ÂLÂ Parti Genel Lideri Meral Akşener, partisinin küme toplantısında konuşuyor.
Akşener’in gündeme ait konuşmasından kıymetli başlıklar şöyle:
“Altı siyasi parti olarak, geniş bir mutabakat tabanında hazırladığımız, Anayasa Değişikliği teklifimizi, milletimizle paylaştık. Kurucu kıymetlerimize sadık kalarak, meclisi güçlü, yargıyı bağımsız, yürütmeyi de istikrarlı hale getirmek için, ortaya koyduğumuz bu kıymetli çalışma; ülkemizin kalkınması ve demokratikleşmesi yolunda, atacağımız adımları tariflerken; tıpkı vakitte, istibdata karşı, hürriyetin sesini savunuyor. Tabi biz, bu teklifimizle; kuvvetler ayrılığının tesisi, Partili Cumhurbaşkanı periyodunun sonu, meclisin aktif kontrolü deyince; iktidardakileri, çabucak bir rahatsızlık alıverdi.
RAHATSIZ OLDULAR: Akademik özerkliğin, yargıçlara coğrafik garantinin geldiğini görünce, rahatsız oldular. Temel hak ve hürriyetlerin, tüm devlet organlarını, bağlayıcı hale getirildiğini, insan onurunun, anayasal tertibin temeli olarak düzenlendiğini, hürriyeti sınırlamanın, istisna olduğunu görünce huzursuz oldular. Sıhhat hakkının, etraf hakkının ve elbette hayvan haklarının, birinci kere, anayasal teminat altına alınmasının önerildiğini görünce mutsuz oldular. Yurt dışında yaşayan Türklerin, hak ve menfaatlerini müdafaanın, devletin bir vazifesi olarak benimsendiğini, ve mecliste, yurt dışındaki vatandaşlarımızın da, temsil edilmesi için, 15 milletvekili ayrıldığını görünce paniğe kapıldılar.
BUNLAR DAHA GÜZEL GÜNLERİ: Elbette bu durumu yadırgamıyoruz. Sayın Erdoğan’ın dediği üzere: “Bunlar daha yeterli günleri…” Zira, daha yeni başlıyoruz. Bu arkadaşlara, daha çok, panik atakları yaşatacağız. Durmadan, dinlenmeden, yorulmadan çalışmaya ve saraydaki sefaya alışanların rahatını, her adımımızla bozmaya, itinayla devam edeceğiz. Hiç kusura bakmasınlar. Bu teklifimiz, GÜZEL Parti olarak, Büyük Türk Milleti’ne verdiğimiz kelamın, bir kere daha, gür bir sesle tekrarıdır. İstibdatın bitişine az kaldı! Hürriyete az kaldı! Güçlü, varlıklı ve memnun bir Türkiye’ye, çok az kaldı. Kimse merak etmesin.
LİYAKATSİZLİĞİN VE KEYFİLİĞİN BİR ÖRNEĞİ BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE YAŞANIYOR: Artık, ülkemizin her yanını saran, adaletsizliğin, liyakatsizliğin ve keyfiliğin, bir öteki örneği de, maalesef, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanıyor. Ülkemizin, en kıymetli kurumlarından biri olan, Boğaziçi Üniversitesi’nin bütün esaslı gelenekleri ve nitelikli eğitim kalitesi, yerle bir edilmek isteniyor. Üniversitemiz, zincirleme biçimde; hoyratça bir siyasi kadrolaşmaya, liyakatsiz atamalara, sarayı aratmayan, ucube bir idare anlayışına sahne oluyor.
4 Mart 2022’de üniversiteyle hiçbir ilgisi olmayan, üç akademisyen, doruktan indirme prosedürüyle, ortalarında, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin de bulunduğu, üç fakülteye, dekan olarak atandı. Bu şahıslar, akademisyen bile olmadıkları üniversitede, dekan sıfatıyla, idare konseylerine girdiler. Öğrenciler ve akademisyenler aleyhinde, yüzlerce soruşturmaya katıldılar. Üniversitedeki işleyişi, hiç bilmedikleri için, adapsız, hukuksuz, kararlar aldılar. Bu kararların tamamı da öğrenciler ve akademisyenler tarafından, yargıya taşındı. Pekala bu kararlar neydi biliyor musunuz? Mesela; geçtiğimiz ekim ayında; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde, İşletme Bölümü‘nün, seçilmiş lideri, ceza verilerek vazifesinden alınıyor. Zirveden inme dekan da, onun yerine, kendisini, kısım lideri olarak atıyor. Evet yanlış duymadınız, kendisini atıyor. Bu dekan, Türkiye’nin, en yüksek puanlı işletme kısmına, kendi alanı olmamasına karşın, hukuksuz bir formda, vekaleten kısım başkanlığı yapıyor.
Rezalet, maalesef burada da bitmiyor. Bu Kasım ayında, İktisat Kısım lideri da, birebir halde misyondan alınıyor. İktisat Bölümü‘nde idari açıdan, hayli deneyimli akademisyenler olmasına karşın, birebir dekan tekrar, büsbütün yöntemsiz ve hukuksuz bir biçimde, kendisini buraya da atıyor. Böylelikle Türkiye’nin, en yüksek puanlı iktisat kısmına, iktisatla alakası olmayan bir dekan, adeta, ‘ben aslında ekonomistim’ diyerek, saray sakinlerinden alıştığımız, buram buram cehalet kokan bir özgüvenle vekaleten kısım başkanlığı yapıyor. Bu sayede; İçerisinde 3 kısım olan, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi‘nin, 2 kısmına, bu her hususun uzmanı dekan arkadaş, vekaleten başkanlık yapıyor. Artık hepiniz, bu “Erdoğanımsı” dekanın, kendi alanı nedir diye, merak ediyorsunuz değil mi? İşte o da, 3’üncü kısımda saklı… Bu arkadaşın alanı, Siyaset Bilimi ve Milletlerarası İlişkilermiş… Lakin ne hikmetse, kendi alanına bir türlü lider atamıyor. Pekala neden biliyor musunuz? Zira, bu dekan arkadaş, kendisini, Siyaset Bilimi ve Milletlerarası Alakalar kısmına, akademisyen olarak atatmak için uğraşıyor. Bu yüzden de, herhalde göze batmamak için, bu kısma, vekaleten başkanlık yapmıyor. Zira temel gayesi, asaleten lider olmak…
Hatta, bunun için çalışmalara da, Ağustos ayında başlıyor. Kısmın ve fakültenin, hiçbir talebi olmamasına karşın, takım kullanma müsaade talebi için, YÖK’e gidiyor. YÖK de, her zamanki ciddiyetsizliğiyle, Fakülte İdare Şurası ile, kısmın onayı olmamasına, ve yapılan tüm itirazlara karşın, dekanın talebini onaylayıp, 27 Ekim 2022’de, takım ilanı çıkıyor. Üstelik ilanda, doktora tezinin başlığına kadar, tüm şartlar da, bu arkadaşın, akademik geçmişiyle yakından örtüşüyor… Yaa, bakın siz şu tesadüfe…
İşte tüm bu rezillik, Boğaziçi Üniversitesi’nin, ne kadar gaye alındığını, ferdî çıkarlar ve rant arayışları için, ne derece tahrip edildiğini çok net bir formda, ortaya koyuyor. Bu durum; ülkemizdeki, her gelir kümesinden, en parlak çocuklarımızın, alınlarının teriyle girip, kamu kaynaklarıyla, dünya standardında eğitim aldıkları, saygın bir üniversitemizin; liyakatsizlikle, kayırmacılıkla ve keyfilikle, düşürüldüğü durumun özetidir.
Boğaziçi Üniversitesi’ni esir alan, bu örnek; ülkemizdeki, en büyük meselelerimizden biri olan; doruktan inme ve liyakatsiz atamaların, ahbap çavuş ilgisiyle, yürütülen işlerin, ortak akıl ve demokrasiden uzak, idare anlayışının, ibretlik bir iz düşümüdür. Bu vesileyle; bu arkadaşa, işgal ettiği dekanlık ile başkanlıklara, çok alışmamasını tavsiye ediyor; içinde bulunduğumuz periyotta, keser ve sapın süratle döndüğünü ve hesap gününün, artık çok yakın olduğunu, hatırlatmak istiyorum. Ayrıyeten; iki yılı aşkın müddettir, maruz kaldıkları hukuksuzluk karşısında, hakkını arayan, her gün, nöbetler tutarak, bu ahlaksızlığa itiraz eden, demokratik, özerk ve özgür bir üniversite hayalinden vazgeçmeyen, Boğaziçi Üniversite’mizin tüm akademisyenlerine ve öğrencilerine, her vakit yanlarında olduğumuzu, bir defa da söylemek istiyorum. Siz hiç merak etmeyin; Yaşadığınız bu kabus bitecek! Türkiye, özgürleşecek! Türkiye, gelişecek! Türkiye, güzelleşecek! Türkiye, zenginleşecek! Ve Türkiye iyileşecek! Üstelik buna mani olmaya, hiç kimsenin gücü yetmeyecek.
Bay Kriz ve iktisat idaresinin, akıl ve bilime düşman davranışları, artık tüm dünyada, devlet idaresinde, liyakatsizlik ve beceriksizlik dendiğinde, neredeyse literatüre girecek, bir hadise haline geldi. Bu durumun, son örneği olarak, geçtiğimiz hafta, Merkez Bankası, siyaset faizini, yüzde 9’a indirdi. Böylelikle faiz, tek haneli sayıya indi.Sayın Erdoğan da, nihayet muradına erdi. Pekala ülkemizde ne değişti? Hiçbir şey… Ne kur oynadı, ne de faizlerde, bir değişiklik oldu. Yani bu vesileyle, bir defa daha görmüş olduk ki, Merkez Bankası’nın siyaset faizinin, düşük olması, bir tek, Sayın Erdoğan’ı memnun etmeye yarıyor. Zira iktisatta, rastgele bir sinyal tesiri yok. Münasebetiyle artık, siyaset faizine de, ‘Erdoğan faizi’ diyebiliriz.
Nitekim; Sayın Erdoğan, her ne kadar, faize karşı zafer kazanmış üzere, nutuklar atsa da; milletimizin yaşadığı gerçekler, maalesef değişmiyor. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ palavrasına, artık kimse inanmıyor. Zira, çarşıdaki, pazardaki pahalılık, vatandaşlarımızın, canını yakmaya, motamot devam ediyor. Mutfaklardaki yangın, büyüyerek devam ediyor. Memur, esnaf, emekli, minimum fiyatlı, enflasyon canavarının altında, ezilmeye devam ediyor. Fakat Bay Kriz’e nazaran, artık sıra enflasyondaymış… Aklınca faizi halletti ya, artık sıra enflasyona gelmiş… Biliyorsunuz, en son, ‘Merak etmeyin, o da inecek’ dedi. Tabi, bu aslında, olumlu bir gelişme… Zira, hatırlasınız kendisi, uzun bir mühlet, enflasyonun varlığını bile kabullenememişti. Sonrasında; ‘enflasyon demesek, hayat değerliği desek…’ diyerek, işi düzgünce lakaytlığa vurmuştu. Ve bu yılın başından beri de enflasyon için, düşüş tarihi vermeye çalışıyor. Mart‘ta düşecek dedi, olmadı. Nisan’da düşecek dedi, olmadı. Mayıs’ta düşecek dedi, tekrar olmadı. Artık artık, tarih de veremiyor.‘3 vakte kadar’ edebiyatıyla, mevzuyu geçiştirmeye çalışıyor.
Yalnız, Sayın Erdoğan’ın, kahve fallarına endekslediği, enflasyonu düşürme masalında, Tayyip Bey’i Üzmeyen İstatistik Kurumu, TÜİK’in katkılarını da saymazsak olmaz. Bu süreçte, onlar da, çok çektiler. Tayyip Bey’i memnun etme yolunda, çok lider eskittiler. Sayın Erdoğan’ın istediği sayısı, söylemeyen liderler, sonbaharda düşen yapraklar üzere, birer birer döküldüler. Adaya, teker teker veda ettiler… Ve en sonunda, TÜİK de devayı, her şeyi gizlemekte buldu. Mayıs 2022’den beri, detaylı data açıklamayı durdurdu. Artık de, hummalı bir biçimde, baz tesiriyle, hesap oyunlarıyla, milletimize, enflasyon düştü masalları anlatmaya hazırlanıyorlar. Lakin yemezler! Milletimiz artık, son derece açık ve net bir formda görüyor ki; bu iktidar artık, ülkemizi yönetemiyor.
Memleketimizi içine sürükledikleri yangın, artık kürsü nutuklarıyla gizlenemiyor. Makyajlı sayılarla kapanamıyor. Süslü palavralarla örtülemeyecek kadar, açık bir formda, sokaklarda, marketlerde, pazarlarda görülüyor. Milletimiz artık, markete gitmek bile istemiyor. Neden biliyor musunuz? Zira, parasının yetip yetmeyeceğini bilemiyor. Zira, kasada mahcup olmaktan çekiniyor. Zira, aldığı eserleri, iade etmek zorunda kalmaktan korkuyor. Fakat biz bu gerçekleri lisana getirdikçe, iktidar bize; ‘Abartıyorsunuz’ diyor. ‘Yaygaracılık yapıyorsunuz’ diyor. ‘Yalan söylüyorsunuz’ diyor. O yüzden gelin, artık daima bir arada, enflasyon sepetindeki besin eserlerinin, son 1 yıldaki, fiyat artışlarını inceleyelim. Üstelik o denli, her marketin değil, muhteşem indirimli, üç harfli marketlerin fiyatları üzerinden gidelim.
Mesela; her meskenin vazgeçilmezi sütün, 1 litresinin fiyatı; 2021 yılının, Kasım ayında, 7,13 lirayken, 2022 yılının, Kasım ayında, 15 buçuk liraya çıkmış. Yani, 1 yıllık artış oranı, yüzde 117,4. Mesela; 1 kiloluk beyaz peynirin fiyatı; 2021 yılının, Kasım ayında, 32,89 lirayken, 2022 yılının, Kasım ayında, 85,80 liraya çıkmış. Yani, 1 yıllık artış oranı, yüzde 160,9. Mesela; 1 kilo yoğurdun fiyatı; 8,74 lirayken, 17,98 liraya çıkmış. Yani, 1 yıllık artış, yüzde 105,6. Mesela; 1 kilo patlıcan; 7,12 lirayken, 18,90 liraya çıkmış. Yani, 1 yıllık artış, yüzde 165,6. Mesela; 1 kilo domates; 7,36 lirayken, 19,90 liraya çıkmış. Yani, 1 yılda, yüzde 170,3 artmış. Mesela; 1 kilo salatalık; 5,46 lirayken, 11,90 liraya çıkmış. Yani 1 yılda, yüzde 118,1 artmış Mesela; 1 kilo limon; 4,39 lirayken, 13,90 liraya çıkmış. Yani 1 yılda, yüzde 216,8 artmış. Mesela; 1 kilo elma; Geçen sene 5,38 lirayken, bu sene, 14,90 lira olmuş. Yani 1 yılda, yüzde 177 zamlanmış. Mesela; 1 kilo pirincin fiyatı; 13,04 lirayken, bir senede, 27,50 liraya çıkmış. Yani, yüzde 110,9 artmış. Mesela; 1 kiloluk toz şekerin, fiyatı; 2021 yılının, Kasım ayında, 6,91 lirayken, 2022 yılının, Kasım ayında, 24 liraya çıkmış. Yani, 1 yıllık artış oranı, yüzde 247,4. Evet, yanlış duymadınız, yüzde 247,4. Lakin, tüm bu sayıların karşısında, TÜİK’e nazaran şeker, sadece, yüzde 153 artmış.” (HABER MERKEZİ)