Kırk yıllık globalleşme düşün hayatında büyük yozlaşma meydana getirdi ve kimi solcular dâhil birçok insan, büyük resme bugün şaşı bakıyor/ şuur karmaşası yaşıyor!
Bu sebeple…
Bir yazımla Kılıçdaroğlucu…
Bir yazımla Erdoğancı…
Bir yazımla İmamoğlucu…
Bir yazımla Perinçekci…
Bir yazımla komünist, bir yazımla faşist oluyorum.
Ekonomi politik eleştirel her yazının karşılığının bu sığlık olmasının sebebi anlaşılmaz değil. Kimileri okuyup -öğrenerek kendini sorgulama gerekliliği hissetmiyor.
Keza: Bilgi ve haberin yayılması ve tartışılmasına demokratik hassasiyet göstermiyor.
Oysa, yozlaşmaya yenik düşmemek, vasatlıkla gayret etmek en büyük aksiyondur.
Bu girişten sonra başlayabilirim; bakalım bu yazıdan “neci” çıkacağım!
***
Ekonomi politik yaklaşım, bir hususun anlaşılması/ bir sorunun yanıtlanabilmesi için uğraş vermektedir.
Erdoğan’ın bir devir yakın çalışma memurlarından Akif Beki, , “Erdoğan’ın IMF ile arbedesi ne” başlıklı Karar gazetesinde yazı kaleme aldı. “IMF’den niçin kelepire borçlanmıyoruz” diyerek IMF’nin “mali disiplin sağlama” üzere faydalarını yazdı.
Kendini “liberal solcu” olarak tanımlayan sosyal medya popüleri kimi iktisatçılar da emsal paylaşımlarda bulunuyor.
Soğuk Savaş’ın olumsuz tesirleri oldu; hem iktisat tahsilinin Marksist teorisi eksik bırakıldı, hem de iktisadın tarihle bağı koparıldı.
Mesela:
Erdoğan iktidarının bugün yaşadıklarının benzerinin, 1978 Ecevit Hükümeti’nin başına geldiğini kaç kişi biliyor?
Kaç kişi, Ecevit hükümetin hazırladığı 1979-1983 Dördüncü Kalkınma Planı’ndan haberdar?
Kaç kişi, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin bu kalkınma planına karşı yapıldığını biliyor? Gerçekleri göstermek için ekonomik politik bakışa gereksinim var. AKP iktidarı, Ecevit Hükümeti ve 12 Eylül darbesi başınızı karıştırmasın, açıklayayım:
***
Ecevit hükümetinin bakanlar heyeti kararı, TBMM genel konseyinin 29 -30 Kasım 1978 tarihli oylamasıyla Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı maddeleşti.
Bu planın özü, IMF çözüm paketine karşı çıkmasıydı!
Bunun sonucu global kuruluşlar, Ecevit Hükümeti’ne IMF’ye boyun eğ baskısını artırdı. Ecevit direndi. Batılı ülkeler, Türkiye ile ticareti durdurdu. Memleketler arası finans kuruluşları Türkiye’yi boykot ederek tek kuruş vermedi. Kredi derecelendirme kurumları Türkiye’yi tabanda gösterdi. Ve:
Ucuz dövizle artık kârına kâr katamayan TÜSİAD gazetelere ilan verdi: “Gerçekçi Çıkış Yolu.” (Tarihi enteresan; 15 Mayıs 1979.)
Dünya Bankası’ndan transfer Turgut Özal’ın hazırladığı bildirinin özü şuydu:
-“Pazar iktisadından gittikçe uzaklaşan bir anlayışla, ne Batı dünyasında hak ettiğimiz yeri, ne kâfi kredileri, ne de yatırımlara gerekli dış sermayeyi bulabiliriz.”
Bildirinin gayesi, bağımsızlıkçı Dördüncü Kalkınma Planı idi. Zira:
Plan, kamucu ekonomiyi güçlendirmeyi hedefliyordu.
Plan, dışa bağlı iktisada son vermeyi hedefliyordu.
Plan, döviz kaynaklarını çarçur eden tüketimi değil, üretimi hedefliyordu.
Plan, gelir dağılımındaki dengesizlikleri, vergilemedeki adaletsizlikleri gidermeyi hedefliyordu.
Plan, “eşit işe eşit ücret” anlayışıyla fiyat siyasetlerini çalışanların katkısıyla
saptamayı hedefliyordu.
Plan, ulusal savunma endüstrini güçlendirmeyi hedefliyordu.
Plan, Tümosan, Temsan, Taksan, Testaş ve Gerkonsan üzere Anadolu’daki ulusal sanayi şirketlerini kamulaştırmayı hedefliyordu.
Plan, tarımı, kooperatifleşmeyi, ulusal endüstriyi desteklemeyi hedefliyordu.
Uzatmayayım 692 sayfa tutan planı yazamam.
Ecevit hükümeti bu kamucu plandan bir yıl sonra düşürüldü.
Ve, Demirel-Özal ikilisi IMF ile 18 Haziran 1980’den 17 Haziran 1983’e kadar sürecek mutabakat imzaladı. Akabinde askeri darbe zulmüyle neoliberal global sömürü hegemonya kurdu.
Yani:
Kişi değil, iktisat politiktir temel olan…
Soner Yalçın