruşmaydı hatırlamıyorum. Savcı birden teğe Lider, kararını açıklarken müdahale etti ve Lider çok sert bir formda Savcıyı yerine oturttu. Tıpkı üslup uygulamalar askerlikte de cereyan eden uygulamalardır. Lakin bunu yazan kişi bu türlü bir uygulamanın olduğunu bilmediği için kumpasına bu türlü şeyleri koymaktan hiçbir mahsur görmüyor. Bu toplantı tutanağını ve kendimin ve toplantıya katıldıkları argüman edilen Daire Başkanlarımın bildiğim üsluplarına hiç uymayan,yaptığımız iddiaedilen konuşmalarımızı da kabul etmiyorum. O periyotta gördüklerim, duyduklarım ve okuduklarımdan ötürü, bütün burada bulunan arkadaşlarım üzere ben de, periyodun Başbakanı merhum ERBAKAN’ın ki bir mühlet daha evvelki Başbakan Yardımcılığı vaktinde kendisi ile yakın temasım olmuştu Yunanistan bahisleri nedeniyle ve kendisini çok kibar, etrafına karşı çok centilmen bir adam olarak tanıma fırsatını bulmuştum.
BU CİNS DOKÜMANLARI BİZ YOK SAYARIZ
ERBAKAN Hükümet direktifinde şöyle söz ediyor; İrtica ile aktif bir halde gayret etmenin gerekliliğine inanıyor ve bende onu destekliyordum. Savcılık makamı, aslını hiç görmediğimiz birçok belgeyi birinci savunmamda kanıt olarak kullanmıştır. Bu evrakların daha sonra temin ettiğimiz kopyaları evvelki savunmamda mahkemenize sunulmuştur. Zira bunları çeşitli biçimlerde Genelkurmay’ın arşivinden temin etme imkanını bulmuştuk. Evrakların birçok tarihsiz, belge orta numarası verilmemiş, ilgililer tarafından parafeleri atılmamış, imzalanmamış dokümanlardır. Bu tıp dokümanları biz yok sayarız, sizin için de Yasal Jargonuyla kanıt niteliğinde olmayan dokümanlardır. Ancak biz, iddianamede yer alıp da yalnızca ismini, kodunu gördüğümüz yüzlerce olan bu dokümanlardan kaçı sağlam, kaçı da kanıt niteliğinde olmayan dokümanlardır, bilmiyoruz. Bu nedenle de üzerime atılısuçlamaları birinci savunmamda olduğu üzere tekrar de kabul etmiyorum. FETO’cu olduğu ortaya çıkan Savcı BİLGİLİ’nin hazırladığı İddianamenin sonunda Genelkurmay Lideri, Kuvvet Kumandanları ve Jandarma Genel Kumandanının bilgisi dahilinde 2nci Lider ve Genelkurmay Karargahı ile bağlı birliklerdeki misyonlu general ve amirallerin fikir ve aksiyon birliği içinde, bunu iddianamenin son kısmında bulabilirsiniz, fakat hiyararşik yapı dışında oluşturdukları ki bu, ek ekleyeceği satırın altını çizmek ve dikkatinizi bunun üzerine koymanızı isterim. Hükümeti devirme hatası tabiri askeri tarzları hiç bilmeyen biri tarafından yahut bildiği halde kasıtlı olarak suçlama nedeniyle oraya konmuş olan bir cümledir. Yıllarını asker olarak vazifesine vermiş bizlerine bu türlü bir suçlamayı kabul etmesi imkan dışıdır zira askerlikte bir komuta ve ast münasebeti vardır ve bu adeta bir akide üzere devam eden ve üzerinde çok durduğumuz bir kuralımızdır. Bir şey daha buraya koymak istiyorum bizlerin bu türlü bir suçlamayı kabul etmesi imkan dışıdır demiştim. Komutanımızın savunmasında hatırlamıyorum demesi, ortadan uzun vakit geçmesi ve yaşı nedeniyle tahminen mazur görülebilecek bir şeydir ve kendisine bu hususta kırıldığımızı söyleyemeyiz. TSK de, öteki ülkelerde olduğu üzere Çalışma Kümeleri, ilgili talimatlardaki temellere bağlı, çok kullanılan bir uygulamadır. En küçük bir mevzuyu dahi bir Daire Lideri yahut bir J Lideri yahut II.Başkan’ın bu durumda yaptığı üzere kesinlikle bir çalışma kümesiyle sonucunu alır hangi makama arz edilecekse onun sonucu o makama arz ederiz bizler alt’da olanlar lakin II.Başkan’ın bizlerin onayıyla bizlere sormuştur zira bizden önce İçişleri Bakanlığı 406 ya bağlı olarak ki Bakanlar Konseyinin yayınladığı bir genelge vardır. O genelgeye ele alarak bir kendisine bağlı olan yerlere bir talimat yayınlamıştır. Bize o talimat geldi. O talimatı görünce biz niçin gibisi bir durumu uygulamıyoruz diye kendi ortamızda konuştuk ve kumandana arz edildi ve kumandan bunu uygun gördüğü için II.Başkan vasıtasıyla bu sistem başlatıldı ve o sistem şey yaptı. Burada bir konuya değinmek istiyorum BÇG dediğimizde maalesef biz sizlere mahkeme olarak müşteki avukatlarına, medyaya bunun ne olduğunu nasıl bir şey olduğunu anlatamadık bu da bize gelen askerliğini yapan şahıslara hiç BÇG üzere çalışma kümesi adabını öğretmememizden kaynaklanıyor. Bir karargahta ki yabancı karargahlarda da ben çalıştım çok fazla kullanılan bir konu hiçte insanları rahatsız eden tarafı yoktur. Lakin BÇG maalesef çok kişiyi rahatsız eden bir durumda cereyan etmiştir. BÇG arz ettiğim nedenlerden ötürü yanlış anlaşılmıştır.
BİR HATALI ARIYORSANIZ, ONLARIN AMİRİ OLARAK HATALI OLANIN, BEN OLMAM GEREKİR
BÇG’nin kuruluşunda görüşü alınan hiçbirimiz bu türlü bir kümenin kuruluşuna itiraz etmedik. Komutanımızın buyruğunu uyguladık. Kümenin içinde ismen yer almamamız da bir mazeret teşkil etmiyor. Ben kendi suçsuzluğuma inandığım kadar, kendi Başkanlığımdan iddianamede ismi geçen Daire Başkanlarımın ve o vakit Binbaşı, Yüzbaşı, rütbelerinde olan çalışanımın de hatasız olduklarına inanıyorum. Bir hatalı arıyorsanız, onların amiri olarak hatalı olanın, ben olmam gerekir. Kaldı ki, maddelerin dışında kurulan ve faaliyet gösteren yapı ve oluşum değildir BÇG. Çok fazla uygulanan Silahlı Kuvvetler içerisinde herkesin aşina olduğu bir küme çalışmasıdır. BÇG müşteki dilekçelerinde hep hatalı gösterilmeye çalışılan bir küme olmuştur. Herkes kendisine gelen bir yansıyı BÇG’den çıkıyor diye görüyor ve buda maalesef medya ve müşteki avukatlarının da vakit zaman televizyonda çıktıkları oturumlarda daima bu mevzudan bahsetmeleri nedeniyle bir şer kümesi olarak görülmüştür. Müşteki şikayetleri BÇG’den şikayerlerle geliyor vakit ve vakit ve delil gösterilerek kimin hangi hareketinden ziyan görüldüğü müşteki tarafından belirtilmiyor. Halbuki yasaya nazaran müştekinin kimden ziyan gördüğünü belirtmesi lazım gelir yoksa bir kümeden ziyan görüyorum demesi herhalde yasanın kabul ettiği bir konu olmamalıdır. Eylül 2013’den bu yana, mağdur-müşteki olarak davaya katılanlar her duruşmada, mahkeme tarafından kimileri değerlendirilmeden kabul edildikleri için sayıları makul bir ölçünün üzerine çıkmış ve vakit vakitte bizim avukat arkadaşlarımızın şikayetlerine neden olmuştur.
Mahkeme nedense kapıyı açık tutmayı tercih etmiştir. Müştekiler içerisinde YAŞ kararı ile TSK’den çıkarılanlar ki bunlar benim elimdeki bilgilere nazaran 196 kişi kadar olmaları lazım gelir. Birtakım bilgilere nazaran bunlardan 47’si ise çok dinci ve daha sonradan FETO ortaya çıkınca FETO’cu oldukları için Silahlı Kuvvetlerle bağları kesilmiş olan bireylerdir. Müştekilerden kimileri ise, yaşları nedeniyle bu davaya dahil edilmemeleri gerekirken maalesef yaşları nedeniyle bu davaya dahil edilmemeleri gerekirken maalesef mahkemenin kabulüne mazhar olmuşlar ve hala da müştekilikleri devam ediyor mu etmiyor mu bilmiyorum. Tesettürlü oldukları için başörtülü demiyorum başörtü konusunu daha önce bir mahkemede açıklama muhtaçlığı duymuştum ben bir asker çocuğuyum. Babaannem başörtüsü ile garnizona gelir başörtüsü ile mahfelimizde otururdu ve onlara verilen fotoğraflarda başörtülü olarak görürlerdi lakin ne vakit ki Ankara’ya geldiğimde birinci gördüğüm acayip şey Kızılay’da aşağıdan üste, üstten aşağıya hakikat yürüyen kız gruplarıydı. Yerlere kadar uzun bir grup kıyafetleri giyiyorlar, başlarının gerilerinde artık ne koyduklarını bilmediğim tas üzere bir şey ile bunun reklamını yapıyorlardı. Hatta ben arkadaşlara diyordum ki yahu bunları görmemezlikten gelelim, şayet görerek bunların üzerine gidersek o vakit karşı taraf ne diyecek ben bir idol yarattım bu idol ne yapıyor bizleri rahatsız ediyor. Tabi bizleri rahatsız etmek onların işine geldiği için rivayete nazaran para vererek Kızılay’da bu bireyleri 5 aşağı 10 üst dolaştırdılar.”
(Segbis kaydı durduruldu. Duruşmaya devam olundu.)
TEK TEK FETÖ’CÜLERİN İSİMLERİNİ SAYDI
Tesettürlü oldukları için Üniversiteye alınmayanlar dahi silahlı kuvvetlerden, hatta hiç alakası olmadığı halde BÇG’dan müşteki olduklarını sav etmektedirler. Bu konu büsbütün YÖK sorumluluğundadırve 1987’den itibaren Danıştay, Yargıtay ve AYM kararlarıyla ilgilidir. Hatta AIHM’nin de bu doğrultuda bir kararı vardır. Burada iddianameyi hazırlayan savcıların Mustafa BİLGİLİ ve Kemal ÇETİN’in FETO mensubu oldukları için tutuklandıkları, hatta onlara TSK’den birtakım düzmece evrakları gönderen Askeri Savcı Muharrem KÖSE’nin de FETO mensubu olduğu Mahkemenizin kararında dikkate alınacak olmalıdır. Hatta bu gerçekler iddianameyi, kumpaslarla dolu olması nedeniyle geçersiz kılmakta, kanımca Mahkemeniz tarafından YOK sayılmasını da gerektirmektedir. Şahısları ve başka sorumlu isimli şahısları huzurunuza sunmakta, irdelemekte savunmam açısından da fayda görüyorum. Savcılar; birinci soruşturmada söz alan savcılar Cemil TUGTEKİN, meslekten ihraç , Mehmet ÖZGÜR meslekten ihraç, tutuklu, geçersiz CD’i teslim alan savcılar Hüseyin AYAR meslekten ihraç, Fikret SEÇEN meslekten ihraç ve firarda, iddianameyi hazırlayan savcılar Mustafa BİLGİLİ ve Kemal ÇETİN FETO savıyla meslekten ihraç edilmiş ve tutukludurlar. Yargıçlara gelirsek savcılık sözlerinden sonra tutuklanmalara karar veren yargıçlar Mustafa KARATAY meslekten ihraç, Muhammed ALABAŞ tutuklu, Ali ERTAN tutuklu, Haydar KOLU tutuklu. Artık Allah’tan Özgürlük Yargıçları kalmadı. Tutukluluk itirazlarını pahalandıran ve kopya eder üzere daima birebir tabirlerle reddeden yargıçlar; Abdullah BAHÇECİ tutuklu; Nihal USLU tutuklu, Halil İbrahim KÜTÜK tutuklama kararı var lakin firarda; Dündar ÖRSDEMİR meslekten ihraç, tutuklu; Ahmet KORKMAZ meslekten ihraç, tutuklu; Kadriye ÇATAL meslekten ihraç. Bu şahıslara Genelkurmay İsimli Müşaviri Hakim Albay Muharrem KÖSE’yi de dahil ediyorum. Yakın çalıştıkları için İşçi Lideri General İlhan TALU’da tıpkı suçlama ile TSK’den ihraç ve tutukludur. Burada bahse, şüphemden kaynaklanan küçük bir girdi yapmak istiyorum. Uzun bir müddet el üstünde tutulan FETO efendi ile ilgili küçük bir broşürde yer aldığı formuyla; adamlarına daima adliyeye, TSK’ne, hükümete nüfuz etmeye çalışmalarını, işçi atamalarında tesirli olacak yerleri ele geçirmeyi önerirmiş. Yaşadığımız gerçekler bunda çok başarılı olduğunu da kanıtlıyor. Savcılık sorgulamasında bana gösterilen evrakların birçok İşçi Başkanlığımıza ilişkin olan kopyalardı ve üzerilerindeki arşiv damgasına nazaran çok evvelden imha edilmeleri gerekirdi. Çıkış tarihlerine nazaran bu dokümanlar, Arşiv talimatına uyarak çoktan imha edilmiş olmaları gerekirken imha edilmemişlerdi ki benim önüme konuyordu. Tahminen kasıtlı bir formda bu evraklar FETO’cu olduğu ortaya çıkan Savcı BİLGİLİ, ve yeniden FETO’cu olan İsimli müşavir Muharrem KÖSE vasıtasıyla İşçi Başkanlığında bulunan öteki bir FETO’cu tarafından ulaştırılıyordu. Öbür Başkanlıklar ve Jandarma Genel Komutanlığı çoktan arşiv talimatının gereği olarak bu dokümanları imha etmişler. Son FETO darbesi olayında Genelkurmay İşçi Lideri olan General’in FETO’cu olduğu da ortaya çıktığı için misyondan atılması aklıma bu gerçeği getirdiği için bu maddeyi savunmama ek ettim. Biraz önce bahsetmiş olduğum kumpas taraftarı olan şahısların içerisinde Tübitak vazifelileri de yer alıyor. Bunlar Uzman olarak bizim FETO’cu BİLGİLİ’miz tarafından şeye gönderiliyor Tübitak’a gönderiliyor ve en kısa vakitte bu bireyler kendisine gönderilen 5 Numaralı CD hakkında düzmeceliği sonradan ortaya çıkan kanıt olarak kullanılabilir kararı veriyorlar. Bu bireylerden Ünal TATAR ihraç firarda, Cihat YILDIZ ihraç, Yakup KORKMAZ ihraç. FETO’nun devlet içinde devlet olduğunu kimin tespit ettiğinin üzerinde biraz durmakta da fayda görüyorum. Savunmacıların büyük bir kısmı yani müşteki avukatları, FETO kumpasına değinmelerinin gerçek nedeni, TSK tarafından 1990’lı yıllardan başlayarak çok dinci ögelerin üzerinde durulmasını gerektiren MİT raporlarının daima dikkate alınmış olmasıdır. FETO’ya paralel yapılanma , devlet içerisinde devlet benzetmesini birinci yapan da TSK olmuştur. Hem 28 Şubat öncesinde hem de 28 Şubat sürecinde FETO’nun bir darbeci olduğu silahlı kuvvetlerin türlü organları tarafından ilgili şahısların önüne konmuştur. TBMM Darbeleri Araştırma Komitesinde FETO’nun devlet katında ne vakit tespit edildiği tartışmasında 2004 MGK kararlarında FETO yapılanması açık bir halde ortaya konmuştu lakin maalesef dikkate alınmadı. Notuna rastladım tabi dediğim üzere muhakkak bir tarihten sonra benim bu olaylarla ilgim azaldı, çalıştığım yer fırsat vermiyordu buna. Yandaş kalemler ve birtakım müdafiler hiç tereddüt etmeden 28 Şubat’ın FETO’nun önünü açmak için yapıldığını; o süreçte hiçbir FETÖ’cü askerin TSK’den çıkarılmadığını biraz evvel beyan etmiştim benim elde ettiğim bilgiye nazaran kişi FETO’cu oldukları için ihraç edilmişlerdir.TSK’den çıkarılmadığını öne sürdüler hiçbir FETO’cu askerin, 28 Şubat davasının da 15 Temmuz davasıyla birleştirilmesini istediler. Onlara karşılığım, 47 FETO’cunun YAŞ kararı ile atılmış olduğunu ve eski FETO’cu Nurettin VEREN’in bir tabirinde Fethullah GÜLEN’in ABD’ye sığınmasına 28 Şubatın neden olduğunu söz etmesidir. Bunu dikkate almalıdırlar. Refah Partisi ile Gerçek Yol Partisi hükümetinin istifasına gelince; Cumhurbaşkanı, Parlamento ve Hükümet çalışmasına devam ediyor. Hatta Hükümet, 28 Şubat MGK’da alınan tavsiye niteliğindeki kararı, Bakanlar Konseyinde varılan mutabakatla bir hükümet kararnamesine dönüştürüp Bakanlıklara gönderiyor. Başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere öteki Bakanlıklar da kendi direktiflerini alt kademelerine yayınlıyorlar. Dediğim üzere hükümet 3,5 ay daha misyona devam ediyor. Siyaset ortamının, o devrin tanınmış müelliflerinin kitaplarında yer alan, zorlamaları ile ki bu muharrirler ortasında Sayın Şevket KAZAN’da vardır. Onun kitabında bu iştirakleri rahatlıkla görebilirsiniz.
ÇİLLER ASKERİ, RAHMETLİYE KARŞI BİR KOZ OLARAK KULLANIYOR
Daha evvel yaptıkları protokole dayanarak el değiştirmek üzere Cumhurbaşkanı’na istifalarını sunuyorlar. Bunu da sizin önünüzdeki notta olmayan bir hususu da ek etmek istiyorum. Tansu ÇİLLER vakit zaman medya ile konuşmalarında yahut toplantılarındaki konuşmalarında Askerle ortasının çok güzel olduğunu argüman eden bir kişiydi ve sahiden de bizden onun bize karşı bu teveccühünden ötürü hürmet da görüyordu. Ama ansızın askerle olan münasebetini merhum ERBAKAN üzerinde kullanmaya başladı. Tekrar bir muharririn kitabında söz ettiği üzere motamot şöyle diyor; askerle benim aram âlâ sen kalırsan asker herhalde darbe yapacak. Halbuki askerin darbe yapmaya niyeti yok ancak Tansu ÇİLLER askerle ortasını açarak ne yapıyor, askeri rahmetliye karşı bir koz olarak kullanıyor ve merhum de el değiştirmeyi kabul ediyor. FETO’cu Savcı BİLGİLİ ise bu istifayı, Hukuk dışı bir zorlama ile iddianamede TSK tarafından yapılan bir darbe olarak söz ediyor. Yer yer çelişkiler ve palavra beyanlarla, kumpas eserleriyle, TSK yazışma yöntemlerine uygun olmayan dokümanlarla dolu olan bu iddianame ise, yeniden FETO’cu olduğu kanıtlanan yargıçlar tarafından kabul ediliyor ve hala 104.ncü celseye varan bu dava başlıyor ve devam ediyor. Dava, iddianamenin içerisindeki taammüden yapılmış zorlamalarla hükümeti devirmeye dayandırılmıştır ki bu kanaate varan kişi FETO’cu olduğu kanıtlanmış bir rivayete nazaran kaçak bir rivayete nazaran de tutuklu olan kişi tarafından bu söz konulmuştur. Lehimize olan dokümanlar, beyanlar, açıklamalar gözden uzak tutuluyor o kişi tarafından ve, dikkat ederseniz iddianameye dahil edilmiyorlar. Mahkemenizin, ayrıyeten, Kanıtların kıymetlendirilmesi safhasına gerek görmemesi kararı da, nedenini bilemediğimiz için bizlerde bir istifham yaratmıştır. 28 Şubat davası, Ergenekon, Balyoz, üzere kamuyu uzun müddet işgal etmiş kumpas davalarının son halkasıdır. Dava, merhum Necmettin ERBAKANın vefatına kadar kasıtlı olarak açılmamıştır. 28 Şubat davası. ERBAKAN, kendisini istifaya götüren süreci hiçbir yerde ve hiçbir formda darbe olarak tanımlamamıştır. En yakını olan şahıslar bile kitaplarında bunu siyasetin bir çatışması olarak nitelemişlerdir. Bu durumu kanıtlayan bir evrak olarak biraz önce söyledim fakat sayfalarını vereyim Sayın Şevket KAZAN’ın Refah Gerçeği isimli 3 ciltlik kitabının, bilhassa de 3ncü cildin 499-500 sayfalarını, müşteki avukatlarının okumalarını tavsiye ederim. Bu davada müşteki olmaya zorlanan o vaktin kimi hükümet üyeleri ve şahit olarak davet edilenler ki bunlar teze nazaran mağdur olan hükümet üyeleridir. Onların birçok da darbe olmadığını, askerden bir baskı görmediklerini beyan etmişlerdir. Enteresan olan müşteki diye mahkemeye davet edilen Sayın Şevket KAZAN, avukatı olan kişinin mahkemeye vermeye zorladığı şikayet dilekçesini kabul etmemiş ve avukatını önlemiştir. Benim vicdanım var diyerek askerden bir baskı görmediğini de açıkça söz etmiştir. Duruşmaya şahit olarak gelen eski Başbakan’lardan Mesut YILMAZ bu sanıkların türbanla ne ilgisi var? Bunlar asker bireyler, kanunları onlar mı çıkardı? Meclis olarak biz çıkardık. Bir sorumlu aranacaksa siyasi olarak biziz demiştir. Ayrıyeten Mesut YILMAZ dava ile ilgili olarak burada askerlerin yargılanmasından da hicap duyuyorum muhtaçlığını görmüş, bize düşen 28 Şubat iddianamesini tarihin çöplüğüne göndermektir diye de ek etmiştir. Şahitlerin tabirleri, bilhassa de Sayın Mesut YILMAZ’ın yukardaki sözü Ergenekon ve Balyoz üzere hala çökmüş kabul edilen davalar gibisi bizim davamızın da çökmüş bir dava olduğunu açıkça belgelemektedir ve sizin önünüze de koymaktadır. FETO sanığı Savcı BİLGİLİ, yasa gereği olarak, olağanda sanıklar lehine olan bilgileri, dokümanları de iddianameye koyması gerekirken lehte olan hiçbir belgeyi iddianameye koymamış, hatta lehte olan dokümanların bir kısmını da bilerek taammüden sümen altı etmiştir.
DAVANIN İDDİANAMESİ, KUMPASLARLA DOLU
28 Şubat MGK kararları, MİT ve Emniyetin irtica ile ilgili raporları, Başbakan ERBAKAN’ın Bakanlıklara yayınladığı direktif, Bakanlıkların yayınladığı genelgeler ve Ulusal Güvenlik Siyaset Dokümanı iddianamede hiçbir biçimde yer almamış olmasına karşın Meclis Darbeleri Araştırma Komitesinin Raporunda pek açıkça yer almaktadır. Ulusal Siyaset Evrakı; Bu evrakın temin edilmesini Mahkemenizden istememize karşın, çok bâtın olan, imha edilmesi imkansız olan bu evrak, her nasılsa Başbakanlıkta bulunamamıştır. Bu doküman evvelki tehdit önceliğini değiştirerek İrtica’yı birinci öncelikli tehdit olarak ele almıştı. BİLGİLİ’nin sahtekarlığını ortaya koyan öbür bir konuda BÇG’da çalışan çalışanı 45 kişilik bir küme olarak göstermek için orada daktilo olarak çalışan 3 sivil çalışanı çok enteresan bir formda baskı altında tutmuştur. Tehdit etmiş, Subayları mahpusa attık bunlar sivil bireyler sizi de mahpusa atarım diyerek korkutmuştur. Bu şahıslar burada, şurada vermiş oldukları mahkemeye sözlerinde demişlerdir ki bu türlü böyle hatta şahısları teker teker yanına almış, birinci aldığı şahsa dikkat et seni tıkarım demiş. Çoluğun çocuğun perişan olur. Bu çocuk burada ağlayarak beyan etti. Bizim burada şahidimiz olarak çağırdık ağlayarak beyan etti. Sonra öğreniyoruz ki; 2nci ve 3ncü bireyler birbirlerinden çok farklı tutuluyorlar. 1.nci kişi BİLGİLİ’nin odasından çıktıktan sonra onlar alınıyorlar, birbirlerini görme imkanları olmuyorlar. Onlarda birebir üslupta bir tehdit altında kalarak tamam diyorlar bu 45 kişiyi biz biliyoruz ve gördük diyorlar halbuki Batı Çalışma Kümesi daha evvel söylediğim üzere fakat 8-10 kişiyi içine alabilecek ve Savcı BİLGİLİ’nin isteği üzerine bu 45 kişi derhal tutuklanıyorlar ve bizlerin ortasına katılıyorlar. Davanın İddianamesi, kumpaslarla dolu olarak, güç kullanarak hükümeti devirmeye dayandırılmıştır. İddianame FETO’cu olduğu kanıtlanmış Savcı Mustafa BİLGİLİ tarafından hazırlanmış, iddianameyi kabul eden hakimin biri tutuklu, başkası de işe bakın ki meslekten çıkarılmış bireylerdir. Maliyeci Mustafa PAMUKOĞLU, ben bunu bir gazeten alıntı olarak ortaya koyuyorum, 23 Temmuz 1997 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki yazısında; o periyotta Başbakan’ın iktisattan sorumlu Baş Danışmanı olan Prof. Dr. Osman ALTUĞ’un bir söyleşisinde 28 Şubat aslında darbe değil askeri görünümlü sivil bir darbedir, Sermaye faşizminin idareye el koymasıdır diye beşli çetenin bir öbür kümesini burada söz etmiştir. O periyotta kimi gazeteler ve muharrirler 28 Şubatı darbe olarak göstermek için algı operasyonunu çok güzel kullanarak bütün hatası askere yükleyebilmişlerdir. Burada bir hususu daha belirtmek isterim. Televizyonlarda vakit zaman açık oturumlar oluyor, kendilerini tanıdığımız kimi avukatlar husus hiçte darbelerle alakası olmamasına karşın birden teğe orada yer alan müştekilere dayanan bir kişi binlerce öğrenciyi üniversiteye sokmadılar diyor ben onlardan birine bir tarihte sormuştum. Sanki dedim, bu sokmama işinin bir dokümanı elinizde var mı? Maalesef yok, hala da bulamamışlardır diye açıklamış ve askerin o gün hakikat yaptığını ancak bugün cezalandırıldığını tabir etmiştir.
TANKLARIN SİNCAN’DAN GEÇİŞİ
O periyotta kimi gazeteler ve müellifler 28 Şubatı darbe olarak göstermek için algı operasyonunu çok yeterli kullanarak bütün kabahati, askere yükleyebilmişlerdir. Halbuki vakit geçtikçe Beşli Şebeke’nin rolü ortaya çıkmış, birtakım gazetelerde müellifler onları da hatalı gösteren yazılar yazmışlardır fakat siyaset nasıl olsa askere yüklendik birde onları bu işin içerisine sokmayalım diye bizimle yetinmeyi uygun görmüştür. Sincan’dan geçirilen tanklar olayı maalesef, tatbikat programı ve arkadaşımızın tabir ettiği, zamanlamasının daha evvelce planlanmış olmasına karşın, Sincan Belediyesi’nin yaptığı berbat aktifliğe reaksiyon üzere gösterilerek istismar edilmiştir. Aslında bu yürüyüşün Sincan’daki o reaksiyon gösterilecek olayla hiç mi hiç alakası yoktur. Zira NATO’ya olan taahhüdü nedeniyle Zırhlı Birliklerin kimi arkadaşlarımıza nazaran senede bir kez, kimi arkadaşlarımıza nazaran ki bunlar Zırhlı Birliklerde çalışmış olan bireylerdir senede iki sefer tatbikat görünümü içerisinde bu olayı yaparlar. Hatta bu olay cereyan ederken Akıncı üssünde bulunan Amerikalılar da bu olayı izleyerek orada bulunan silahların emniyet altında olduğunu görürler ve NATO’ya da bir olur raporu verirler. Bir şeye daha değinmek istiyorum ki bu da ERBAKAN’ın aktifliğe reaksiyon gösterilerek istismar edilmiştir tankların yürüyüşü, lakin merhum ERBAKAN mevzuya kışkırtıcılar üzere bakmayarak ulusal bayramlarda yüzlercesi geçiyor, ne oluyor ki diyerek hususun üzerinde hiç mi hiç durmamıştır. Tankların Sincan’dan geçişi ile ilgili olarak yeniden benim bildiğim bir mevzuyu burada tanklar kasıtlı olarak geçiyordu diyenlere bir şey olsun diye söylemek istiyorum. Lütfen o vaktin gazetelerinde çıkan fotoğraflara bakınız, hepsi topları geriye bağlı, silahları kapalı olarak yürüyüş yapıyorlar. Darbeye mi gidiyorlar? Ve onlara şöyle diyorum; 12 Eylül’de misyon alan tankların gazetelerdeki fotoğraflarını bulun ve Sincan’da yürüyen tanklarla mukayese ediniz. Bakın farkı göreceksiniz. Bu olumsuz algıyı yaratmak isteyenlere de inanmayınız. 2013 tarihinde birtakım gazetelerdeki müellifler güya bir yerden buyruk almışlar üzere devamlı algı yaratmışlardır. Ele aldıkları yalnızca BÇG değil, tesettürlü bayanlar için askerin üniversitelerde İkna odaları kurdurdukları, tesettürlü öğretmenlerin çalışmalarını engelledikleri, askerin üniversitede ikna odaları açmasının imkanı olabilir mi? Lakin bunu hiç çekinmeden tabir edebilmişlerdir. Gazetelerde de bu yer. Tesettürlü öğretmenlerin çalışmalarını engellemişiz, ben hatta içlerinden bir adedine bu engellemenin elinizde bir evrakı var mı? diye sorduğumda dürüst bir kişiydi bu türlü bir doküman elimizde yok dediydi ki o arkadaşımızda, arkadaşım diyorum burada oturuyor. Tesettürlü öğretmenlerin çalışmalarını engelledikleri bugün gün FETÖ’cü oldukları açıkça ortaya çıkan asker bireyleri yaş kararlarıyla ordudan çıkardıkları, bireylere fişleme yaptıkları üzere palavra haberleri üreterek silahlı kuvvetler hakkında halkın itimadını silmeye çalışmışlardır. Bir ölçüde de en başta bulunan şahıslar de dahil olmak üzere, efendim bağırsaklarımızı temizliyoruz bu adamlarla güzel ki savaşa girmemişiz kelamlarıyla de halkın üzerinde bu kanıyı uyandıracak reaksiyonlar üzerinde olmuşlardır. Lakin bu müellif ve şahısların ortaya koydukları, mahkemenize sundukları somut bir doküman yahut delil yoktur. Umarım mahkemeniz bu durumu dikkate almaktadır.
FETÖ’CÜ SAVCI, BUNUN HATASINI BÇG’YE YÜKLEDİ
FETÖ’nün yarattığı darbe teşebbüsü bir ölçüde TSK hakkında olumsuz bir algı yarattıysa da, bu gün ordumuzun muvaffakiyetleri eski itimadı tekrar kazanacak doğrultudadır. Her vakit Askere karşı negatif fikre sahip olan ve bu mevzuda kamu üzerinde olumsuz bir algı yaratmaya çalışan gazeteler ve muharrirleri daima birebir mevzuları tekrarlamışlardır. Öncelikli olanları, tesettürlü olan çocukları ki onlar bunu başörtüsü olarak tabir etmeye çalışıyorlar okuldan, kamu görevlilerini de fişleyip işten attırdılar iddialarıdır. Üniversiteye tesettürle girme işinin başlangıcı hayli eskidir. Bahis Danıştay, daha evvel söz ettiğim üzere daha sonra Yargıtay, sonra da Anayasa Mahkemesine götürülmüş ancak kamuda kıyafeti belirleyen öncelikli yasalar nedeniyle daima reddedilmiştir. Bahis hala vakit zaman burada gördüğüm ismini bilmediğim bir bayan avukat tarafından bir kez da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülmüş, orası da mevzuyu AYM’nin gibisi biçimde cevaplamıştır. Dava bir tarafıyla Türban yahut onların tabiriyle tesettür davası haline geldi. Savcı iddianamede kıyafetleri nedeniyle okula alınmayanları mağdur göstererek ki bu FETO’cu Savcı, bunun kabahatini BÇG’ na yükledi ve yüzlerce mağdur müşteki yarattı. Üstte sıralanan iki mevzuda da TSK, BÇG’nin bir tesiri yoktur, olamaz da. Hükümetin müşavere organı olan MGK’nın 28 Şubat 1997 tarihli tavsiye kararları bütün üyeler tarafından imzalanarak Başbakanlığa gönderilmiş. ERBAKAN bunu bir hükümet kararnamesi ile Bakanlar Heyetine göndermiştir. Bakanlar konseyinde yapılan görüşme sonrasında bu kararların uygulanması için Genelge yayınlanmış, Bakanlıklar da bu genelgeye uygun olarak kendi ünitelerine talimatlar yayınlamışlardır. İçişleri Bakanlığı bildiriminde kıyafet kararnamesine uyulmasının gerekliliğini Valiliklere, Kaymakamlıklara iletmiş ve o kurumlar buna uygun aksiyonlar yapmışlardır. Lakin nedense, İçişleri Bakanından hiç şikayetçi olan olmamıştır. Müştekiler kısmını şöyle uzun bir kısımdır iddianamede okusanız daima BÇG tarafından atıldıklarını, üniversiteye sokulmadıklarını, üniversitede bir ekip bu şey afedersiniz ne diyorlar, neyse bulamadım bulursam müsaade ederseniz onu da söz etmek isterim. Bakanlıklar da bu genelgeye uygun olarak kendi ünitelerine talimatlar yayınlamışlar. İçişleri Bakanlığı bildiriminde kıyafet kararnamesine uyulmasının gerekliliğini açıklamıştır. TSK nin kendisine bağlı olmayan bu ünitelere kıyafetle ve vazifeden çıkarmalarla ilgili talimat vermesi mümkün değildir ve katiyetle de bu türlü bir şey olamaz. Zira o kurumlar bizim emrimizde bizim yönetimimizde olan kurumlar değillerdir. Bu tezde bulunanların elinde bir örnek, ortaya koyacakları bir delilleri da yoktur.
ADİL YARGILANMA HAKKIMIZ ELİMİZDEN ALINMIŞTIR
Adil Yargılanma hakkımız 12. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kısıtlılık kararı ile elimizden alınmıştır. Genelkurmay Başkanlığı, bilhassa de hala FETO’cu olduğu nedeniyle işten el çektirilmiş Genelkurmay İsimli Müşaviri her seferinde, lehimize olacak bilgi isteklerine karşı kısıtlılık kararını öne sürmüş olmasa bile o evraklarda kısıtlılık kararını ileri sürerek o dokümanları de bize vermemeyi tercih etmiştir. 28 Şubat 2018 tarihli ki yakın bir vakitte bir gazetede gördüğüm sonradan FETO’cu eleman olduğu ortaya çıkan ve hala cezaevinde olan Terörle Gayret Polisi Necati AKSU herhalde özel olarak geliyor Çevik BİR’i, Engin ALAN’ı, ve Salih ERYİGİT’i tutukluyor. Gazetede de 3 poz halinde bu beyefendinin resmi çıkıyor. Ayrıyeten bu Fenerbahçe’li Aziz YILDIRIM’ı da tutukluyor ancak artık aldığım bilgiye nazaran FETO’cu olduğu için hapishanede yahut kaçmış durumda. MGK’da Genelkurmay Başkanlığının yanı sıra, her vakit olduğu üzere MIT ve Emniyet’in de brifinglerinin yapılması olağandır. Gündem tartıyla İrtica olduğu için onların brifinglerinin içeriğini bilmemizde, savunmamız açısından faydalı olur fikriyle mahkemeniz vasıtasıyla istedik. Ama isteklerimize karşın bu brifingler bize verilmemiştir. O zamanki Ulusal Siyaset Evrakında, Lideri olduğum Genel Plan Prensipler Başkanlığımız tarafından öteki Başkanlıklarla koordineli olarak hazırlanmış ve Genel Kurmay Liderimiz tarafından onaylanarak MGK’na sunduğumuz girdiler vardı. Bu belgeyi istememize karşın vermediler. Halbuki orada devlet tarafından değiştirilmiş tehdit önceliklerinin nasıl olduğunu görme imkanımız olacaktı.
DAVAMIZIN SEYRİNDE BÜYÜK BİR ROL OYNAYACAKTI
Bu öncelikleri mahkemenizin önüne koymak, eminim ki davamızın seyrinde büyük bir rol oynayacaktı. Bu tıp siyasi evraklar imha edilmezler ve Ulusal Arşivlerde saklanırlar. Biz görmesek bile tayin edilecek bir naip hakim bize yetecek kıymetli bilgileri, saklılık metotlarına nazaran mahkememize getirebilirdi. Ancak bu isteğimiz yerine gelmedi. Dikkat alımlı bir konu da bizim ulaşamadığımız değerli bilgilerin her nasılsa taraflı basında her gün yayınlanabilir olmasıdır. Bu, adil yargılanma hakkımızı elimizden almak demek değil midir? FETO davalarında hızla kararlar alınıyor, 28 Şubat davası ise hala bitirilemiyor. Bugün 104.ncü duruşmadayız. Savunmamı bitirmeden evvel değerli gördüğüm bir hususu öncelikle belirtmek istiyorum. Sav Makamının temel hakkındaki mütalaası, çok kısa vakitte oluşturulmuş ve enteresan tarafı FETO’cu olduğu ortaya çıkan BİLGİLİ’nin taraflı mütalaasının tıpatıp birebiri olarak söz edilmiştir. Mütalaanın temelini oluşturan iddianame, TSK’ni kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmayı, tasfiye etmeyi, sonuçta FETO örgütünün siyasi gayelerinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda kurdukları kumpasın bir iddianamesi değil iftiranamesidir. Sanık lehine olan kanıtların gözardı edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Merhum ERBAKAN, Cumhurbaşkanına Refah Partisi ve Gerçek Yol Partisi hükümetinin istifasını verdikten sonra beklentilerini karşılamayan bir durumla yüzyüze kalınca bir basın toplantısı yaparak görüşlerini ve şikayetlerini lisana getirmişlerdir. Bu hususa ben değinmeyeceğim ancak avukatım yeri geldiği vakit bu hususta size gerekli açıklamayı yapacak. Sayın Lider, kumpasla dolu olduğunu belirtmeye çalıştığım bu ortam içerisinde, adaletin haklının yanında olacağı inancı ile savunmamı bitiriyor, beratımı talep ediyorum. Size ve heyetinize hürmetler sunarım.”