Gazetemiz muharriri Barış Terkoğlu, bugünkü, “Erbakan’ın saklanan konuşması” başlıklı köşe yazısında, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın istifasının detaylarını kaleme aldı.
Bir imza gününde emekli tümgeneral Erdal Şenel’le bir ortaya geldiklerini ve kendisine bir imgeden bahsettiğini lisana getiren Terkoğlu, bunu daha evvel hiç izlemediğini belirterek “Defalarca talep etmişlerdi lakin mahkeme reddetmişti. Dahası, kendileri bulup getirmişler, fakat yargıçlar ‘burası sinema değil’ diyerek izlemeyi kabul etmemişti” sözlerini kullandı.
Terkoğlu’nun yazısının ilgili kısmı şöyle:
“Hayır, bâtın gizli bir şey değil. Necmettin Erbakan’ın, bir yanına koalisyon ortağı Tansu Çiller’i, öbür yanına dayanak veren BBP başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu oturttuğu basın toplantısından kelam ediyorum. Erbakan’ın konuşması, hükümetinin istifasından üç gün sonraydı. 21 Haziran günü TRT’den canlı yayımlanmıştı.
Erbakan’ın basının karşısına çıkma nedeni beklentisinin karşılanmamasıydı. Çünkü, istifanın akabinde, yeni koalisyonun Çiller’in başbakanlığında kurulmasını bekliyordu. Fakat periyodun Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, misyonu ANAP önderi Mesut Yılmaz’a vermişti.
Görüntüyü izledim. Necmettin Erbakan kelama şöyle girmişti: ‘Bütün ulusumuzun takip ettiği üzere, 18 Haziran günü, bizim DYP ile bir yıl evvel yapmış olduğumuz protokolümüz uyarınca, protokolümüze uyarak Sayın Demirel’e başbakanlıktan istifa mektubumu sunmuştum.
‘ERBAKAN İSTİFA NEDENİNİN ASKERLE SORUN DEĞİL, KOALİSYON PROTOKOLÜ OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZİYORDU’
28 Şubat MGK’si, ismi üstünde, 28 Şubat’ta oldu. Erbakan hükümeti o gün değil, dört ay sonra misyonu bıraktı. Erbakan nedenin askerle sorun değil, koalisyon protokolü olduğunun altını çiziyordu.
ERBAKAN ‘HAYIR’ DİYOR
Erbakan, Demirel’e sunduğu istifa mektubunu ‘Bir defa daha motamot okuyorum’ diyerek kameraların önünde okumaya başlamıştı. Mektuptaki tabirler, Erbakan’ın açıklamasını doğruluyordu:
‘RP ve DYP ortasındaki koalisyon protokolüne uygun olarak, bu bir yıllık müddetten sonra, başbakanlığın DYP’ye geçebilmesi için, yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti ortasındaki mutabakata uymak üzere başbakanlık misyonundan istifa ediyorum.’
ASKERLE SORUN SAVINA TEPKİLİYDİ
Tepkisi evvel Demirel’e akabinde Mesut Yılmaz’a idi. Yani cumhurbaşkanının vazifesi Çiller’e vermemesi ya da diğerine vermesi ‘darbe’ ise (ki değil), Erbakan’a nazaran sorumlusu evvel Demirel sonra Yılmaz’dı.
Askerle sorun argümanına da tepkiliydi: ‘Efendim, ülkede bir gerginlik varmış da hükümet bunun için istifa etmişmiş… Hayır! İşte bizim istifa mektubumuz apaçık ortada… Başarılı bir hükümet, yalnızca ahde vefa örneği gösteriyor. Protokolün gereği olarak en hoş bir ahlak örneği gösteriyor. Bu siyasi tarihimize bu türlü geçecek!’
Erbakan, istifa kararına ‘bir yıl evvel Çiller’e verdiği kelam’ı münasebet olarak sunuyordu. Ancak, bugün AKP-FETÖ işbirliği ile açılan 28 Şubat davasını sürdürenler, Erbakan’ın kendi kelamlarına karşın ‘Hayır, Erbakan’a askerler darbe yaptı’ diyordu.
ERDOĞAN DA DARBE Mİ YAPTI?
56 dakikalık o imgeyi mahkeme izlemedi. Çünkü manzaralar, 28 Şubat’ın bir darbe olduğu tezini, şahsen Erbakan’ın ağzından ortadan kaldırıyordu. İzlenmemesinin sebebi belirli. Mahkeme, evvelden verilmiş karara ulaşmak için kanıtları yok saymak zorundaydı.
Daha da kıymetli bir detay…
Eğer Erbakan’ın anlattığı, ‘Demirel’in misyonu Çiller’e vermemesi’ darbe ise, bunun yakın tarihte örneği de var. Malum, Erdoğan, 2015 Haziran-Kasım aralığında, yaptığı hareketlerle, muhalefete hükümet kurma misyonu vermeyerek, muhtemel bir alternatifi önledi. Öte yandan, istifa ile darbe birebir şeyse, 2016 yılında Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun istifa ettirilmesi ne oluyordu?
Mahkemeyi model alacaksak, şahsen Erdoğan tarafından, bir kere başbakan istifasıyla, bir defa de vazife vermeyerek ‘darbe’ yapılmıştı!
90 yaşındaki Ahmet Çörekçi, 86 yaşındaki İlhan Kılıç, 82 yaşındaki Çetin Doğan, 83 yaşındaki Çevik Bir, 82 yaşındaki Erol Özkasnak…
‘YAŞ ORTALAMASI 80’İN ÜZERİNDEKİ 14 ASKER, MAHPUSTA MEVTİ BEKLİYOR’
Yaş ortalaması 80’in üzerindeki 14 asker, ‘Erbakan’a karşın kelamda Erbakan için’ bir bayramda daha, mahpusta vefatı bekliyor. Tıpkı Seyahat davasındaki üzere… Olmayan darbenin, görülmek istenmeyen kanıtları ise yarına hazırlanıyor.
Geleceği çizmek isteyenler, hepimizin geçmişini kendi kalemiyle tekrar tanımlıyor. Sıkıntı yemek ise nefes almak bile mazeret. Kurdun mahkemesi olsaydı kuzular daima idamlık olacaktı.”