Asrın Hukuk Ofisi, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan müvekkilleri PKK önderi Abdullah Öcalan ile cezaevindeki öteki tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’tan 2 yıldır haber alınmamasına ait yazılı açıklama yaptı. Asrın Hukuk Ofisi, “BM İnsan Hakları Komitesi’nin önlem kararları derhal yerine getirilmeli ve müvekkillerin, avukat ziyaretleri başta olmak üzere yasal ve memleketler arası kontratlardan kaynaklanan tüm haklarının sağlanması teminata kavuşturulmalıdır” tabirlerini kullandı.
392 MÜRACAAT YAPILDI
“Bugün itibariyle tam 2 yıldır, İmralı Ada Hapishanesindeki Müvekkillerimiz Sn. Abdullah Öcalan, Sn. Ömer Hayri Konar, Sn. Hamili Yıldırım ve Sn. Veysi Aktaş’tan haber alamamaktayız” denilen açıklamada şu sözler yer aldı: “Kamuoyunun da bildiği üzere en son 25 Mart 2021 tarihinde Sn. Öcalan ve Sn. Yıldırım ile kısa bir telefon görüşmesi gerçekleşmiş ve Sn. Öcalan’ın kardeşi ile yaptığı telefon görüşmesi birkaç dakika içerisinde ansızın kesilmişti. O andan günümüze kadar yapılan tüm yasal, idari ve demokratik teşebbüslere karşın kendilerine ulaşılamamıştır. Kendilerini ziyaret edemediğimizden ve hiçbir formda bağlantı kuramadığımızdan başta sıhhat durumları olmak üzere, tutulma şartları ve hukuksal durumları ile ilgili hala rastgele bir bilgi bulunmamakta.”
Mezopotamya Haber Ajansı’nda yer alan haberde açıklama şöyle devam etti: “İki yıl boyunca Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına ve İmralı Ada Hapishanesi Müdürlüğüne 274 kere avukat görüş başvurusu, 118 sefer aile görüş başvurusu yapılmasına karşın rastgele bir sonuç alınamamıştır. Ulusal ve milletlerarası mevzuatta düzenlenmiş tüm haklarının ihlal edilmesine karşı yerelden Anayasa Mahkemesine kadar yapılan tüm isimli ve idari müracaatlar da sonuçsuz kalmıştır. Yargı organları verdikleri kararlar ile Müvekkillerin haklarını korumak, yasa dışı uygulamalara son vermek yerine İmralı’daki tecridin azap ve insanlık dışı seviyede sürdürülmesine imkan tanıyarak tecridin bir başka ayağını oluşturduklarını bir sefer daha göstermişlerdir.”
‘BU ŞARTLARA DERHAL SON VERİLMESİ GEREKİYOR’
Öcalan’ın içerisinde bulunduğu şartlara dikkat çekilen açıklamada, “Sn. Öcalan ve öteki Müvekkillerden haber alınamamış olması hiçbir yasa hususu ve hukuk ile izah edilemez. Dünyadan, toplumdan tüm bağlarının koparılması, türel müdafaadan mahrum olmaları ile kontrolsüz, meçhul ve öngörülemez şartlar altında tutulmaları; azap manasına gelen insanlık dışı bir uygulamadır. Bundan ötürü İmralı’daki mutlak iletişimsizlik (İncommunicado tutulma) halinin son bulması maksadıyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine önlem talebiyle birlikte müracaatta bulunulmuştu. Komite de öncelikli olarak önlem talebini kabul etmiş ve Eylül 2022 tarihinde Hükümete; “Başvurucuların maruz kaldıkları incommunicado tutukluluk haline son verilmesi ve müracaatçıların kendi seçecekleri bir avukata derhal ve rastgele bir kısıtlama olmaksızın erişim sağlanması” talebinde bulunmuştu. Bu karara uyulmaması nedeniyle Ocak 2023 tarihinde Hükümete acil talep tekrar hatırlatılmıştı. Müracaatın temeli ile ilgili süreç devam etmekte ise de verilen önlem kararı İmralı’daki şartların azap yasağına ters olduğunu ve bu şartlara derhal son verilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur” denildi.
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
Büro, memleketler arası kontratlara de dikkat çekti: “Ancak memleketler arası kontratlarla bağlı olan devlet, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin önlem kararını da tanımamış, buna uygun adımlar atmamış, avukat ve aile ziyaretleri önündeki mahzurları kaldırmamış ve mutlak iletişimsizlik halini sürdürmüştür. Sn. Öcalan ve İmralı tecridi ile ilgili alınan milletlerarası nitelikteki bu kararlar ne kadar değerli ise devletin buna uymaması da o kadar hukuk dışı ve politiktir. Devletin İmralı’daki bu siyasetleri Türkiye ve Ortadoğu siyasetinde de yansımasını göstermektedir. Barış ve demokratik siyaset yerine uygulanan güvenlik siyasetleri ile her açıdan kutuplaşma, kriz ve kaos üretilmektedir. Bu durum elbette bölgesel ve global boyutları olan Kürt problemi ve problemin tahlilsiz bırakılması ile yakından ilgilidir. Çözümsüzlük derinleştikçe mutlak tecrit hali de derinleştirilmektedir. Ya da mutlak tecrit sistemi sürdürüldükçe ne Kürt sorunu çözülebilmekte ne de demokratik bir gelişme sağlanabilmekte. Kısaca İmralı tecridinin varlığı Türkiye’de hukukun ve demokrasinin terk edilmesi demektir. Bu da elbette toplumun maddi ve manevi bedellerine, toplumsal, siyasal bütün yaşama ziyan veren bir domino tesiri oluşturmaktadır.
‘KAYGILAR BİR AN EVVEL GİDERİLMELİ’
Açıklama son olarak şöyle devam etti: “Yaşanabilir bir ülke ve coğrafya için Kürt sorununun tahlil yoluna girmesi ve İmralı tecrit sisteminin tarihe gömülmesi gerekmektedir. Sn. Öcalan’ın önerdiği demokrasi ve üniversal hukukun temel politik çerçeve olarak belirlenmesi bu krizin tek çıkış yolu olmaktadır. Tekrar vurgulamak isteriz ki, milletlerarası nitelikteki kararlara karşın haber alamama halinin 2 yılını doldurmuş olması, sıhhat şartları ve öteki tutulma şartları hakkında hiçbir bilginin olmaması bizler açısından vahim bir durum teşkil etmektedir. Bu korkular bir an evvel giderilmelidir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin önlem kararları derhal yerine getirilmeli ve müvekkillerin, avukat ziyaretleri başta olmak üzere yasal ve milletlerarası mukavelelerden kaynaklanan tüm haklarının sağlanması teminata kavuşturulmalıdır. Bu farkındalık ve beklenti ile demokratik kamuoyunu da yüksek hassaslığa davet ediyoruz.” (HABER MERKEZİ)