Birgün gazetesi müellifi Yaşar Aydın, “AKP’de ne oluyor?” başlıklı yazısında, iktidar partisinde Cemil Çiçek, Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç üzere ‘beklenen’ isimlerin yakınmalarıyla başlayan, AKP Merkez Karar ve İdare Konseyi üyesi Şamil Tayyar, Yeni Akit muharriri Abdurrahman Dilipak’ın ‘dost uyarılarıyla’ devam eden süreci kıymetlendirdi.
Bir yıl öncesine kadar AKP içindeki kliklerin Soylu, Albayrak ve gelenekselciler üzere bir çırpıda özetlenebileceğini belirten Aydın, şunları kaydetti:
“Ama artık kim kimdir, kimin kiminle ortası düzgün, hangi cemaatin teklifiyle vazifeye geldi, bilene aşk olsun. Düne kadar birbirlerini yolda görseler selam vermeyen birtakım isimler kuliste kol kola gezer oldu. ‘Ayrılmaz’ dediklerimiz de medya üzerinden tehditler savurmaya başladı.
Bunun tek bir açıklaması var, o da mağlubiyet korkusu partide tüm istikrarları altüst etmiş durumda. Seçim süreci değil seçim sonrası durumlar için harekete geçilmiş durumda.
‘ERDOĞAN BEKLENİYOR’
İlk fırsatta Erdoğan sıkıntıya el atacaktır. 2023 seçimlerinin değeri, birlik beraberlik vurgusu ile birlikte baltalar kısa bir devir için bir sefer daha toprağa gömülebilir. Ancak bu çok uzun sürmeyecektir. Zira her bıçak daha derine saplanıyor ve kanamayı durdurmak eskisi üzere kolay olmuyor.
Yeni Şafak AKP’nin kıymetli bir ismini, Başakşehir ve İBB eski Belediye Lideri Mevlüt Uysal’ı yolsuzlukla suçladı. Hem de geçmiş periyoda dair değil. Bugün, şu anda, AKP iktidarı devrinde ihale yolsuzluklarının yapıldığı söyleniyor. Yalnızca eski bir belediye lideri olsa üzerinde çok fazla durmaya değmezdi. Lakin daha Başakşehir’den bu yana Erdoğan ve ailesi ile çok yakın münasebeti olan bir isimden bahsediyoruz.
Erdoğan’ın ‘Kendim üzere güvenirim’ dediği, Uysal’ın da ‘Saldırı bana değil Erdoğan’a’ diyecek kadar emin olunan bir alaka var ortalarında. Yeni Şafak tarafından yapılan ve özel bir manası olan ‘haber’in ardı gelmedi. İletinin yerine gittiği anlaşılıyor.
Arkasından Metin Külünk’ün toplumsal medya paylaşımları geldi. 20 yıllık muhalif edasıyla yazılanlar üzerine ne partiden ne de Saray’dan tek bir cümle geldi. Külünk ki bir manada AKP’nin silahşörü, kara kutusudur, o bile bunları söylüyor ve kimse tek laf etmiyorsa durum hakikaten iddiamızdan daha da makus olabilir. Anlaşılan o ki herkes Erdoğan’ın birlik konuşmasından sonra yapacağı hamleyi bekliyor. O konuşma, konumları netleştirecek.
Bu gelişmeler aklımızın bir kenarında dursun. Buradan Cübbeli Ahmet’in ‘İç savaş’ çıkışına geçelim. Vakit zaman emsal çıkışlar yapsa da Diyanet’i amaca alan kelamları atlanılır cinsten değil: ‘Diyanet’i uyarıyoruz; hangi ırktan ve milletten olursa olsun şayet mescitlerde bu adamlara konuşma müsaadesi verirseniz, selefiliğe, vehhabiliğe hizmet edip, iç savaşı körüklemiş olacaksınız.’
İlk bakışta Cübbeli Ahmet’in bu çıkışı AKP içinde yaşananlarla çok ilgisi yokmuş üzere algılansa da yandaş medyanın yaklaşımı, parti içinde yarattığı tartışma, kimi belediyelerin dahil olması ile birlikte birbirinden çok da bağımsız olmadığını söylemek mümkün. Cübbeli bugünün iktidarını kızdırmadan önümüzdeki periyot de ayakta kalmanın hesaplarını yapıyor. Açıkça yeni gelecek iktidara ve onun elinde tutacağı devlet aygıtına ‘Uzlaşmaya hazırım’ bildirisi veriyor. Bir tıp itirafçılık olarak da algılayabiliriz.
‘SEÇİMİN KADERİ’
20 yıldır iktidarın her tülü nimetinden faydalanan çok geniş bir katman oluştu. Farklı boyutları olan bir katman. ‘Nemalanan, haksız çıkar elde eden, misyonu berbata kullanan, iktidarda kalmak için hata işlemeyi göze alan’ diye liste uzayıp gidiyor. Artık tüm bu işleri yapanlar için imtihan vakti. Bu kısımların değerli kısmı artık muhtemel bir yenilgiyi piyasa tabiriyle ‘satın almış’ durumda. Bu durum seçimin mukadderatını belirleyecek gelişmelerden bir tanesi. Bunu yalnızca sandık boyutuyla değerlendirmemek gerekir. Seçime hangi şartlarda gidileceğinde biraz da AKP içinde yaşananların sonuçlarının da tesiri olacağını unutmamak gerekir. Durum ‘İktidarda kalmalıyız ve bunun için her şeyi yapalım’ diyen bölümlerin aleyhine işliyor üzere.
Özetle eleştirenler, itiraz edenler, yalnızca AKP’de yaşanan hengamenin tarafı değil. Onları tıpkı vakitte 20 yıl boyunca kazandıklarını koruma etme çabası içinde olan kesim olarak da tanımlamak lazım. Parti ve çeperinde yaşanan hengame temel olarak buraya dayanıyor.
İki somut sonucu olacak:
Birincisi AKP’nin kaynayan kazan manzarası pekişecek, ayrılıklar ve itirazlar artacak.
İkincisi ise iktidarın siyaset dışı hareket alanını daraltacak.
Tüm bunlar yaşanırken son kararı Erdoğan verecek. Son İran buluşması ve akabinde Zoha’da yaşananlar gösteriyor ki Ortadoğu’da Erdoğan’ın istediği sonucun çıkması mümkün değil. Dışarıdan ekmek yok. SADAT’ın içinde yaşananlar, Sezgin Baran Korkmaz, Peker’in varlığı, Külünk üzere isimlerin isyanı içeride de sahayı denetim etmekte çok zorlandığını gösteriyor.
Erdoğan iktidarı yıkılmaya gerçek gidiyor. Yalnızca parti değil bu süreçte oluşan tüm çıkar odaklarını da içine alan bir yıkılış süreci. O yüzden ihaneti ve gürültüsü bol bir yıkım olacak.”