◊ “Sadakatsiz” dizisindeki ‘Selçuk’ rolüyle başarılı bir oyunculuk sergilediniz. Role de bir psikolog eşliğinde hazırlanmışsınız. Selçuk size neler kattı bu serüvende?
– Kısaca aktörlüğün hayatımdaki dönüştürücü işlevinden bahsetmek isterim. Bir karakter yaratma süreci benim için çok katmanlı, yavaş ilerleyen ve içselleştirerek gelişen bir süreç. Bu süreç içerisinde hedeflediğim biricikliğe, nevi şahsına münhasırlığa ve özgünlüğe yaklaşabilmem için ayrıntılı bir araştırma ve bol tekrara muhtaçlık duyuyorum.
Yarattığınız karaktere ve öykü gerçekliğine inanabilirseniz, aktörlük terapi niteliği taşıyan bir sanat koludur bence. Karakterin ferdi dünyasının bedeninizdeki tezahürüne müsaade verirken, tıpkı vakitte öykü size yol gösterir ve kendi bilinmezliğinizin de farklı taraflarını keşfetmeye başlarsınız. Çok sevdiğim bir drama hocamın söylediği bir kelam bende çok yer edinmişti: “Ne kadar bireyselsen, o kadar evrenselsindir.”
Selçuk’un, nefis yazılmış bir senaryonun sayfalarından gerçek dünyaya erişebilmesi benim içimde büyük bir sorumluluk duygusu oluşturdu ve hasebiyle sarılabildiğim bütün araştırma kaynaklarına sarıldım. Uzm. Psk. Zehra Olcay Tuna’ya, Selçuk ile ilgili müracaatımın, canlandıracağım karakteri daha ayrıntılı tanımama ve tanımlamama büyük takviyesi oldu.
◊ Berbat bir karakteri canlandırdınız lakin buna karşın büyük bir hayran kitlesi edindiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
– Benim için hayatta saf âlâ ve saf makûs diye bir şey yoktur, sanırım bu bir mesleksel deformasyon. Yargılarımın büyüdükçe eridiğini hissediyorum. Selçuk’u nitekim anlayabilmem için yargısız olmam gerekiyordu, ama “Sadakatsiz”in bilhassa birinci kısmındaki sahneleri aklamadığımı ve şiddetin her türlü formuna karşı olduğumu belirtmek isterim. Her kıssada baş kahraman ve onun zıttı vardır.
Bu bir öyküdeki dramanın oluşmasını sağlar. Benim yaklaşımım, “Bir makûs karakteri oynuyorsam, onu ne kadar dürüstlükle ve insan tarafıyla anlatabilirim” oldu ve sanırım Selçuk’un öyküsü açıldıkça seyircimiz benimsedi. Bunun bendeki karşılığını ve değerini anlatmam mümkün değil. Herkese kalbimden teşekkürlerimi sunuyorum.
Kıyafetlerimi kendim tasarlıyorum
◊ İnternette hakkınızdaki yorumlarda, güzelliğiniz kadar biçiminiz da çok beğeniliyor. Modaya düşkün müsünüz?
– Çok naziksiniz. Hayatımda kendime dair prensiplerimden biri içtenliktir. Bir insanın içten ve dürüst olması gerektiğini düşünen ve buna sadık yaşamaya çalışan bir adamım. Moda bu mevzuda benim için çok işlevsel, birebir vakitte felsefi bir mana taşıyor. Tüketimin bu kadar süratli olduğu ve eserin yüzeysel kalabileceği bir periyotta, insanın en üst katmanı olan kıyafetini, içine sadık bir formda dışa vurabilmesi modanın benim hayatımda sağladığı lüks sanırım. Kıyafetlerimi genel olarak ben tasarlıyorum ve terzim Royal Wiseman by Musa Çakmak, bunu kusursuz bir halde anlayıp hayata geçiriyor.
ANNEMLE VE BABAMLA ÇOK GURUR DUYUYORUM
◊ Anneniz Şevval Sam da babanız Metin Tekin de Türkiye’de tanınmış, kendi alanlarında çok başarılı isimler. Bu durum size farklı bir sorumluluk yüklüyor mu?
– Annemle ve babamla çok lakin çok gurur duyuyorum. Onların mesleksel muvaffakiyetinin benim hayatıma yüklediği bir tane temel sorumluluk olduğunu düşünüyorum, o da kendi parmak izimi bulmam.
◊ Müzikle de ilgileniyorsunuz. O alanda maksatlarınız var mı?
– Müzik benim hayatımda çok güçlü bir kavram. Lakin benim müziğimi konuşacak olursak, çok amatör bir yerdeyim. Gaye denemez fakat bir gün kendi çektiğim sinemanın müziklerini yapmak üzere bir fantezim var.
TÖREN İÇİN ÇOK HEYECANLIYIM
◊ Gelelim Pantene Altın Kelebek gecesine… “Yıldızı Parlayanlar” kategorisinde ödül alacaksınız. Bu size ne hissettiriyor?
– Nitekim çok memnun ve heyecanlıyım. İşimin izleyiciden geri dönüşünün bu kadar hoş olduğunu görmek çok değerli bir hisken, bir de Pantene Altın Kelebek gecesi üzere itibarlı bir gecede bir mükafatla onore edilmek… Beni bu mükafata layık gören herkese içten minnetimi sunuyorum.