Toygun Atilla
Anksiyetem artıyor, öğürme geliyor, midem bulanıyor.
Kendime geldikten sonra ağız dolusu bir küfür ediyorum. Anca rahatlıyorum.
Bu hisleri, 2004’te Tuzla’daki konutlarında başlarından kurşunlanarak öldürülen emekli Binbaşı İhsan İtimat ve eşi Sibel İnanç’ın katil zanlılarının Necip Hablemitoğlu cinayetini işleyenlerle birebir bireyler olduğunu öğrendiğimde yaşıyorum.
(İhsan İtimat ve eşi)
Oysa ki dün üzere aklımda,
18 yıl evvel bu cinayeti takip ettiğimizde katillerin yakalandığını duyuran emniyetin açıklamasını haberleştirdiğimizi…
Sonra katillerin cinayeti nasıl da itiraf ettiklerini…
İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi) örgütü üyesi 5 kişi yakalanmıştı. Terörle Uğraş Şubesi kısa bir vakitte cinayeti çözmüştü!
Gazetecilere bilgiler akıyordu.
“Katiller itiraf etti”
“İBDA-C örgütünün önderi İzzet Salih Eriş’e “telegram işkencesini-zihin işkencesini” yaptığı münasebeti ile İhsan İtimat ve eşi öldürülmüştü”
“Kimseden talimat almadık. Zuhur diyalektiği çerçevesinde cinayeti işledik”
Yakalanan İBDA-C’lilerin sözleri gazete sütunlarına bu türlü yansıyordu.
Gerçekten de soruşturma evrakına giren sözlerinde bu itiraflar mevcuttu.
Cinayette kullandıkları silahı denize attıklarını söylemişlerdi fakat bu silah İstanbul polisi tarafından bulunamamıştı!
Heyhat…
(Sanıklar mahkemedeyken)
Abdülesalam Tutal, Burak Çileli, Selim Aydın, Emin Koçhan, Burhanettin Yalçın, 2012’de emekli binbaşı İhsan İnanç ve eşini öldürdükleri, “Anayasal tertibi silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek” suçundan müebbet mahpus cezasına çarptırılıyor.
Adalet kararını veriyor, gazete manşetleri bu sefer bunları yazıyor.
Oysa ki, bu şahıslar emniyetteki “itirafları” hariç çıktıkları tüm duruşmalarda “cinayetle ilgileri olmadığını” söylüyor, suçsuzluklarını anlatmaya çalışıyor.
Kimse oralı bile olmuyor.
Ta ki Anayasa Mahkemesi‘nin “hak ihlali” kararını verip tekrar yargılama sürecini başlatmasına kadar…
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayan tekrar yargılama Mart 2016’da son buluyor.
Mahkeme heyeti, mahkumların cinayeti işlediklerine dair her türlü kuşkudan uzak, hukuka uygun, kesin ve inandırıcı kanıt elde edilemediğinden ayrı farklı beraatlerine karar veriyor.
12 yıl bir ömür…
Çoğu hücrede geçen bir ömür…
Adalet çığlıklarının bir başına bulunduğunuz hücrede yankılandığı, kimsenin sesinizi bile duymadığı bir hücrede geçen ömür…
O insanların yaşadıklarını kaleme alırken şu an bile öğürüyorum.
20 yıl içinde bir cinayetin kaç farklı aktifi olabilir diye düşünürken öğürüyorum.
İtiraf diye servis edilen idam fermanlarını gazetecilere yazdıran üniformalı cellatları düşündükçe midem bulanıyor.
Sakinleşmem gerek.
Geçtiğimiz Temmuz ayının son günlerinde Sabah Gazetesi‘nden Abdurrahman Şimşek‘in yazdığı haberden öğreniyoruz ki, “Necip Hablemitoğlu’nun katil zanlıları, Binbaşı İhsan İnanç ve eşinin de katil zanlılarıydı”
(Levent Göktaş ve Necip Hablemitoğlu)
Kimdi onlar: Eski Özel Kuvvetler mensubu Levent Göktaş, Nuri Gökhan Bozkır, Fikret Emek ve eski MİT mensubu Tarkan Mumcuoğlu…
Araştırıyorum ki, Ankara Cumhuriyet Savcılığı‘nın soruşturması hakikaten de bu istikamette ilerliyor.
Bu ülkede bir cinayetin farklı failler tarafından işlendiğini 18 yıl içinde iki farklı sefer yazmak bir gazeteci için öylesine acı ki…
Mesleğim ve kendi adıma değil
Ülkem ismine üzülüyorum…
Independent Türkçe‘den Cihat Arpacık‘ın 30 Temmuz 2022‘de hayatının 12 yılını İhsan İnanç ve eşinin katil zanlısı olarak cezaevinde geçiren Burak Çileli ile yaptığı röportajı okuyorum.
Cinayet işlendiği sırada meskende boya badana yaptığını, gözaltına alındığında üstünün başının boya olduğunu anlatıyor. “Konuya komşuya, bakkala, markete sorun herkes benim konutta olduğumu söyleyecektir” diyor.
Kimse oralı bile olmuyor.
Şimdi gelelim işin can alıcı kısımlarına…
Burak Çileli röportajında kendisini sorgulayan ve tahkikatı yürüten ismi veriyor: “Mehmet Karabörk”
Kim bu Mehmet Karabörk.
Anlatalım
O yıllarda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde C masasında (aşırı sağ ve dini motifli örgütler) misyonlu komiser.
Sonrasında tıpkı ünitede yıllarca misyon yapıp emniyet müdürlüğüne kadar terfi etti. Son olarak Adana Terörle Uğraş Şube Müdürü olarak misyon yapıyordu.
(Mehmet Karabörk)
FETÖ’cü…
Ergenekon davasının hem şahidi hem sanığı hem de saklı şahidi olan Osman Yıldırım‘ın Sincan F Tipi Cezaevi‘nde savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ile birlikte ifadesini alan Mehmet Karabörk’tü.
Emekli Albay Hasan Atilla Uğur‘a, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve emekli Orgeneral Şener Eruygur hakkında suçlayıcı sözler vermesi tarafında telkinler de bulunan da tekrar Mehmet Karabörk’tü.
Yıllar sonra Mehmet Karabörk bu sefer Adana Terörle Çaba Şube Müdürü görevindeyken sahneye çıktı.
MİT TIR’ları soruşturmasında MİT vazifelilerinin uydurma isimler altında terör örgütü mensubu olarak dinlenmesinin altında da onun ismi vardı.
Mehmet Karabörk, FETÖ’nün altın çocuklarındandı. Tüm kumpasların altında o vardı.
Şimdi sıkı durun
Mehmet Karabörk’ün öyküsüne devam edelim.
15 Temmuz 2016‘daki darbe teşebbüsünden 9 gün sonra 24 Temmuz 2016‘da gözaltına alındı, tutuklandı.
Adana 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Mehmet Karabörk, 3 Ağustos 2017’de hakim karşısına çıktığı birinci duruşmada tahliye oldu!
Örgütün en kıymetli isimlerinden, her türlü kumpasın içindeki Mehmet Karabörk artık hürdü.
Mahkeme aylar sonra 7 Ocak 2018’de hakkında tutuklama kararı çıkarttı.
Atı alan Üsküdar’ı geçmişti.
Mehmet Karabörk ABD’ye kaçmıştı.
Türkiye o günlerde bu firari tartışmadı bile.
Oysa ki darbenin planlayıcılarından Adil Öksüz’ün elini kolunu sallayarak darbeden 48 saat sonra özgür kalıp, yurt dışına kaçması kadar kıymetli bir firardı.
Tüm kumpasların merkezindeki Mehmet Karabörk çıktığı ilk duruşmada tahliye oldu, sırra kadem bastı.
İşte o Mehmet Karabörk, 2004’te İhsan İnanç cinayeti tahkikatını İstanbul Terörle Çaba Şubesi’nde yürüten grubun en kıymetli nüvelerinden biriydi.
Yani, azap ile alınan ifadelerle İhsan İnanç ve eşinin öldürülmesi cinayetini ilgisiz beş isme yıkan ve cinayeti karartan isimlerden biriydi.
Şimdi
Artık biliyoruz ki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü Necip Hablemitoğlu, İhsan İnanç ve eşinin cinayetleri soruşturması kapsamında failler tıpkı…
Ortaya çıkan tablo ise şunu gösteriyor, bu cinayetlerin şu anda tutuklu olarak ortaya koyulan sanıklarının dışında öteki hata ortakları da olması.
Çünkü
Emekli binbaşı İhsan İnanç ve eşinin öldürülmesi cinayetini karartan Mehmet Karabörk ve onun üzere FETÖ mensuplarının da doğal olarak bu tertibin içinde olduğu apaçık ortada.
O halde 2004 yılında İstanbul Terörle Gayret ve İstihbarat Şube Müdürlüklerinde bu tahkikatı yürüten tüm isimlerin teker teker sorgulanması ve sözlerinin alınması gerekiyor.
Öyle ya,
İhsan İtimat ve eşinin öldürülmesinin üstü karartıldı ve gerçek katiller gizlendiyse bu tertibin bir öbür halkası da o yıllarda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde vazife yapan FETÖ ögeleri olmalı.
Hukukun üstünlüğüne inanan adaletin ekmek kadar, tuz kadar, su kadar elzem olduğuna inanan bir yurttaş, gazeteci olarak diyorum ki,
Necip Hablemitoğlu ve İhsan İnanç cinayetlerinin somut kanıtlarla ortaya konularak, hiçbir kuşku bırakılmadan çözülmesi bu ülkenin geleceği açısından hayati derecede değerlidir.
Hukuka, adalete, devlete ve ülkesine güvenmeyen insanların yaşadığı bir yerde birlik, beraberlik tesis edilemez.
Ben artık, başka siyasi yerlerin oluştuğu devirlerde farklı katillerin ortaya çıkarıldığı, insanların kumpasa uğramadığı, haksız yere hücrelerde mevte terk edilmedikleri bir ülke istiyorum.
Ben, delillerle tüm somut dataların ortaya konulduğu, didik didik incelemelerin yapıldığı, hiç bir boşluk bırakılmayan soruşturmalar istiyorum.
Ben, mesleksel gelişmeme çok değerli katkısı bulunan gazeteci abim Necdet Açan‘ın her vakit söylediği üzere, “Ya öyleyse ?” “Ya o denli değilse?” diye kuşkuyu elden bırakmayan, sağlama yaparak araştırmalarına devam eden gazeteciler olsun istiyorum.
Ben, toplum vicdanını temsil eden polisler, yargıçlar olsun. Bu ülkede adalete inanç kaybolmasın istiyorum.
Ben gerçeği istiyorum.
Toygun Atilla