Bugün, 15 Mayıs 1919’da İzmir Rıhtımı’nda Yunan’a birinci kurşunu sıkıp şehit edilen Hasan Tahsin Bey’le (Osman Nevres) toprağa düşüp onun pak kanıyla sulanan “bağımsızlık tohumu”nun 39 ay sonra uzunluk verdiği, Hasan Tahsin’in hayata döndüğü gün…
Bugün, bir düşman ordusu tarafından işgal edilince Kurtuluş Savaşı başlatan ve düşman ordusundan kurtulunca bu savaşı sona erdiren dünyanın tek kenti İzmir kadar sevinçli, yüz yıl öncenin İzmirlileri kadar memnunuz.
Bugün, yaşamak zorunda bırakıldığımız bütün aymazlıklara, ihmallere, karanlıklara rağmen geleceğe umutla bakıyoruz. Zira “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz beşerler vardır. Ben umudumu hiçbir vakit yitirmedim” diyen Mustafa Kemal’in askerleriyiz!
Bugün; 9 Eylül 1922’de Konak Meydanı’nda, Hükümet Konağı gönderine Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin kadar, 5. Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Altay kadar, Kuvayı Ulusala kahramanları kadar gururluyuz.
MUSTAFA KEMAL ÖZLEMİ
Bugün, 12 Eylül 1922 günü “Şu ‘efendi devlet’ rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz!” dediğinde “İngiltere hükümetinin tebaasını her yerde muhafaza hakkı vardır. Vatandaşlarımızın ve Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rumlarla Ermenilerin itimat içinde bulundurulmasını yalnızca rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz” diyen mağrur Amiral Brock’a “Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu üzere limanı boşaltacak güçtedir de… Donanmanızın en kısa müddette limanı terk etmesini istiyorum!” kelamlarıyla haddini bildiren, Amiral’in “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz” sorusuna da “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hâlâ yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size son sefer ihtar ediyorum!” karşılığını veren, birkaç saat sonra sessizce limandan ayrılan emperyalist donanmasını pencereden seyreden arkadaşlarını oturduğu koltuktan izledikten sonra akşam sofrada “Asıl savaşımız artık başlıyor, yapacak çok işimiz var” diyen Mustafa Kemal üzere bir devlet adamı hasretiyle doluyuz.
Mustafa Kemal’in bu antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı hali ile elde ettiği kazanımların pahasını çok âlâ bilen Türk ulusu; emperyalistler karşısında dizlerinin bağı çözülen, İngiltere kraliçesinden -hem de İstanbul Boğazı’na demirlemiş İngiliz savaş gemisi güvertesinde- “Diz Bağı Nişanı” almayı beceri sayan, ABD’de “Yahudi Yürek Madalyası” ile ödüllendirilmekle övünen, kâh beyzbol sopası kâh küstah mektuplarla tehdit edilmeyi ya da dakikalarca kapılarda bekletilmeyi içlerine sindirenlere çabucak her gün; “Atatürk üzere düşün, onun yolundan ayrılma!” demekte, meydanlarda, üniversitelerde, stadyumlarda, spor salonlarında ve yasaklanmamışını bulduklarında şenlik alanlarında İzmir’in dağlarında açan çiçekleri anımsatmakta, küstah emperyalistleri titretmenin Ege efelerinin, Demirci Akıncılarının, Gördesli Makbule’lerin olağan işlerinden olduğunu unutmamalarını istemektedir. Tıpkı türküde çığırdığı üzere:
“Kordon uzunluğu seyrine düştü
Titret efem vur dizin üste…”
Güzel İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı kutlu olsun.