17 Nisan 2014’te aramızda ayrılan Kolombiyalı yazar Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabı en çok okunan eserlerin başında geliyor. Roman çağaş dünya edebiyatının önde gelen eseri olmasına rağmen anlaşılması en zor kitaplarından birini teşkil ediyor.
Soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Buendai ailesinin hazin sonunu anlatan Yüzyıllık Yalnızlık, okunması zor olmasına rağmen yine de en çok okunan ve bilinen kitap olması eserin değerinden bir şey kaybettirmiyor.
1982 yılında kendisine Nobel Edebiyat Ödülünü kazandıran bu eser neredeyse bütün dünya dillerine çevrildi. Yazarın 1967 yılında kaleme aldığı roman okuyanlar üzerinde etkisini hissettirmiştir
Márquez, romanı iki yıl gibi kısa bir sürede yazdı. Yüzyıllık Yalnızlık, yazarın çocukluğundan derin izler taşımaktadır. 461 sayfadan oluşan kitap herkes tarafından büyük beğeniyle okundu ama tam olarak anlaşılamadı.
Yazar, kitabın ortaya çıkışını şöyle anlatıyor;
“Beni etkileyen olayların etkisinde kaldım”
“Yüzyıllık Yalnızlık’ı yazmaya karar verdiğimde çocukluğumda beni etkilemiş her şeyi edebiyat aracılığıyla bir yöntem bulmak istiyordum.
Çok kasvetli büyük bir evde toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği hisseden bir Büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen adaları bir örnek yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille yazmaktı.”
Sayfa: 461
Roman ne anlatıyor
Buendia ailesinin bir ferdi Ursula, evlenecek olan kızına asla çocuk doğurmamasını sıkı sıkı tembihler. Çünkü doğacak çocuğun kötü görünüşlü ve engelli olacağını düşünmektedir. Kızını korkutarak bekâret kemeri takmasını ister.
Bu “batıl” inanca ilk başta anlam veremeyen ve saçma bulan kız, çaresiz babasının dediğini yapar. Kızın kocası Jose ise bu durumu kabullenemez. Ursula’ya göre doğacak çocuklar yüzünden soyları yüz yıl sonra tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Bu kehanetinde haklı çıkacaktır.
Olayın geçtiği Maconda köyü bu dedikoduyla çalkalanmaktadır. Herkesin ağzında Ursula’ın kızına taktırdığı bekâret kemeri vardır. Köyün tek konuştuğu olay budur.
Bu dedikodulara daha fazla dayanamayan kızın kocası Jose birisini öldürür. Cinayet işleyen koca, karısının yanına giderek ondan kemeri çıkartmasını ister.
Bir ailenin sonu
Bunun üzerine bekâret kemerini çıkartan kadın, bir erkek ve bir kız dünyaya getirir. Köydeki dedikodular bitmiştir ancak artık herkes bu çocukların Buendia ailesinin sonu olacağını düşünmeye başlar.
Çocuklar zamanla büyür ve gelişirler. Ve yüzyıl sonra bu koca aile dağılır, paramparça olur. Kehanet tutmuştur. Buendia ailesi artık yoktur.
Gizemli ailede bir akraba evliliği olur. Bu evlilikten doğan çocuk kuyruklu olarak dünyaya gelir. Bu korkutucu olay üzerinden lanetler okunmaya başlanır, dilden dile dolaşır. Bu olayın ardından doğan her çocuğa aynı isimler verilir.
Böylece çocukların karakter yapısını tanımlamada işe yarar olarak görülür. Çocuklarına Aureliano ve Jose Arcadio isimlerini koyarlar.
Eşi benzeri görülmeyen bu lanetten kaçmak için uğraşan aile, birden fazla yere dağılırlar. Hiçbir çaba sonuç vermez ve lanetli kehanet ailenin peşini asla bırakmaz. Ta ki bu ailenin soyunda tek fert bırakmayana kadar.
Lanetli Buendia ailesinin kaderini Melguides adlı sihirli bir kadın kaleme almıştır. Aile bireylerinden Aureliano tarafından ele geçirilen bu yazmalarda herkesin nasıl öleceği yazılmaktadır.
Bunu çözmeye karar veren Aureliano, soyun en büyüklerinin bir ağaca bağlanmış bir şekilde öleceğini öğrenir. Herkesin nasıl öleceğini çözen Aureliano, kendi sonunu da yazmalarda okur. Çünkü ele geçen yazmalarda ailenin son ferdi olan bu kişinin de nasıl öleceği yazılmıştır.
Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanı okuyucuyu sıkan bir roman olsa da gelişen olaylar zinciri sayesinde bu sıkıcılık yerini büyük bir meraka bırakır.