Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Lideri Ali Babacan, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Lideri Şebnem Korur Fincancı’nın ‘kimyasal silah’ açıklamaları münasebet gösterilerek gözaltına alınmasına reaksiyon gösterdi.
Habertürk TV yayınına katılan Babacan, özetle şunları söyledi:
BİZE ULAŞMIŞ DAVET YOK: (TOGG ve ‘Türkiye yüzyılı’ daveti) Şu ana kadar bize ulaşmış bir davet yok. Lakin doğal Türkiye’nin kendi yerli kapasitesini arttırması büyütmesi herkes üzere bizim de gurur duymamız gereken bir mevzu. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken ülkeyi yönetenlerin kapsayıcılık konusunda keşke farklı bir zihniyete sahip olsalardı diyoruz.
İKTİDARIN EN KORKTUĞU PARTİ BİZİZ: İktidarın en korktuğu, en çok çekindiği, kendisi için en büyük tehdit olarak gördüğü parti biziz. Bizim görünürlüğümüz olmaması için, hiç kimse duymaması için çok özel bir efor var. Zira bizi bir kez gören, bir sefer tanıyanların önemli bir ilgisi oluşuyor. Duygusal bir şey de olabilir. Sayın Erdoğan’ın o denli bir şeyi de olabilir. Görmek istemiyor olabilir ancak hayallerinde gördüğünden eminim, düşlerine girdiğimizden eminim.
YURTDIŞINDAYMIŞ, GELMİŞ: (Şebnem Korur Fincancı’nın gözaltına alınması) Olayın özüne baktığımızda bunları söz özgürlüğü çerçevesinde değerlendirip de baktığınız da biz böylesine bir tutukluluk sürecine kadar gidecek türel bir yer görmedik. Çok kuvvetli bir hukukçu takımımız var. İşin garip tarafı şu, evvel Sayın Erdoğan’ın çıkıp bir yaylım ateşine tutması, gerisinden Bahçeli’nin çıkıp benzerini yapması, sonraki gün de yargının adım atması, bu hakikaten de kabul edilebilecek bir şey değil. Burada hata ögesi varsa esasen savcıların harekete geçmesi lazım, Cumhurbaşkanından ya da Cumhurbaşkanının küçük ortağından sinyal beklemeden yargının harekete geçmesi lazım. Niçin o konuşmalardan sonra bu adım atıldı? Bu insan yurtdışındaymış, gelmiş Türkiye’ye avukata gitmiş, ‘Biz söz vermeye hazırız, meskeninde bekliyor’ yok bir gösteri gerekiyor, polis baskınıyla konutundan alınıp kameralar önünde götürmek şunlar bunlar. Bu siyasi iradenin derin izlerini taşıyan bir süreç.
SAĞLAM BİR TÜREL MÜNASEBET BULAMADIK: Gözaltına alınmasını gerektiren sağlam bir türel münasebet bizim arkadaşlar bulamadı. Tutuklama olacak mı bilemiyoruz. Kaldı ki yurtdışındayken Türkiye’ye dönmüş. Olağan bir süreç değil. Burada belirli ki öbür bir şey var, ‘haftanın düşmanı’ panosu dedim ya, işte bugünün düşmanı panosuna Türk Tabipleri Birliği Liderini yazdılar. Oradaki sözleri benim savunmam kelam konusu olmaz. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı kürsüden bu türlü bir şey ilan ediyorsa bu politiktir tüzel değil.
ANKETLERE BAKARAK ADAY BELİRLENMEZ: (Altılı masanın cumhurbaşkanı adayı) Diyoruz ki bütün bu çalışmalar bitecek aday ondan sonra. Ortak adayımız kazanır, hiç merak etmeyin. Anket diyorsunuz, beşerler konuşmuyor. 100 şahsa ulaşıyorsunuz anketi tamamlayan 2 kişi, 98 kişi konuşmuyor. Kolay değil bir insanın ‘Ben AK Parti’ye oy vermeyeceğim’ demesi. Biz bunu alanda şahsen yaşıyoruz. Anketlere bakarak Cumhurbaşkanı adayı belirlenmez. Bir ölçü ankette manipülasyon da görüyoruz. Birinci çeşitte bu seçimi kazanmalıyız, ikinci çeşide asla kalmamalı.
KILIÇDAROĞLU’NUN UĞRAŞINI SAMİMİ GÖRÜYORUZ: Herkesin özgürlük alanıdır. Çıkar ben adayım, aday olmayacağım der. Herkes kendi partisiyle ilgili savlarda bulunabilir. Ben de söyledim, altılı masada şayet ortak bir aday konusunda mutabakat olmazsa DEVA Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayıyım dedim. Altı genel liderden her birisi aslında doğal aday. En âlâ adayı buluruz biz, hiç sorun yok.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ‘benimle misiniz’ parti içine, biz o denli okuduk, çok doğal. CHP farklı bir süreç yaşıyor. Helalleşme süreci yaşıyor, 99 yıllık bir parti. Biz geçmişleriyle birlikte otursak anlaşamayız, on dakikada masadan kalkarız, geçmişleriyle anlaşamayız. Helalleşme gayretini ben şöyle okuyorum; evet herkesin yanılgısı olabilir lakin o kusurlardan biz ders aldık farklı bir Türkiye’ye yanlışsız yürüyoruz, gelin Türkiye’nin yarınları için ortaklaşalım, yarınlarla ilgili birlikte bir şeyler yapalım uğraşı olarak okuyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun uğraşını samimi görüyoruz.
‘130 MİLYAR DOLAR NEREDE’ DİYE SORUYORDUK YA O PARA 248 MİLYAR DOLAR OLDU: Gelen dövizi tutmuyorlar, çabucak Merkez Bankası’nın gerisinden satıyorlar. Hani 130 milyar dolar nerede diye soruyorduk ya o para ne kadar oldu biliyor musunuz, 248 milyar dolar oldu. Yalnızca devletin dövizini de değil özel bölümün elindeki dövizleri de sattırmaya çalışıyorlar. Bankalara talimat gidiyor, parası olanlar dövizini bozdursunlar diye. Hazıra dağ dayanır mı? Artık bastırmaya çalıştıkları bir periyot var, seçime kadar masraf mi tahminen sarfiyat bilemiyoruz. (HABER MERKEZİ)