Cuma ya da cenaze namazı kıldıran müftülerin mahpus cezasına çarptırıldığını belirten Yaycı, Müslüman Türk azınlığa Yunanca Kur’an ve din bilgisi dayatması yapıldığını, bu derslere Yunanların girdiğini söyledi.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı eski Kurmay Lideri emekli Tümamiral Cihat Yaycı, Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlığa olan baskının giderek arttığını, Cuma ve cenaze namazı kıldıran müftü ve imamların mahpus cezalarına çarptırıldığını açıkladı. Yaycı, “Batı Trakya Filistin olmak üzere” ikazında bulundu.
Batı Trakya’da yaşayan 370 bin bireyden 150 bininin Türk olduğunu, bu nüfusun İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç’ta yaşadığını hatırlatan Yaycı, Yunanistan, Batı Trakya Türklerinin müftü ve Türklere ilişkin vakıfların idari heyetlerini seçmenlerini engelleyerek Yunan devleti tarafından yapılan atamalarla belirlediğini söyledi. “Türk öğrenciler, Yunan öğretmenler tarafından Yunanca din dersi ve Kur’an okutulmaya zorlanıyor” dedi.
DİN ADAMLARINA HAPİS
Yaycı, Batı Trakya’daki mescitlerin harabe halde olduğunu, birisinin ahır olarak kullanıldığını söyledi. Vefatından evvel İskeçe Müftüsü Ahmet Mete ile Gökçepınar İmamı Erkan Azizoğlu Cuma namazı ve cenaze namazı kıldırdıkları için 7’şer ay mahpus cezalarına çarptırıldığını, Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif’in ise Dedeağaç’ta cenaze namazı kıldırdığı için “Resmi makamı gasp” suçlamasıyla mahkum edildiğini kaydeden Yaycı, Türk azınlık üzerindeki baskıların giderek arttığına dikkat çekti. Yaycı, SÖZCÜ’ye şunları söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti en az, Filistin kadar Batı Trakya Türklerinin problemlerine ve maruz kaldığı baskılara da reaksiyon vererek bunları her türlü platformda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, NATO, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde kuvvetlice, sıkça ve bıkmadan gündeme getirmelidir.”
Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türk azınlığın, türel statüsünü belirleyen ve hâlâ yürürlükte bulunan 1881 İstanbul, 1913 Atina, 1919 Yunanistan’daki Azınlıkların Korunmasına Ait Sevr ve 1923 Lozan Barış Mutabakatlarından doğan hakları çok ağır baskı, ihmal ve istismarlarla gasp edildiğini belirten, gelişmeleri yakından izleyen bir uzman ise SÖZCÜ’ye şunları anlattı:
HAKLARI GASP EDİLİYOR
“Bu antlaşmalar uyarınca Yunanistan’da baş müftülük açılması gerekirken buna müsaade vermeyen Yunanistan, Türkiye’de ‘Ekümenik patrikhanenin’ resmen ve hukuken tanınmasını talep ediyor. Meğer Türkiye’nin, taraf olduğu antlaşmalarla bu türlü bir yükümlülüğü bulunmuyor. Kilisesine zangoç atayamayan Yunanistan, son olarak 2 Ağustos 2022’de ‘Devlete müftü atama’ yetkisi veren maddeyi yürürlüğe koydu. Bu yasa ile müftülük kurumu, Yunan devletine bağlı bir kamu dairesine dönüştürüldü. Yasa ile şu düzenlemeler getiriliyor:
– Müftülüklerin statüsünü, Yunanistan Eğitim ve Din işleri Bakanlığı’na bağlı Genel Müdürlük derecesine düşürüldü.
– Türk azınlığın bölgede kurduğu vakıflara ilişkin taşınmazları suiistimale açıldı.
– Müftüyü atayacak heyetin içine Hıristiyan üyeler dâhil edildi.
– Müftülüklere yazışmalarda yalnızca Yunanca kullanmaları zaruriliği getirildi.
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Yunanistan’ın bu tavrına karşılık Türkiye’nin ne yapması gerektiğini hususun uzmanları şöyle sıraladı:
– İstanbul Başpiskoposluğu’nun ekümeniklik telaffuz ve faaliyetlerinin; Lozan Antlaşması kararlarına, Anayasa’ya ve Türkiye’nin iç dinamiklerine alışılmamış olduğu dünyaya anlatılmalı.
– Patrikhanenin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu olduğu, müsaade almadan milletlerarası faaliyetlerde bulunamayacağı ve kanunlara uymadığı takdirde yurt dışına çıkarılacağı kesin bir lisanla açıklanmalı.
– Mütekabiliyet unsurları temel alınarak, Türkiye’nin de İstanbul Rum Ortodoks vakıfları ile İstanbul Rum Başpiskoposluğu hakkında yeni bir yasa çıkarılmalı.
– İstanbul Rum Başpiskoposluğu hakkında çıkarılacak yasanın ismi “Patrikhane” değil, “İstanbul Rum Başpiskoposluk Yasası” olmalı. Yasa da; Yunanistan’ın Batı Trakya’daki Müslüman Türklerin vakıflar ve müftülükler yasalarında olduğu üzere paralel kararlar içermeli.