Kulaktan dolma:
Başka kimselerden işitilmek yoluyla elde edilen bilgi…
Çoğu zaman yalan-yanlış bilgidir. Ve bunun üzerine ne siyasi analizler, değerlendirmeler, yorumlar yapılır…
Günümüzde bunu sosyal medya yapıyor; okuma, araştırma yerini kulaktan doyma sözlere bıraktı. Kimi muhafazakâr politikacılar halkın samimi İslam inancını oya dönüştürmek için yıllardır dini siyasete “malzeme” yaptı/yapıyor. Argüman olarak ileri sürdükleri hep kulaktan dolma bilgiler…
Bu tür asılsız-temelsiz sözlerin merkezinde İslam’ın kadim mekânı camiler geliyor! Geçen gün Erdoğan, “Gezi’de camiler yakıldı” dedi. Ki daha önce de “camide içki içtiler” demişti.
İbadethanenin politikanın konusu olması yeni değil.
Kuran‘da “cami” sözcüğü geçmez, “mescit” var. Ki kutsal kitaba göre ibadet edilen her yer mabet.
Cami, Arapça “cem” kökünden türeyen “toplayan, bir araya getiren” anlamında.
Başlangıçta sadece cuma namazı kılınan büyük mescitler için kullanılan “el-mescidü’l-cami” ismi onuncu yüzyıldan itibaren kısaltılarak “cami” denildi…
Cami yalnızca ibadet amacıyla inşa edilen mekân değil; dini eğitim öğretim, kütüphane, askeri, devlet yönetimi için idari amaçlarla da kullanıldı. Bunun şaşılacak yönü yok; yeryüzünü ibadet mekânı olarak kabul eden İslam, mekânsal örgütlenmeyi dini kurumsallaştırmak/ yeni devlet kurmak ve yeni toplumsal ilişkiler yaratmak için hedefledi.
İMAM NİKAHI
Cami konusunda muhafazakâr politik çevrenin kafası hep karışık. Öyle ki:
Batılılaşma konusunda sert açıklama yapan bir siyasetçi, öte yandan hiç bilmeden Avrupa’nın Barok tarzıyla yapılan cami mimarisine/görkemine övgü yapabiliyor! Örneğin, “bira içtiler” yalanının sürekli tekrarlandığı Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Cami, Nikogos Balyan tarafından 1853’de barok mimariyle inşa edildi. Ki barok üsluplu camilerin sayısı İstanbul’da hayli fazla…
Bu köşede yazdım; cami tepesindeki kubbe formunun İslam ile hiç ilgisi yok. Neyse mimariyi geçelim…
Karagöz Hacivat gölge oyununun Osmanlı döneminde camilerde de oynandığını bugün kaç kişi biliyor? Mesela, İkinci Abdülhamit 1896’da çıkardığı nizamnamesi, camide tiyatro- orta oyunu vs. oynanmasına değil kimi oyunların sansürlenmesine yönelikti. Keza:
Diyarbakır Ulu Cami‘de 1902 yılında tiyatro oynanırken duvara “tiyatro münafıkların işi” yazan faillerin yakalanması için soruşturma başlatıldı. Ki, eylemcinin itirazı camide oyun oynanmasına değil, “Frenk” işi tiyatroya idi!
Osmanlı’da camilerde manzara resimleri asıldığını bilir misiniz?
Camide imam nikâhı kıydırmayı Cumhuriyet’e karşı rövanş alma gibi görenler bilmiyor ki; imamın nikâh kıymasına Osmanlı/İkinci Mahmut son verdi.
Böyle örnek çok; bugün hâlâ kimileri kilise çan sesinden rahatsız oluyor. Bunu da laiklik ile özdeştirip tepki gösteriyor. Oysa. Kiliselerin çan çalma yasağını Osmanlı kaldırdı.
Camilere yabancı ziyaretçilerin girme yasağını da Osmanlı kaldırdı. Neler neler…
İnsanlar okumuyor duyduğunu hakikat sanıyor.
Toparlarsam:
ANLAMAK İSTEDİĞİNİ DUYMAK
Cami ekseni üzerinden yapılan siyasi polemikler hep Cumhuriyet’in kuruluş yıllarını hedef alıyor. Örneğin:
Sanki İslam veya Osmanlı tarihinde hiç görülmemiş- yaşanmamış gibi Cumhuriyet döneminde Mehmetçik’in camileri “işgal ettiği” yıllardır kara propaganda amaçlı kullanılıyor. Oysa, camiler askeri amaçla hep kullanıldı…
Keza: İkinci Dünya Savaşı sürecinde Mehmetçik’in ihtiyacı tahılın bazı camilere konulması “İnönü, camileri ahır yaptı” sözüyle açıklanarak, ülkede sürekli sarsıntılı fay hattı oluşturuluyor…
Anadolu işgali döneminde düşmanın yüzlerce camiyi yakıp-yıktığı- tahrip ettiği nasıl bilinmez? Peki:
O ekonomik bunalım döneminde Cumhuriyet’in kaç camiyi onardığını bilmezler mi? Örneğin, 1923-29 yılları arasında cami tamiratları devlet bütçesinin yüzde 0.5’unu oluşturdu.
Kaç camiye imam kadrosu atadığını bilmezler mi? 1929 yılında 6 bin 97 din görevlisi vardı.
Osmanlı döneminde köylerde-kasabalarda cami mi var sanılıyor? Oysa. Bugün Türkiye’de cami olmayan köy yok! İki yüz yıl önce Osmanlı’da 1.600 kişiye bir cami düşerken, bugün Türkiye’de neredeyse 500 kişiye bir cami düşüyor!
1920’lerde…
Diyanet İşleri Başkanlığı’nı açan Cumhuriyet…
İmam hatip okulu açan Cumhuriyet…
İlahiyat fakültesi açan Cumhuriyet…
Kuran kursu açan Cumhuriyet…
Ama:
Neymiş, “laiklik dinsizlikmiş!”
Ne yazarsam da, kimileri anlamak istediğini duyuyor.
Soner Yalçın