ÂLÂ Parti Genel Lideri Meral Akşener, partisinin küme toplantısında konuştu.
Toplantı öncesi, eski Devlet Bakanı Melda Bayer YETERLİ Parti’ye katıldı, rozetini Meral Akşener taktı.
Akşener, küme toplantısındaki konuşmasında şunları söyledi:
“Biliyorsunuz AK Parti iktidarı, sendikal örgütlenmeye, yüzde 2 barajı getirerek, üye kaybı yaşayan, yandaş sendikalarını, kurtarmaya çalışıyor. Bunu yaparken de, öbür sendika üyelerine, adeta 2’nci sınıf üye muamelesi yapmak istiyor. Bu düzenleme, daha evvel, yüzde 1 olarak uygulanmak istenmiş, lakin, sendikalar ortasında eşitsizlik doğuracağı münasebeti ile Danıştay tarafından iptal edilmişti. İktidar ise, her zamanki hukuk tanımazlığıyla, bu sefer, oranı, yüzde 1’den, yüzde 2’ye çıkararak, tekrar getiriyor. Düzenlemeden, yaklaşık 250 bin memurumuz etkilenecek. 188 sendika ve 9 konfederasyonun da, faaliyetlerine devam etmesi, mümkün olmayacak. Bundan sonra da, yeni sendikaların kurulmasının, önüne geçilmiş olacak. Ayrıyeten, sendika üyesi olması yasaklanan, yaklaşık 1 buçuk milyon, kamu görevlimiz de, 706 liralık ödemeden yoksun kalacak. Ez-cümle, tekrar buram buram insan odaklılık kokan, AK Parti’ye yakışır bir ucube düzenlemeyle, karşı karşıyayız. Bu anlamsız düzenlemeye, gerek komite üyelerimiz, gerek de milletvekillerimiz, gereken yansıyı verdi. Lakin, milletimizin aleyhine olan, her teklifte olduğu üzere, bu teklif de, maalesef, Cumhur İttifakı çoğunluğu ile, kuruldan geçirildi. Bu hukuka açıkça ters ve sendikal örgütlenmeyi engelleyici teklifin, kanunlaşmaması için, GÜZEL Parti olarak, Genel Kurul’da da, üzerimize düşen sorumluluğu, yerine getireceğiz.
BİR KİRLİ DİSTOPYAYLA GAYRET EDİYORUZ: Bugün ülkemizde, iktidar eliyle oluşturulan, bir Cumhuriyet kriziyle, karşı karşıyayız. Millet ile devlet ortasındaki bağı, koparanların; devletin sahipliğini, milletin elinden almaya kalkanların partili Cumhurbaşkanlığı denilen, ucube bir sistemle, koskoca Türk Devleti’ni, bir şahsa ve etrafındaki yandaş kadrosuna, amade edeceğini düşünenlerin; sebep olduğu bu krizin sonuçlarını, artık hayatımızın her alanında hissediyoruz. “Kimsesizlerin kimsesi” olan, kerim devlet anlayışımızın yerini, “Milletini kimsesiz bırakan” ucube bir idare anlayışının aldığına, üzülerek şahit oluyoruz. Her çocuğun geleceği, her gencin umudu, her bayanın teminatı olan Cumhuriyetimizi, beğenmeyenlerin; çocuklarımızı açlığa, gençlerimizi mutsuzluğa, bayanları da, telaşa mahkûm ettiği, bir kirli distopyayla, çaba ediyoruz. Bu, o denli bir distopya ki; artık, “6 yaşında bir çocuk” ile başlayan cümlelerin, devamından korkar olduk. Zira ne yazık ki, artık bu ülkede, 6 yaşındaki çocuklar; bir gün tecavüzün, bakın istismarın demiyorum tecavüzün, bir öbür gün de, açlığın, şiddetin ve azabın konusu olabiliyor. Bu utancı, bu ülkeye yaşatanlara, yuh olsun, yazıklar olsun.
SİZ BOSTAN KORKULUĞU MUSUNUZ?: Biliyorsunuz, birkaç gün evvel, Işık Elif yavrumuz, makûs şartlarda yaşadığı ve aç bırakıldığı için hayatını kaybetti. Daha 6 yaşındaydı… Parıltı Elif’e bunları reva gören vicdansızları, Allah’a havale ediyorum. Artık, iktidar cenahından kimileri çıkıp, utanmadan; “Zaten anne-babası cezaevindeymiş, akrabaları makus davranmış, her şeyden de iktidarı suçlamayın.” diyecekler. Her vakit olduğu üzere, bu olay için de, “bizim ne cürmümüz var ki?” diyecekler. Bu ülkede, bir çocuk öldü, bir çocuk hem de, açlıktan öldü. Hem de, makus bakıldığı için öldü. Soruyorum size: Çocuklarımıza sahip çıkmak, devleti yöneten iktidarın misyonu değilse, kimin vazifesidir? İşine geldiğinde; “Dicle’nin kenarında, kurdun kaptığı bir koyun bile, benim mesuliyetim altındadır.” diyenler, işine gelmediğinde; Ölen, daha 6 yaşında bir çocuğumuzun, sorumluluğunu, üzerinden atabilir mi? Atamaz. Şayet, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, gücünü kullanan bir iktidar; çocuklarımızı koruyamıyorsa, insanlarımızı sahipsiz, kimsesiz bırakıyorsa, ve üstüne üstlük, mesuliyet almaktan da kaçıyorsa; ortalıkta, “ben ülke yönetiyorum” diye gezemez. Kardeşim, siz bostan korkuluğu musunuz? Fakirliği, muhtaçlığı, açlığı bitiremeyecekseniz, neden o makamları işgal ediyorsunuz? O koltuklarda; Sarayda sefa sürüp, şaşalı yemekler yemek, özel uçakla, maça gidip gelmek için mi oturuyorsunuz?
SENDEN HESAP SORACAĞIM ERDOĞAN: Sayın Erdoğan; her sıkıştığında, “Bu bahis siyasetin konusu değildir” diyerek, işin içinden sıyrılamazsın. Sana nazaran neyin siyasetin konusu olup olmadığı, beni zerre ilgilendirmiyor. Engin birikiminin ve derin fikirlerinin cefasını, esasen milletçe yıllardır çekiyoruz. Beni, Eskişehir’deki Işık Elif ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım. Beni, Van’daki Muharrem ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım. Beni, Adana’daki Emine ilgilendiriyor, ve onun için senden hesap soracağım. Sen bu memlekette varlık içinde yaşarken, kestane ballarıyla, manda yoğurtlarıyla, Medine hurmalarıyla, sefa sürerken, yokluktan, yoksulluktan ölen, açlığa mahkûm ettiğin çocuklarımız için, senden hesap soracağım. Bu kürsüden tekraren gündeme getirmeme karşın, rüzgargülü projemizi, devreye almak yerine, utanmadan yasaklattığın için, senden hesap soracağım. Bunlar daha düzgün günlerin.
SOSYOPAT BİR İDARE ANLAYIŞIYLA, KARŞI KARŞIYAYIZ: Türkiye, artık patolojik semptomlar gösteren, tehlikeli bir zihniyet tarafından yönetiliyor. Maalesef, empati, vicdan, sorumluluk şuuru üzere, insani kavramlarla bağını büsbütün koparmış, sosyopat bir idare anlayışıyla, karşı karşıyayız. Bu bir gerçek. Hakikaten bu gerçeği, iktidar mensuplarının her hareketinde, her cümlesinde, her sözünde, telaş verici bir sıklıkla görüyoruz.
HAYIRDIR SAYIN BAKAN, SADAKA MI DAĞITIYORSUNUZ?: Beceriksizleriyle fakirleştirdikleri; minimum ücretlimizin, memurumuzun, emeklimizin maaşlarına, yapmak zorunda olukları, düzenlemede bile, bu gerçeğe şahit oluyoruz. Biliyorsunuz, son olarak, Türkiye’nin en yakıcı problemlerinden biri olan, EYT’li kardeşlerimizin durumuna ait, sorulan bir soruya, “EYT mi?” diye karşılık veren, Nebati Bakan, birbirinden ciddiyetsiz açıklamalarına, geçtiğimiz günlerde, bir yenisini daha ekledi. Çıktı, hiç utanmadan, zerre sıkılmadan, bu milletin gözünün içine baka baka; “Asgari ücretliye de, memura da, emekliye de, ne verilse haklarıdır. Dar gelirliye, yoksul fukaraya vermek, rahmet getirir.” dedi. Yanlış duymadınız. Motamot bu türlü dedi. Bu ne cürettir. Bu ne utanmazlıktır. Bu ne saygısızlıktır. Hayırdır Sayın Bakan, sadaka mı dağıtıyorsunuz? Lütufta mı bulunuyorsunuz? Kendinize gelin! Siz babanızın değil, milletin hazinesinin başında duruyorsunuz. Aile şirketinizde, toplumsal sorumluluk projesi yürütmüyorsunuz; devlet yönetiyorsunuz, devlet. Yandaşlarınıza peşkeş çektiğiniz, Bay Kriz’e feda ettiğiniz, ve batmaya mahkûm ettiğiniz o hazinede; kaç yetimin hakkı var, biliyor musunuz? Paramızı pul ettiniz, yetmedi. Gücümüzü hiç ettiniz, yetmedi.
SİZİN AYAĞINIZI BASTIĞINIZ HİÇBİR YERDE RAHMET OLMAZ: Prestijimizi ağızlara sakız ettiniz, yeniden yetmedi. Artık de, milletimizle dalga mı geçmeye başladınız? Eğe0r fındık kadar aklınız, incir çekirdeği kadar vicdanınız varsa; söylediklerime, güzel kulak verin. Bu ülke sahipsiz değildir. Bu ülkenin sahibi, aziz ve cefakâr Türk milletidir. O yüzden haddinizi bilin. Cıvık cıvık açıklamalar yapıp, bu milletin haysiyetiyle oynamayın, vatandaşın sabrını da, giderayak, daha fazla zorlamayın. Ancak, madem hazineye rahmet gelsin istiyorsunuz; o vakit size bu kürsüden hatırlatmak istiyorum: Palavranın olduğu yerde, rahmet olmaz. Hırsızlığın olduğu yerde, rahmet olmaz. Haksızlığın olduğu yerde, rahmet olmaz. Yolsuzluğun olduğu yerde, rahmet olmaz. Ahlaksızlığın olduğu yerde, rahmet olmaz. Altı yaşındaki çocukların evlendirildiği yerde, rahmet olmaz. Ez cümle; sizin ayağınızı bastığınız hiçbir yerde rahmet olmaz. Zira, milletimizin ütüldüğü kumar masalarında, rahmet bulunmaz.
HEZİMETİ HAZMEDEMEMİŞLER: Hatırlayın, 31 Mart İstanbul seçimlerini, düzmece palavralarla iptal ettiler. Sandıkların güvenliğinden kendileri sorumluyken, muhalefeti, hile yapmakla suçladılar. Üzerinden, 3 buçuk sene geçti. Tek bir kişi bile yargılanmadı. Kuyruklu palavralarını destekleyecek, tek bir kanıt bile bulanamadı. Fakat, siyasi tarihimize, bu kara lekeyi sürenler, utanmadılar. Milletimizden, bir özür bile dilemediler. Pekala sonuçta ne oldu? Millet iradesi yok sayıp, demokrasiye indirmeye çalıştıkları, darbenin karşılığında, İstanbul’u bir kez değil, tam iki sefer kaybettiler. Muhakkak ki, hâlâ daha akıllanmamışlar. Hâlâ daha, hezimeti hazmedememişler. Hâlâ daha, millet iradesini kabullenememişler. Hâlâ daha, demokrasiyi içselleştirememişler. Ve bu sefer de, Türkiye’yi kaybedecekler.
SEÇİMLE ALAMAYACAKLARI İSTANBUL’U YARGI YOLUYLA ALMAK İÇİN REZİLLİĞİN PEŞİNE DÜŞTÜLER: Geçtiğimiz Çarşamba günü, İstanbul Büyükşehir Belediye Liderimiz, Ekrem İmamoğlu hakkında verilen, mahpus ve siyasi yasak kararıyla; AK Parti iktidarının; millet iradesini bastırmaya çalışan, bir vesayet rejimi olduğu, bir kere daha, gözler önüne serildi. Yargıyı, demokrasiye karşı, bir sopa olarak kullanan, 28 Şubat zihniyetinin, günümüzdeki temsilcisi olduğu, bir defa daha açığa çıktı. Seçimle alamadıkları İstanbul’u, hatta düzelteyim, seçimle alamayacakları İstanbul’u, yargı yoluyla almak için, yeniden bir rezilliğin, peşine düştüler.
DEMOKRASİYE VURULMUŞ BİR DARBEDİR: Bayanlara “sürtük” demenin, hata sayılmadığı bu ülkede, İçişleri Bakanı’nın “ahmak” kelamını iade etmek, hata sayıldı. Belediye Başkanı’na “ahmak” demek yasal; lakin ahmak kelamını iade etmek, hata sayıldı. Aslında, Haziran ayında görülen davada, yargı kararını vermişti. Kararın açıklanmasına, iki gün kala, davanın hakimi değişti. Yani, seçimleri iptal ettikleri üzere, hakimi de iptal ettiler. Sonra da, bu saçmalığa ceza verecek bir hakim bulmak için, tüm Türkiye’yi taradılar. Ve sonunda, Ak Parti teşkilatıyla, uzunluk boy fotoğrafları olan bir hakimi, davanın başına atadılar. Sonuç? Sonuç ortada. Planlı ve programlı bir halde, siparişle çıkartılan, absürt bir ceza kararı. Bakın, altını çizerek söylüyorum: Bu karar, Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gündemidir. Bu karar, millet iradesine yapılmış, vesayetçi bir müdahaledir. Bu karar, Türk demokrasisine vurulmuş bir darbedir.
MİLLETİMİZE MARABA MUAMELESİ YAPTILAR: İktidar mensupları, sandıkla kaybettikleri İstanbul’u, yargı gücünü, berbata kullanarak geri alma peşindeler. Yıllarca, bedavadan seçim kazanmanın, şımarıklığını yaşadılar. Yıllarca, milletimize, maraba muamelesi yaptılar. Lakin, 2023 seçimleri yaklaştıkça; kaybedeceklerini, artık anlamaya başladılar. Milletin gözünden düştüklerini, fark etmeye, milletin vereceği karardan, korkmaya başladılar. Milletin gözünden, neden düştüler biliyor musunuz? Zira milletimiz, AK Parti’ye mecbur olmadığını gördü. İstanbul’da gördü, Ankara’da gördü. Adana’da, Antalya’da, Hatay’da gördü. Millet İttifakı’nın kazandığı, birçok kentte, bu gerçeği, tüm çıplaklığıyla gördü. Kendisine, hak ettiği üzere hizmet eden, belediye liderlerimizi gördükçe; İktidarın tek kaygısının, kendi sefası olduğunu anladı. Mesela, pandemi periyodunda; iktidarın yapamadığı toplumsal yardımı, İstanbul’da, Ankara’da ve daha birçok büyükşehrimizde, ortaya koyan, Millet İttifakı belediyelerini gördükçe, AK Parti’nin vasatlığını gördü.
Her türlü engellemeye, mobinge, iftiraya ve tuzağa karşın, Ekrem Lider da, Mansur Lider da, öteki belediye liderlerimiz da, harika gayret gösterdiler. Onların bu gayretleri, Millet İttifakı’na olan itimadı artırdı. Onların başarısı, iktidarın palavralarını çökertti. Onların çalışmaları, kaygı senaryolarını boşa çıkarttı. Muhalefetin güçlenmesinde, Millet İttifakı’nın belediye liderlerinin katkıları, yok sayılamaz. İşte bu yüzden de, onlardan çok korkuyorlar. Milletimizin onlara olan sevgisini kıskanıyorlar. Onların önünü kesmek için, her türlü rezilliği de yapıyorlar.
20 SENE EVVEL NASIL ERDOĞAN’IN YANINA KOŞTUYSAM…: İşte tam da bu nedenle, onlara uzanan elleri kırmak, değişime inanan herkesin, boynunun borcudur. Ben de, 14 Aralık’ta, bu borcun gereğini yapmak için, yola çıktım. İstanbullunun iradesine, vurulmaya çalışılan darbeye karşı, tıpkı 2019’daki üzere, Ekrem kardeşimizle, omuz omuza durmaya gittim. Bundan yirmi sene evvel, yaşadığı haksızlık karşısında, nasıl Sayın Erdoğan’ın yanına koştuysam, bu sefer de, Ekrem kardeşimin yanına koştum. Bundan 20 sene evvel, nasıl Emine Hanım’ın yanına koştuysam, bu sefer da, Dilek kızımın yanına koştum. Linç edilmeye çalışıldığında, nasıl Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanına koştuysam, bu kere da, Ekrem İmamoğlu’nun yanına koştum.
BİZ DÜN NEREDEYSEK, BUGÜN DE ORADAYIZ: Bugüne kadar, meydanı boş bulmanın şımarıklığı ile, her istediklerini yaptılar. Bugün de, hizmetleriyle milletin kalbini kazanan bir belediye liderimizi, hukuksuzluk yoluyla diskalifiye etmeye çalıştılar. Dün kendilerine yapılanları, bugün Ekrem Başkan’a yapmaya kalktılar. Ancak artık bu meydanın boş olmadığını, Saraçhane’de gördüler. Bugün, gayeleri Ekrem Başkan’dı. Bu yüzden, UYGUN Parti olarak biz de, amasız, fakatsız onun yanındaydık. Bir saniye düşünmedik, bir dakika gecikmedik, haberi alır almaz yola çıktık. Demokrasimizin, sahipsiz olmadığını hatırlatmak için, İstanbulluların iradesinin, çiğnenemeyeceğini haykırmak için, kaybetme dehşetinden gözü dönenlere karşı, dimdik durmak için, Saraçhane’deydik. Biz dün neredeysek, bugün de oradayız. Kim ne derse desin, yarın da, birebir yerde olmaya devam edeceğiz. Şayet bu baş, yarın da maksadına, Mansur Başkan’ı koyarsa; bu sefer de, bir saniye düşünmeden, bir dakika gecikmeden, onun yanında dimdik dururuz. Bugün nasıl ki; “Saray sizinse, Saraçhane bizimdir!” dediysek; gerekirse; “Beştepe sizinse, Ankara bizimdir!” demeyi de, çok uygun biliriz. Muhakkak ki bu duruşumuz, birilerinin çok zoruna gidiyor. Güya talimatı kendileri vermemiş üzere, komplo teorileri üretiyorlar. Yargı operasyonları yetmezmiş üzere, artık de, algı operasyonları yapıyorlar. Kendi beceriksizliklerini gizlemek için, bize çamur atıyorlar.
ERDOĞAN’A HARBİDEN ACIYORUM, BU AHMAKLAR SÜRÜSÜNÜ NASIL TOPLADI?: Sayın Erdoğan’a harbiden çok acıyorum. Bu kadar ahmaklar sürüsünü yanına nasıl topladı. Silsile halinde… Sayın Erdoğan diyor ki ‘Yargı yanlışsız bir iş yaptı’ Bakanımsı troller, milletvekilimsi troller, akademisyenimsi troller ve gazetecimsi troller ‘Hayır, operasyonu Meral Akşener’ yaptı. Sen neymişsin be Meral Akşener. Aramışım taramışım hakim değiştirmişim, harika! Sonra mahpus cezası verdirmişim, sonrası hiç… Erdoğan’ın her şeyi kendim yapayım diye bütün sistemin içine tükürüldü, geldiğimiz noktada bir kamyon dolusu ahmağın elinde oyuncak bir Erdoğan’la karşı karşıyayız. Harbiden çok acıklı. İnsan cumhurbaşkanını takip eder. Oh olsun biz yaptık der o mertliği gösterir. Sayın Erdoğan bunu söylüyor. Başkaları diyor ki ‘Hayır Meral Akşener yaptı’ öbür birtakım ahmaklar da buna inandı, ha ha ha… Birileri rol yaptı, birileri inandı.
SAYIN ERDOĞAN KORKUYORSUN: Gerçeklerin, kesinlikle ortaya çıkmak üzere, çok hoş bir huyu vardır. Buradan, kendisine hatırlatmak istiyorum: Kendi kederine düşen sensin, Sayın Erdoğan. Korkuyorsun. Hem de, o kadar çok korkuyorsun ki; vaktinde sana yapılanın, kendi yaşadığın haksızlığın, önüne koyulan siyasi mahzurun, bir benzerini yapacak kadar, yaptıracak kadar, aciz durumdasın. Hatta, Ekrem Başkan’a çektiğin operasyonu savunmak için, 20 sene evvel okuduğun şiirin, hata olduğunu söyleyecek kadar, paniklemiş haldesin. Fakat, sen hiç merak etme sen ne kadar korkaksan, biz de o kadar kararlıyız. Zira biz hamasetimizi, milletimizden alıyoruz. Ve biliyoruz ki, güzellerin görünmez orduları vardır. Bu yüzden milletin iradesine, yürekle sahip çıkacağız. Milletin, sandıkla emanet ettiği iradeyi, ucuz numaralara, kurban ettirmeyeceğiz. Siz çökmeye alışmışsınız. Lakin biz buradayken; İstanbul’a çökmenize, asla müsaade etmeyeceğiz.
2023’TE MİLLETİMİZLE TARİH YAZACAĞIZ: Karşımıza diktikleri her türlü pürüzü, birer birer aşacağız ve 2023’te milletimizle birlikte, o denli bir tarih yazacağız ki; 1923’te kavuştuğumuz, bayram havası, memleketimize, tekrar yayılacak. 2023’te sandık geldiğinde, o denli bir kazanacağız ki 1950’deki, Demokrat Parti’nin seçim zaferinin memnunluğu, tekrar yaşanacak. 2023’te, sandıklar açıldığında, o denli bir başaracağız ki 27 Mayıs 1960’da, millet iradesine ket vuranlara karşı 1965’te iktidara gelen, merhum Süleyman Demirel’in gür sesi, tekrar duyulacak. 2023’te, o denli bir iktidara geleceğiz ki, 12 Mart 1971 muhtırasıyla, demokrasi ile bağımızı, kesmek isteyenlere karşı, milletimizin karşılığı daha yeterli anlaşılacak. 1973 seçimlerinde merhum Ecevit’le, merhum Erbakan’ın, sandığa yansıyan gücü, yine hatırlanacak.
MASKELİ BALOLARI DAĞITMA, KUMAR MASALARINI DEVİRME VAKTİ: 2023 seçimlerinde, milletimiz o denli bir ders verecek ki; 1980’de, demokrasiyi askıya alan darbecilerin, bugünkü ruh ikizleri, birebir, 1983’te merhum Özal’ın, tek başına iktidara geldiği gün olduğu üzere, yine üzülecek. Onlar üzülecek lakin, 85 milyon, artık daima birlikte sevinecek. Daima birlikte gülecek. Daima birlikte konuşacak. Daima birlikte kazanacak. Türkiye’nin, âlâ ve yiğit evlatları işte bu yüzden bugün vakit, ümitsizlik vakti değildir. Vakit artık, uğraş etme vaktidir. Milletimize yaşatılan haksızlıkların, hesabını sorma vaktidir. Sahipsiz bırakılanlara, sahip çıkma vaktidir. Tüm ucuz siyasi oyunları, bozma vaktidir. Maskeli baloları dağıtma, kumar masalarını devirme vaktidir. Dahili ve harici bedhahlara karşı, dimdik durma vaktidir. Millet iradesinin, kutlu sancağını, mavi göklere kaldırma vaktidir. Mağlubiyet yenilgi büyüyen zaferlerden, bizatihi zaferlere geçme vaktidir. Sandıkları patlatıp, güçlü, varlıklı ve keyifli Türkiye’yi inşa etme vaktidir. Sandık ufukta belirdi. Vakit, iktidar vaktidir. Emin olun, çok az kaldı.” (HABER MERKEZİ)