AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, grup toplantısında Gezi direnişini 9’uncu yıldönümünde hedef aldı. Erdoğan, “Gezi olaylarının arkasında hangi güçlerin olduğunu biliyoruz. Bay Kemal oradaydı, başı çeken oydu. Kendileri de terör sevici” diye belirtti. Erdoğan ayrıca, “9 yıl önce ağaç bahanesi ile çakılan kıvılcım bir anda bir kalkışmaya dönüştü. Bu eşkiyalar bu teröristler adeta camilerin içini pisletti. Bunlar böyle bunlar sürtük. Bunlar için ulu mabet nedir ne değildir böyle bir şey yok” ifadelerini kullandı.
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü “‘Sürtük’ten zararlı politikacı” başlıklı yazısında 9. yıl önceki Gezi eylemlerine ilişkin dikkat çeken bir yazı ele aldı.
Terkoğlu, “En küçük imaya hakaret davası açan Erdoğan’ın, “sürtük” diyerek ağzını bozmasından daha kötüsü, kışkırtıcı bir yalana başvurması” dedi.
Terkoğlu, Erdoğan’ın “Camiye ayakkabıyla girdiler, içki içtiler. Görüntüleri Cuma günü yayınlayacağız. Bütün görüntüler elimizde” dediği görüntüler için provokasyon olduğunu söylerken 9 yıl önceki Gezi Eylemleri’ne polis müdahalesi sonucunda eylemcilerin Dolmabahçe’deki Bezmi Alem Camisi’ne sığındığını ve ertesi gün AA ile DHA’nın çektiği görüntülerde bira kutusunun bulunmadığını dile getirdi.
Terkoğlu, süreci şöyle anlattı:
“Dokuz yıl önce… Gezi’ye polis çok sert müdahale etti. 1 Haziran gecesi, eylemciler kaçarak Dolmabahçe’deki Bezmi Alem Camisi’ne sığındı. Ertesi gün saldırı daha sertti. Yine sığınak cami oldu.
Eylemciler boşalttıktan sonra, 2 Haziran gece yarısı ve 3 Haziran sabahı, bir kısım gazeteci camiye girdi, çekim yaptı. “Camide içki içtiler” yalanı, 2 Haziran gecesine değil, 3 Haziran sabahı servis edilen görüntülere dayanıyor.
Anadolu Ajansı (AA) ilk çektiği görüntülerde bira kutusu görülmüyor. Sabah, Doğan Haber Ajansı’nın servis ettiği görüntülerde de yok.
Gelgelelim, provokasyon buradan sonra başlıyor…
AA, aynı gün ikinci kez camiye gitti. Çektiği görüntüleri “Eylemciler camide içki içtiler” başlığıyla servis etti. Bu kez, öncekinden farklı olarak halı üzerinde, kırmızı ve ezilmiş bir bira kutusu bulmuştu.
Aynı saatlerde, FETÖ’nün kapatılan ajansı Cihan da camiyi görüntülemiş, “Göstericiler camide bira ve sigara içmiş” başlığıyla video servis etmişti.
İkisinin çektiği bira kutusu da aynıydı. Markası, kıvrımları birebirdi. Gelgelelim bir ajansın çekim yaptığı yerdeki kutu, öbüründe başka yere taşınmıştı. Cihan’da ayakkabıların olduğu dış bölümde görünüyordu. AKP ve FETÖ medyası, aynı kutuyu farklı yerde çekerek kumpas kuruyordu.
Üçüncüsü de FETÖ’den. Samanyolu TV muhabiri Fatih Akalan, içeri girdi, ekranda “Camide bira içtiler” yalanını tekrarladı. Sosyal medya hesabından, bir eylemci fotoğrafı paylaşarak “Eldeki bira şişeleri ne oluyor” yazdı. Ancak fotoğrafa yakından bakıldığında, eylemcinin elindekinin kola olduğu açıkça görülüyordu. Nitekim haberden sonra hayatı kararan Emre Öztürk, “Kutu kola elimdeyken biri resmimi çekmiş” dedi.
AKP-FETÖ ORTAKLIĞI
Bira kutusu sonradan konmuştu. Hedef; Gezi eylemcilerini karalamak, karşıtlarını da Gezi’ye karşı kışkırtmaktı. AKP-FETÖ medyası el ele çalışıyordu.
Bu kadar değil…
Üretilen yalanı müezzin Fuat Yıldırım da yalanladı. Bu nedenle sürgün edildi. Yeni Şafak yazarı Süleyman Gündüz, camiye gitti, dinlediklerini şöyle anlattı:
“Fuat Bey yaralananlara camide tedavi imkânı tanımış. Ne alkol alan ve ne de içen bir kişi görmemiş. Son cemaat mahfilindeki pencerede ezik bir bira kutusu kalmış. Nasıl bırakıldığını görmemiş..”
Fuat Yıldırım, Emniyet ifadesinde de “Din adamıyım, yalan söyleyemem” diyerek içki iddialarını ısrarla yalanladı. Polis de kamera kayıtlarında bulamamıştı.
AA, ikinci çekimin kamerayla değil, cep telefonuyla yapıldığını kabul etti. Devletin ajansı neden ikinci kez camiye gidip, kamera yerine cep telefonuyla çekim yapıyordu ki?
Derken bir başka istihbarat gündeme düştü. Görüntü, TBMM’den üst düzey bir yönetici ekibinin ziyareti sırasında çekilmişti. Bu istihbaratı doğrulayan bir olay oldu. Sürgün edilen müezzin, açtığı davada şunları anlattı: “Ertesi gün Dolmabahçe Sarayı Daire Başkanı ‘Yasin’ adlı bir kişinin müftülük izniyle içeride ekibiyle beraber fotoğraf çektiklerini gördüm. Olay yeri inceleme ekibi gelmeden içeriye girmeleri aslında bir suçtu. Müftülük izniyle girdikleri için fazlaca bir şey yapamadım.”
Müezzinin kastettiği isim, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Milli Saraylar İdaresi Başkanlığına atanan Dr. Yasin Yıldız’dan başkası değil. Yıldız, Bilal Erdoğan’la tanışıklığının yanı sıra, eski bir TÜRGEV’li.
İşin ilginci, FETÖ medyasının bazı eski mensupları da bira kutusunun oraya sonradan konduğunu itiraf etti.
Kısacası camide bira yalanı, aynı menzile yürüyen, ne istenirse verilen, AKP-FETÖ ortaklığının elele ürettiği yalandı. Erdoğan, defalarca tekrarlamakta beis görmediği gibi, her seferinde daha da büyüttü. Dolmabahçe Sarayı’na camiden kanal açıldığını bile söyledi.
Daha da fenası var. Dün “sürtük” kelimesini kullanarak kışkırtıcı yalanı hatırlatan Erdoğan’ın partisi, önümüzdeki günlerde, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” tanımlayan sosyal medya yasasını Meclis’e getirecek.
Binlerce yıl küfürler kullanıldı. Ancak tarih, kendisine “sürtük” diye sövülen hiçbir kadının, yalana başvuran politikacılar kadar topluma zarar verdiğini yazmıyor.”