“Bu işin içinde olan insan anlamıyor ilk başta… Her şey başka bir güzel geliyor o kafayla, ta ki sonraki durağın kendi hayatı olduğunu anlayana kadar… “
Sonraki durak… Öyle etkileyici iki kelime ki A.Y. için ve tabi ki hikayeye dinleyerek ortak olan benim için…A.Y. öyle amaçsız yada hedefsiz genç bir birey değil, aksine iki oğlu ve düzgün bir işi olan iyi bir eşe sahip olan bir adam… Hayatta ikinci plan olmasının, öyle hissetmesinin acısının faturasını hep eşine kesmiş olan iki çocuklu bir baba…
“Bilmiyorum neden, daha doğrusu bilmiyordum neden, belki de biliyordum ama kendimce görmezden gelme yolumdu madde kullanışım. Sanki her şey emanetti bana, benim değilmiş gibi, hayatım, eşim, çocuklarım hatta çoğu zaman kendim. Başka bir duygu hissettiğim ve elbette birilerinin beni anlamasını beklemiyorum. Yaşadığım çocukluğu evlatlarıma yaşatmayacağım diye hep tekrarlardım içimden ama daha kötüsünü yaşattım onlara… Babam tarafından sevilmedim, sahip çıkılmadım, ben çocuklarıma böyle bir baba olmayacağım demiştim ama büyük lokma yiyip büyük konuşmamak gerekirmiş öğrendim…”
BİR ANNENİN PİŞMANLIĞI
Başka bir pişmanlık yaşıyordu A.Y. içten içe, anlıyordum cümle kuruluşlarından ve beden dilinden. Çocuklarına çok düşkün iyi kalpli eşi bir araya getirmişti bizi A.Y. ile. Madde etkisindeyken hakarete hatta bazen şiddete uğramış eşi… “Evlatlarım vardı işin ucunda, üstelik erkek çocuğu onlar, bizim için değil ama onların hayatlarında kötü bir örnek olarak kalmasını hiç istememiştim babalarının, sineye çektim birçok şeyi, düzelmesi için dua ettim hep…” Bu cümleler evlatları için çırpınan bir annenin cümleleri olması, her ne olursa olsun savaşmaktan vazgeçmeyen bir kadının cümleleri olması beni epey bir etkilemişti.
“Neydi sizi sona geldiğinizi hissettiren?” diye sordum A.Y.’ye.. “En yakın arkadaşım karısını tezgaha bıraktı madde için, anladım ki sıra bende ve en ağırı da sadece eşimi değil bir nevi çocuklarımı da bırakacaktım o tezgaha… Bir an tüm olasılıklar ve bu kötü örnekler geldi gözüme, kalbime bir acı saplandı ve beni kendime getirdi. Bir çıkış bulmalıydım, bir yol…” bu cümleleri kurarken aynı anı yaşadığını o kadar net anlıyorsunuz ki yüzünden…
MADDE İÇİN BEDENİNİ ORTAYA KOYMAK
Tezgah? Belki bağımlılık terminolojisinde eski ama benim için yeni bir kelime girmişti zihnime. Zihnime değil, kelimenin hissettirdikleri kalbime değinmişti sanırım. Madde alabilmek adına her şeyini vermiş, feda etmiş kişilerin asla atmam dedikleri son adıma gelişlerini temsil ediyordu benim için. Eşini, hayat arkadaşını, yoldaşını, sana iki evlat veren kadını, dert ortağını, bedenini sırf bağımlılık sancısı geçsin diye madde alabilmek adına ortaya koymak… İşte gelinen bu son durakta kalbini de alıp inmiş olması o otobüsten, o yolculuğu yarıda kesmiş olması bilinçli bir şekilde sadece kendisinin değil, eşinin, evlatlarının da hayatlarını değiştirmişti.
İyi ki o son durakta indi A.Y. ve o durakta onu bekleyen eşini ve destek olabilmek adına bulunan beni görebildi. Elbetteki kolay bir süreç olmadı, yataklı tedavisi, sonrasında rehabilitasyon süreci, eşinin aldığı psikolojik destekler ve evlatlarının etkilenmemesi için gösterdikleri çaba… Zor oldu ama uzun bir yol kat ettiler.
Sevmek, kişinin sırf kendisinin iyi hissetmesini, heyecan duymasını sağlamak değil bence, mücadele etmek, koşulları değiştirebilmek adına güçlü hissetmek, fedakarlık yapabilmek olmalı… İyi günde herkes birbirini seviyor, önemli olan kötü günde yanında olabilmek, zor şartlarda sabır gösterebilmek, umut edebilmek ve her şeye rağmen dik durabilmek…
Unutma! Güneş parlarken herkes seni sevebilir. Ama gerçekten seni kimin sevdiğini fırtınalar estiğinde anlarsın…
Dr. Burcu Bostancıoğlu