Bu görselde gördükleriniz, gözleriniz ve beyniniz hakkında çok şey anlatıyor

Sonuçları geçtiğimiz hafta bilim dergisi Frontiers in Human Neuroscience’da yayımlanan bir araştırmada, kızılötesi göz takip cihazlarını kullanan bilim insanları, bu illüzyonu gözleri bozuk olmayan 50 kadın ve erkekte denedi. Sonuç oldukça şaşırtıcıydı. Katılımcının illüzyona verdiği tepki ne kadar büyükse göz bebeğinin büyüme tepkisi de o kadar büyük oluyordu. Diğer yandan bazı kişiler (siz de bunların arasında olabilirsiniz) söz konusu illüzyonu görmüyordu bile…

Nasıl mı? Anlatalım…

DIŞ DÜNYA DEĞİŞMİYOR AMA…

Okuldaki biyoloji derslerinden de hatırlayabileceğimiz üzere göz bebeklerimiz ortamdaki ışık seviyesine göre büyür ve küçülür. Karanlık ortamda çevreyi daha iyi görebilmek için büyüyen göz bebekleri, aydınlıkta aşırı maruziyeti önlemek amacıyla küçülür.

Bu görsele gelirsek… Burada ortadaki delik koyulaşmıyor ama araştırmacıların ortaya koyduğu üzere, koyulaştığı algısı bile göz bebeklerinin tepki vermesine yetiyor.

Araştırmanın yürütücülerinden Oslo Üniversitesi psikoloji profesörü Bruno Laeng, New York Times’a yaptığı açıklamada, “Bu durumda göz bebeğinin değişmesini gerektiren herhangi bir sebep yok çünkü dış dünya değişmiyor. Ama zihnin içinde bir şeyin değiştiği aşikâr” diye konuşuyor.

ARKA PLAN RENKLERİ DE FARK YARATIYOR

Uzmanların hipotezine göre, illüzyonun işlemesinin sebebi ortadaki deliğin etrafındaki kademeli aydınlanmanın, kişide karanlık bir deliğe ya da tünele girdiği algısını yaratması ve göz bebeklerine ‘büyüyün’ mesajını göndermesi.

Çalışmada illüzyonun farklı arka plan renkleri üzerindeki etkisi de incelendi ve göz bebeklerinin en çok tepkiyi ‘macenta’ diye de bilinen kırmızı ile mavinin eşit oranlarda karıştırılmasıyla elde edilen renkteki arka plan karşısında verdiği belirlendi.

Ancak bu illüzyonun etkilemediği kişiler de var. Bir başka deyişle yukarıdaki beş paragrafta neden bahsetmekte olduğumuzu anlayamadıysanız yalnız değilsiniz. Araştırmaya katılanların yüzde 14’ü de tıpkı sizin gibi illüzyonu göremedi. Dr. Laeng bu durumun belli bir azınlığın geçmiş tecrübelerine bağlı olarak yukarıdaki görselleri iki boyutlu görmesinden kaynaklanıyor olabileceğini söylüyor.

IŞIK İLLÜZYONU DA TAM TERS ETKİ YAPIYOR

Dr. Laeng ve ekibi 2012 yılında da benzer bir çalışma yürütmüştü. O çalışmada da ağaç yapraklarının ya da bulutların arasından sızan güneş ışınlarına benzetilen Asahi İllüzyonu’nun göz bebeklerinde küçülme tepkisine yol açtığı bulunmuştu. 10 yıl arayla gerçekleştirilen iki çalışma birbirini tamamlayıp destekliyor.

Duke Üniversitesinde görsel algı alanında çalışmakta olan nörobiyoloji uzmanı Dr. Dale Purves, araştırmanın “karanlığın genişlemesiyle ilgili algılara verilen tepkiye ilişkin fizyolojik bir emare” ortaya koymasının “zekice” olduğunu söylüyor ancak göz bebeği tepkilerini göstermek için kullanılabilecek “çok daha çarpıcı etkiler” bulunduğunu da sözlerine ekliyor.

Ancak Dr. Purves’e göre, bu araştırma, insanlar dahil tüm hayvanların yaşadığı çok temel bir sorunun altını çiziyor. Purves, “Kameralar ortamdaki ışığın miktarını doğrudan ölçebiliyor ama bizim öyle bir fiziksel aygıtımız yok, dünyaya ilişkin bir ölçümüz bulunmuyor” diye konuşuyor.

Dr. Laeng ise “Onun yerine beynimize bağlı gözlerimiz var” diyor ve ekliyor: “Göz bir sahneyle karşı karşıya kaldığında beyin ne gördüğünü analiz ediyor, bunu eski gördüklerinin üzerine ekliyor, olası bir senaryo inşa ediyor ve buna uyum sağlıyor.”

‘ELBİSE’Yİ HATIRLADINIZ MI?

Bu olgunun en ünlü örneklerinden biri de 2015 yılında internet tarihinin en büyük tartışmalarına neden olan “The Dress” yani “Elbise”. Hatırlanabileceği üzere sosyal medyada paylaşılan bir elbise fotoğrafı interneti ikiye bölmüştü. Fotoğrafa bakanlardan bazıları elbiseyi mavi-siyah bazıları ise beyaz-altın sarısı olarak görüyordu.

Elbise tartışması Tumblr kullanıcısı ‘swiked’ın en sağdaki fotoğrafı paylaşmasıyla başladı. “Bu elbise ne renk?” sorusu interneti günlerce meşgul etti. Aynı elbisenin beyaz bir gelinliğin yanında başka fotoğrafları (ortada) mavi-siyah olduğunu açıkça ortaya koysa da internet kullanıcılarının önemli bir kısmı beyaz-altın sarısı gördüklerini belirtiyordu. Örneğin Buzzfeed’de yapılan bir ankette mavi-siyah seçeneğine 1,2 milyon, beyaz-altın sarısı seçeneğine ise 2,5 milyon oy verilmiş. Özetlemek gerekirse fotoğrafın gölgede çekildiğini düşünen beyinler beyaz-altın sarı (sağ üst), parlak ışıkta çekildiğini düşünen beyinler ise mavi-siyah (sağ alt) görüyor.

Dr. Laeng “Elbise” olayı için, “insanlık tarihinin en azından şu ana kadar ki en büyük deneyi olabilir” ifadelerini kullanıyor.

BEYNİMİZ SÜREKLİ TAHMİN HALİNDE

Hem bu elbise örneğinde hem de yukarıdaki büyüyen delik illüzyonunda beyinlerimiz geçmiş deneyimlerine bağlı olarak bazı varsayımlarda bulunuyor. Bu bağlamda evrimsel tarih de önemli bir etken.

“Dünyadan aldığımız bilgi oldukça belgisiz” diyen Dr. Laeng şöyle devam ediyor: “Beyin sürekli tahmin moduna giriyor. En iyi çözümü bulmak zorunda kalıyoruz diyebiliriz. Ama aynı girdi ile alakalı birden fazla olasılık var.”

Büyüyen delik gibi illüzyonlar önemli bir tartışmayı da besliyor: Algı dediğimiz şeyin tamamı aslında bir illüzyon olabilir mi?

Dr. Purves bu soruya yanıt olarak, “Algıladığımız hiçbir şey dünyanın fiziksel gerçeğiyle tutarlı değil. Bu gördüğümüz her şey için geçerli; bir çizgi de olabilir, renk de parlaklık da…” ifadelerini kullanıyor.

Dolayısıyla aslında kandırılmıyoruz. Aksine, görsel illüzyonlar sayesinde gördüğümüz şeyle olan şey arasındaki farkları ortaya koyup beynimizin gözünün nasıl çalıştığını anlıyoruz.

ZAMANA YETİŞMEYE ÇALIŞIYORUZ

Dr. Laeng buna ilişkin hipotezlerden birini de “Beynimiz gelecekte olacakları tahmin edip bize göstermeye çalışıyor” diye özetliyor.

Şöyle ki, ışık gibi bir uyaranın duyu organlarına ulaşması, oradan beynimize gönderilmesi, beynimizin bu girdiyi işlemesi ve elde ettiği bilgiyi kullanması zaman alıyor. Dolayısıyla beynimiz ‘şimdi’yi algılayana kadar zaman çoktan ilerlemiş ve dünya değişmiş oluyor.

Bu açığı kapatmak isteyen beyin, şimdiyi algılayabilmek için sürekli olarak çok yakın geleceği öngörmeye çabalıyor.

Büyüyen delik illüzyonunu görmek bir kusur değil, bir özellik. Beynimizin bir bilinmezi, yani sürekli değişen dünyayı yönetme stratejisinin bir sonucu. Bu özellik muhtemelen insanlığın ilk zamanlarında hayatta kalma çabasının bir parçası olarak gelişti. Örneğin karanlık bir yere girme beklentisiyle göz bebeklerinin büyümesi, geleceği tahmin etmemize yarayan bir adaptasyona dönüştü.

Dr. Laeng, “Bu çok felsefi bir soru. Gerçekten bir sanal gerçeklik içinde yaşıyoruz ama bu pragmatik olarak faydalı bir sanal gerçeklik” diye konuşuyor.

Sözün özü, gördüğümüz dünya bir illüzyondan ibaret ama bu endişelenmemizi gerektirmiyor.

Dr. Bruno Laeng’in liderlik ettiği araştırmada kullanılan görseller, Akiyoshi Kitaoka isimli Japon bilim insanına ait. Osaka’da bulunan Ritsumeikan Üniversitesi’nde görsel illüzyonlar üzerine çalışmalar yapan deneysel psikolog Kitaoka, aynı zamanda illüzyona dayalı sanat eserleri ile tanınıyor. Aşağıda Kitaoka’nın sanat eserlerinden birkaçı yer alıyor. Kitaoka, çalışmalarından bazılarının “anormal hareket illüzyonu” içerdiğini ve hassas kişilerde baş dönmesine ya da mide bulantısına yol açabileceğini belirtiyor.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir