◊ 12 yaşında çocuk hakları üzerine yazdığınız bir oyun UNICEF’in bir yarışında dereceye girdi ve İstanbul Belediyesi Kent Tiyatroları’nda sahnelendi. Sizi bu muvaffakiyet mı tiyatroya itti, yoksa o yaşta başa koymuş muydunuz?
– O denli olmadı o iş… 9 yaşında, o devir yanmış olan Tepebaşı Tiyatrosu’nun küllerinden doğan deneme sahnesinde “Birlikte Oynayalım” isimli bir çocuk oyunu izlemiştim. Türkiye’nin birinci alternatif sahnelerindendir. Sonra otopark oldu… “Birlikte Oynayalım”da bir bulmaca soruyorlardı, ben bulamadım yanıtı. O kadar pratik zekâm yok. Fakat onlar da bulmacayı değiştirmeyi akıl etmemişler.
Ertesi gün babaannemden rica ettim, beni tekrar oyuna götürdü. Tepebaşı’nda gelin çıktığı konutu de göstermiş oldu hem, özlemiş semti. Ben o bulmacayı tekraren bilerek, köpek rolü oynadım. 3 yıl köpek üzere süründükten sonra UNICEF ile Kent Tiyatroları’nın Milliyet Çocuk Dergisi’nde oyun yazma yarışı açtığını gördüm. Çocuk hakları üzerine yazdım, dereceye girdi.
◊ Hahambaşı torunusunuz. Bu sahne sevdanız… Cemaatte yadırgandı mı, güzel mu karşılandı?
– Cumhuriyet periyodunda tiyatro kuran birinci Yahudi sanatçıyım. Cumhuriyet öncesinde ve sonrasında sihirbazlar, kuklacılar, dansözler var. Lakin bu tanınan cümbüş görmezden geliniyor. Museviler biraz daha az görünür meslekleri tercih ediyorlar.
1990’lara gerçek meslek saygınlık kazanıyor cemaatin gözünde. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Simon Telvi, Boğaziçi’nde Jak Deleon, Kent Tiyatroları’nda Rozet Hubeş var.
Ben de onların saygınlığından cüret alıyorum, annem babam da destekliyor. Babam, hahambaşı torunu fakat çok güzel bir amatör tiyatrocu.
Gençliğinde Musevi Hastanesi Vakfı üzere yerlerde şahane oyunlar oynamış. Çok, çok aydın bir aile yapısı. Lakin en yeterli okullarda okuma kaidesi koyuyorlar bana. “Sanatçı olacaksan ol, toplumu aydınlatacaksan bu işi yap lakin beğenilmek için yapacaksan mutsuz olursun” diyorlar.
DANNY DE VITO’NUN DUBLÖRLÜĞÜNÜ TEKLİF ETTİLER
◊ O denli de yaptınız, Robert Kolej üzerine New York Üniversitesi’nde tiyatro direktörlüğü okudunuz. Türkiye’ye dönmeniz güzel mi oldu, makus mü?
– Kendi dilimde, kendi insanıma tiyatro yapmak, döner dönmez Macide Tanır ile çalışmak, tiyatro kurmak, televizyon yıldızı olmak avantaj alışılmış. Aslında bunu seçtim. Orada kalsaydım, çok kıymetli tiyatrolarda staj imkânım vardı. Setlerde Danny De Vito’nun dublörlüğü için teklif gelmişti. Stajyer arkadaşlarımdan biri dünyanın en tercih edilen müzikal direktörlerinden oldu. Milyonlarca dolar kazandı. Tahminen ben de orada bir şeyler yapardım fakat burada çok keyifli oldum.
◊ Mesleğinizde hangisi daha kıymetli nirengi noktası: Afife mükafatı aldığınız tiyatro kumpanyanız Tiyatrokare mi, talk show programınız “Dr. Stress” mi?
– Televizyona devam edebilirdim, seviyorum da hala. Lakin Tiyatrokare tercihim doğal. Mükafatlar tetikleyici ancak 30 yılda Türkiye’nin her yerinde seyirci biriktirdik. Bir oyunumuzu izleyen gebe bir hanım, yıllar sonra çocuğunu da getirmiş. Karadeniz turnemizde Trabzon’da yer bulamayan biri, Rize’ye gelmiş. Bunlar kıymet biçilmez armağanlar.
◊ Metin müellifliğini yaptığınız efsane programlardan en çok eğlendiğiniz: “Saklambaç” mı, “Süper Aile” mi?
– Alışılmış ki “Saklambaç”! Yaratıcılığın sınırsız olduğu bir işti. Orada karşılıkları da ben öneriyordum yarışmacılara. “Bir bulut olsam yağmur olup senin üzerine dökülmek isterim” diyecek kadar özgür değildi 90’ların gençliği…
◊ İflas eden Tatlıcı Tombak: Ticari hayatın cilvesi mi, en baştan girilmemesi gereken bir pişmanlık işi mi?
– Kusurlu büyüme diyebiliriz. İşler berbat değildi, yalnızca gereksizce büyüdük. Denetimden çıkınca, satalım dedik. Kaybolmuş yıllar değil. Lakin tiyatroyu desteklemek için kurduğum bir işte, yeri geldi, süt parasını bile tiyatro seyircisi ödedi. Mümkün olduğunca az kişi mağdur olsun diye çabuk ettik satmakta. Kalsaydım tahminen ömrümü yalnızca buna ayıracak ve sonunda başaracaktım.
KÜÇÜK KEYİFLER
Gümüşlük’te “dost-ayran”
◊ Tren seyahati mu, gemi seyahati mu?
– Tren natürel. Gittiğim yeri, geçtiğim yeri görmek isterim. Vapur genelde açıktan sarfiyat. Kıyı kıyı gidecekse vapur da olur.
◊ Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?
– Ağaç olan bir deniz kenarında, güneş olmasa da olur. Pak hava vardır diye düşünüyorum. Mangal yapmıyorlarsa natürel…
◊ Bodrum-Gümüşlük mü, Çeşme-Alaçatı mı?
– Gümüşlük’te “dost-ayran” olabilir. Meskene erken dönmek ve sonraki sabah altıda, Gündoğan’da yürüyüş yapabilmek şartıyla!
◊ Gündoğumu mu, günbatımı mı?
– O denli olmaz o iş. Doğacak ki batsın. Batacak ki doğsun. Niçin bu kadar keskin ayırıyorsun?
◊ Tavla mı, satranç mı?
– Bulmaca bile çözemeyen orta zekâlıyım. Ne yapsın beni tavla ya da satranç partnerim! Yalnız plajda satranç tercihim. Tavla oynayanların gürültüsü fena!
◊ Çaycı mısınız, kahveci mi?
– Uyanmak için kahve, ”Yeni demledik abi” dediklerinde çay.
◊ Biraz yoldan çıkmak istediniz: Mantı mı, iskender mi?
– Az az ikisinden de. Üzerine tatlı gelecek zira. Başta da fındık lahmacun var. (Gülüyor)
POPÜLER ŞEYLER
Taklitte Cet, öykü anlatıcılığında Cem!
◊ Türkiye’de rock’ın hükümdarı: Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
– Rock deyince Cem Karaca kuşkusuz.
◊ Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?
– İkisinin de yüreği yanık. Orhan daha garip. Ancak bayana yaklaşım, aşka yaklaşım, memleket sevdası Nâzım’da!
◊ Hangisine daha çok gülersiniz: Cem Yılmaz mı, Cet Demirer mi?
– Taklitte Cet, kıssa anlatıcılığında Cem! Düzgün bir senaryoda hem Cet, hem Cem. Berbat bir senaryoda ikisine de gülmem.
◊ Zeki Alasya mı, Metin Akpınar mı?
– O denli olmaz o iş. Ayıramazsınız zira biri kavuklu, oburu pişekar değil. İkisi de hem pas veriyor, hem gol atıyor. Klasik güldürü ikilisini bu manada da kırıyorlar.
◊ Perran Kutman mı, Ayşen Gruda mı?
– Tiyatroda alışılmış ki Perran Kutman! Keşke dönse tiyatroya. Sinemada Ayşen Gruda. Bir yargıyı kırdığı için Ayşen Gruda.
◊ Yeşilçam’dan: Türkan Şoray mı, Filiz Akın mı?
– Göz göze oynadığım için Türkan Şoray ancak platonik hayranı olarak Filiz Akın.
◊ Yenilerden… Farah Zeynep Abdullah mı, Serenay Sarıkaya mı?
– “Alice” müzikalinden sonra Serenay’dan biraz soğudum. “Bergen”de de Farah’dan biraz soğudum. Şu an eşit mesafedeler.
◊ Çağatay Ulusoy mu, Kerem Bürsin mi?
– Girme o topa! Sette filan karşılaşırız, gönül koymasın çocuklar.
◊ Gurmelerden… Vedat Milor mu, Mehmet Yaşin mi?
– Ben Yaşinciyim. Bir tık daha ucuz güya önerdikleri. Milor’un da gitmediği yer yok.
◊ Hangisi daha çok çekti? Külkedisi mi, Pamuk Prenses mi?
– Pamuk Prenses daha çılgın ya! Külkedisi yapay, ötekinin libido tavan! (Gülüyor)
HAYAT BİLGİSİ
Psikoloğumla “Hayır” diyememek üzerine çalışıyorum
◊ Olumlu ancak sıkıcı beşerler mı, negatif lakin enteresan beşerler mı?
– En gıcık olduğum laf: “Negatifi çağırma!” Kim çıkardı bunu? Ben olumlu sıkıcıları sinirlendirerek, negatif ve farklı insanlara dönüştürmek için gelmişim dünyaya!
◊ Para saadet getirir mi, getirmez mi?
– Para olunca saadet olmaz lakin saadetin modüllerinden biri de ne yazık ki para! Daha acısını söyleyeyim, saygınlık da parayla ölçülüyor.
◊ Hatır için çiğ tavuk… Yenir mi, yenmez mi?
– Ben hatır için yerim, bu ortalar. Hayır diyebilmek üzerine çalışıyorum psikoloğumla. Seneye bu soruyla gelme sakın!
ÖZEL MESELELER
Reddedilince buhrana girmeliyim
◊ Bir yemek olsanız: Tatlı mı, tuzlu mu?
– E tatlı doğal. Hatta tatlı krizi tutanlar bana sığınsın. Lakin benden çok az olsun! Her tatlıcıda bulunmayayım, bayim olmasın.
◊ Yılın hangi devri daha romantik? İlkbahar-yaz mı, sonbahar-kış mı?
– Nerede, kiminle, hangi ruh halinde olduğuna bağlı… İstanbul’da taksi beklerken alışılmış ki ilkbahar.
◊ Aşkta alıcı kuş musunuz, çantada keklik mi?
– Ben hakikaten beğenmeli, elde etmek için kilometre yapmalı, reddedilince de buhrana girmeliyim.
◊ Affetmek mi, unutmak mı?
– Unutmak için affetmek lazım. Sonra da hayatından tam manasıyla çıkarmak. Yoksa izleri kalır.
GÜNDELİK HALLER
Benimki yatakta geçen bir macera filmi
◊ Hayatınız bir sinema olsa macera mı olurdu, romantik güldürü mi?
– Benimki yatakta geçen bir macera filmi! Yanlış manaya romantik değil. Yalnızca çok erken yattığım için, ana yer yatak odası. Bu sinema baydı derlerse, ortaya hayalleri sokarız.
◊ Mangal partisinde köfteleri beğenmediniz. Tabakta bırakmak mı, çaktırmadan köpeğe vermek mi?
– Çaktırarak köpeğe vermek ve mümkün olduğunca mangal partisine gitmemek diyeyim buna.
◊ Uçakta/otobüste habire omuzunuzda uyuyan bir teyze var… İnce ince ittirir misiniz, hostese mi şikâyet edersiniz?
– Birazdan yemek getirecek zati hostes… Yahut iniş için koltuğu düzelttirecek. Bırak uyusun bayan.
HİÇ DÜŞÜNMEDEN SÜRATLİ HIZLI…
◊ Güneş mi, ay mı?
– Ay, Ay, Ay!
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız… Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
– Kırmızı.
◊ Kedi mi, köpek mi?
– Köpek.
◊ Hangisiyle komşu olmak isterdiniz: Marilyn Monroe mu, Brigitte Bardot mu?
– Marilyn.