Abdullah Gül: Diplomaside hamaset ve hayal yoktur

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 1997 yılında kurulan ve Bangladeş, Endonezya, İran, Malezya, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Türkiye’nin üyesi olduğu D-8’in 25’inci kuruluş yıldönümü kapsamında Çırağan Sarayı’nda düzenlenen organizasyonda konuştu.

‘SAVAŞLARI BAŞLATMAK KOLAY BİTİRMEK ÇOK ZOR’

Abdullah Gül yaptığı konuşmada savaşın olumsuz yönlerine dikkat çekerek şunları söyledi:

“Savaş bir şaka değil. Arkasında binlerce, yüzbinlerce yetim bırakan, aileleri perişan eden bir şey. Savaşı başlatmak kolay ama savaşları bitirmek çok zor. Diplomaside hamaset yoktur. Diplomaside hayal yoktur. Hep gerçeklik vardır. Bunlar devreye girmeden savaş başlatıldığında, kapatılması da çok zordur.”

‘ENFLASYON ARTIK DÜNYADA HERKESİN HİSSETTİĞİ BİR GERÇEK’

Ukrayna-Rusya savaşının 3 aydır devam ettiğini hatırlatan Gül, savaş devam ederken tüm ülkelerin karşılaştığı ekonomik sorunlar olduğunu ifade ederek, “Enflasyon artık dünyada herkesin hissettiği ve herkesi rahatsız eden bir ekonomik gerçek olarak yaşanmaya başlandı. Herkesin hayret edeceği şey, silahlanmaya çok daha fazla paranın harcanmaya başlanması. Bir taraftan daha çok eğitim, kalkınma ve sağlığa para harcanması gerekirken bütçelerde savunmanın ve silahlanmaya harcanan paranın arttığını gördük” dedi.

‘ÇOK ÖNEMLİ BİR JEOSTRATEJİK KONUMA SAHİP’

Gül’ün ardından konuşan Temel Karamollaoğlu ise, “Bugün Doğu’dan Batı’ya, Asya’dan Avrupa’ya, Suriye’den Ukrayna’ya her yerde kaos hakim. Diyaloğun yerini çatışma, adaletin yerini çifte standart, eşitliğin yerini üstünlük, hakça paylaşımın yerini sömürü, insan haklarının yerini baskı ve tahakküm almış durumda” ifadelerini kullandı.

Karamollaoğlu’nun konuşmasından bir bölüm şöyle:

“İstanbul Boğazı’ndan Çanakkale’ye, Süveyş Kanalı’ndan Aden Körfezi’ne, Hürmüz Boğazı’ndan, Basra Körfezi’ne varıncaya dek çok önemli bir jeostratejik konuma sahiptir. Petrol ve doğalgaz başta olmak üzere her türlü yer altı ve yer üstü zenginliği bünyesinde barındırmaktadır ama tüm bunların hepsinden önemlisi ise insan kaynağıdır. D-8 ülkeleri 1 milyarı aşan nüfusu, 4 trilyon dolara yaklaşan ekonomisi, 7.5 milyon metrekareyi aşan coğrafyası ile muhteşem bir güce sahiptir.

‘İSLAM ÜLKELERİ OLARAK NEDEN BU HALDEYİZ’

Ama şu soruyu da kendimize sormak ve fotoğrafın acı yüzünü de ortaya koymak zorundayız. Her türlü kaynak ve imkana rağmen İslam ülkeleri olarak neden bu haldeyiz? Neden İslam ülkelerinde gelir dağılımı bozuk? Neden en fazla ihtilaf ve çatışmanın olduğu bölgeler İslam coğrafyası? Neden işsizliğin en yüksek olduğu, adalet sisteminin en sıkıntılı olduğu ülkelerin başında İslam ülkeleri geliyor? Bu tablo bizlere hiç ama hiç yakışmıyor! İnsan var, imkan var, kaynak var fakat neden ilerleyemiyoruz? Bunları derinlemesine sorgulamak ve bu problemlerin çözümüne hep birlikte odaklanmak mecburiyetindeyiz.

Çünkü evini, yurdunu terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce masum insana karşı sorumluluklarımız var! Bombalar altında can veren emzikli bebeklere karşı sorumluluklarımız var. Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, delir de Adl-i İlahi Ömer’den sorar onu” diyen bir inancın mensupları olarak, Akdeniz’de can veren kadınlara-çocuklara, hayatının baharındaki gençlere karşı sorumluluklarımız var.

‘OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN KARAMSAR DEĞİLİZ’

Tüm olumsuzluklara rağmen asla karamsar değiliz. Biz hiç umudumuzu kaybetmedik ve hiçbir zaman da kaybetmeyeceğiz! Erbakan Hocamız, bundan 25 yıl önce bu salonda, hangi inanç ve kararlılıkla D-8’lerin kuruluşuna öncülük ettiyse; bizler de aynı inanç ve kararlılıkla umudumuzu zinde tutuyoruz. Çünkü çare bellidir, reçete bellidir. Kendi benliklerimizi elbette koruyacağız ama bölgeciliği, kavmiyetçiliği bir kenara bırakıp; yeniden kardeşliği esas alacağız. Her türlü taassuptan kurtulacağız. Ehliyet ve liyakata önem vereceğiz. Gösterişi değil sadeliği, israf ve şatafatı değil tevazuyu esas alacağız. İhtilaflarımızı değil ittifaklarımızı ön plana çıkaracağız. Coğrafyamız üzerinde oynanan sömürgeleştirme politikalarına ve entrikalara karşı ortak stratejiler üreteceğiz. El birliği ve iş birliği ile katma değer üreten sanayi ve teknolojiye ayak uyduracağız. Gelinen noktada ekonomik ve teknolojik kalkınmayı, her İslâm ülkesinin en öncelikli meselesi haline getireceğiz.

Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri alanlarda ortak ve güçlü müesseseler oluşturacağız. Aramızdaki ticareti güçlendirecek, bu ticareti önce kendi para birimlerimiz, sonra da ortak paramız üzerinden gerçekleştireceğiz. Ülkelerimiz arasında bilim, kültür, teknoloji paylaşımını geliştirecek, öğrenci değişim programlarını genişleteceğiz. Kaynaklarımızı doğru ve yerinde kullanacağız. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimizi, partilerimizin, ailelerimizin, hanedanların zenginleşmesine değil ülkelerimizin refah ve kalkınması için kullanacağız. Dünyanın en verimli toprakları İslam coğrafyasındadır. Tarım ve hayvancılığı günün koşullarına göre ele alacak, bu konuyu her birimiz “stratejik” bir konu olarak değerlendirecek ve buna göre politikalar geliştireceğiz.

’25 YIL ÖNCE TOPRAĞA ATILAN TOHUM YENİDEN YEŞERECEKTİR’

Bir kez daha söylüyorum; birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Hep birlikte önce ülkelerimizi kalkındıracak, sonra bütün insanlığın huzur ve saadet bulduğu “Yeni ve Adil bir Dünya’yı” inşa edeceğiz. İşte D-8’ler bu inancın ve bu hedefin ilk adımıdır. Toprağa tam çeyrek asır önce atılmış ilk tohumdur ve bu tohum yeniden yeşerecektir. Biz buna yürekten inanıyor ve bu inançla bugün bu kararlılığımız bir kez daha yineliyoruz. Hepimizin bu anlamda sorumluluklarımızı kuşanmasının artık bir tercih değil zorunluluk olduğunu da bir kez daha hatırlatıyorum. Bugünkü toplantımızın ülkelerimize, İslam coğrafyasına ve tüm yeryüzüne hayırlar getirmesini, barışa ve huzura vesile olmasını temenni ediyor, katılımınız için sizlere bir kez daha teşekkür ediyorum. Her zaman ifade ettiğimiz gibi zafer inananlarındır ve zafer yakındır.” (HABER MERKEZİ)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir