Sahneye Adanmış Bir Ömür: Metin Akpınar’ın tarihi, biraz da Türkiye’nin tarihi…

Gazeteci, yazar ve senarist Zeynep Miraç, çok yönlü, çok disiplinli bir kalem… Kafa dergisinde ve Gazete Oksijen’de portre yazıları yazan, pek çok mecrada daha muhabirlik ve editörlük görevleri üstlenen Miraç, Metin Akpınar ve Haldun Dormen belgesellerinin senaryolarını kaleme aldı. Son olarak Metin Akpınar’la olan iş birliğini, bir biyografi kitabı ile süsleyen Miraç, çalışmasına ‘Sahneye Adanmış Bir Ömür: Metin Akpınar’ ismini verdi.

Miraç’la bir araya geldik, çalışmasının ön aşamasını ve usta ismin yaşamına kitabında nasıl yön verdiğini ve gelecek planlarını konuştuk.

Gazeteciliğin dışında alanında duayen mertebesine ulaşmış pek çok ismin portrelerini yazıp yaşamlarını kaleme aldınız. Biyografiye olan ilginizi nasıl açıklarsınız? Çocukluğunuzdan beri bu türe bir merakınız var mıydı, zamanla mı ortaya çıktı?

Evet, her zaman biyografilere ve anı kitaplarına ilgi duydum. Farklı yaşamlar, farklı hikâyeler ilgimi çekiyor. Hepimiz doğuyoruz ve ölüyoruz. O yaşam parantezinin içini herkes başka türlü dolduruyor. Neden, nasıl? Merak ediyorum, her şeyden önce bu geliyor sanırım. Merak ederim ben insanları… Bu nedenlere nasıllara cevap aramak çok şey öğretti bana. Hiç tanımadığım insanların yaşamları kılavuz oldu, kulağıma küpe oldu.

‘DEVEKUŞU KABARE, BANA MUHALEFETİ ÖĞRETTİ’

Henüz girişte Metin Akpınar’ın hayatınıza girişini, 12 Eylül darbesi sonrası “itiraz edemeyen bir kuşağın içinde” yer alırken izlediğiniz Devekuşu Kabare üzerinden aktarıyorsunuz. Bu oyunları gördükten sonra düşüncelerinizin değiştiğinizi anlatıyorsunuz. Bu oyunlarda sizi etkileyen, dünyaya başka türlü bakmanızı sağlayan şey neydi?

Çocukluğumda içinde yaşadığım çevre mutedil, toplumun geneline uyum sağlayan bir çevreydi. İtiraz kültürünü daha sonraları keşfettim. Okuduğum kitaplar, sevgili okulum İstanbul Erkek Lisesi’nin kültürü ve o zaman bugünle kıyaslanmayacak düzeyde olan basın aracılığıyla başka dünyaları keşfettim. Devekuşu Kabare de bana muhalefeti öğretti aslında. Sol görüşü, “başka dünyaların mümkün olduğunu”, var olanla yetinmemeyi, doğru bildiğin yolda yürümenin erdemini… En önemlisi de dünyayı kavramak, analiz etmek ve aktarmak için mizahın en güçlü yol olduğunu.

Metin Akpınar: Sahneye Adanmış Bir Ömür, Kolektif, 176 syf., Mundi Kitap, 2022.

Kitaptan önce Selçuk Metin’in yönettiği Metin Akpınar biyografisi “İyi ki Yapmışım” belgeselinin senaryosunu kaleme aldınız. O süreç nasıl gelişti? Kitap yazma fikri de o dönemde mi ortaya çıktı?

Selçuk benim eski arkadaşım. Tanıştığımızda o İKSV’de çalışıyordu, ben Milliyet’te muhabirdim. Yıllar geçti, başka yollar seçtik kendimize. Bana Metin Akpınar belgeselinden söz ettiğinde çok ama çok heyecanlandım. O gün birlikte çalışmamız pek mümkün görünmüyordu ama içimin nasıl gittiğini de biliyordu. Haftalar ve aylar geçti ve bir gün Selçuk bana “Hadi” dedi. Hızla çalışmaya başladık. Metin Bey ile uzun sohbetler, arşiv çalışması derken kendimizi çekimlerde bulduk. Filmi bitirip de afişini sosyal medyada paylaştıktan beş dakika sonra Can Yayınları Genel Müdürü Ali Granit arayıp Metin Bey’e kitap teklifinde bulundu. Sonrası malum…

Kitabı kaleme almadan önce nasıl bir yöntem ve çalışma şekli belirlediniz? Malum Metin Akpınar derya deniz… Anlatmakla bitmez…

Evet, Metin Bey bilgisi ve birikimi çok geniş bir alana yayılan, hitabeti olağanüstü kuvvetli biri. Gürül gürül akan bir çeşme… Yaptığımız işlerin doğası gereği o çeşmeden bir bardağa su doldurmaya çalışıyoruz. Bu kitap, Metin Akpınar’ın yaşam öyküsünü ana hatlarıyla anlatıyor. Bu coğrafyada böyle büyük bir aktörün nasıl yetiştiğini, nelerden beslendiğini, kimlerden etkilendiğini, geçmişe ve geleceğe nasıl baktığını aktarıyor. Konuşarak, söyleşerek, biraz da dertleşerek hazırlandı.

‘METİN AKPINAR’IN TARİHİ, BİRAZ DA TÜRKİYE’NİN TARİHİ’

Çalışmada vurgu yaptığınız kayda değer noktalardan biri de bir sanatçının tarihinin aynı zamanda bir ülkenin de tarihi olduğu bilgisi… Akpınar, yaşamıyla ülkenin neredeyse tüm dönüm noktalarına tekabül etti. Anlatmakta zorlandığı, hala etkisinden kurtulamadığı bir an oldu mu?

Bir tohumun nasıl yeşereceğini, ne kadar büyüyüp ne kadar verimli olacağını belirleyen şeyler toprak, su, iklim… Metin Akpınar’ı da bu koşullar içinde anlatmaya çalıştım. Cumhuriyet’in rüştünü henüz ispat ettiği, dünyayı savaşın kasıp kavurduğu zor bir dönemde doğmuş. Çok partili sisteme geçiş ve Soğuk Savaş döneminde yetişmiş. Ülkenin darbelerle, iktidar mücadeleleriyle, demokrasi sınavlarıyla dolu tarihinde yaşamış. Onun tarihi, biraz da Türkiye’nin tarihi… Her şeye belli bir mesafeden bakabildiği için özel olarak anlatmakta zorlandığı bir an olmadı.

Kitabın dilinden ayrıca bahsetmek gerektiğini düşünüyoruz. Bir gazeteci üslubundan ziyade bir roman yazarı üslubu var çalışmanızda. Okurken neredeyse kurgu olduğu izlenimine kapılıyorsunuz. Çalışmanın dilini nasıl belirlediniz?

Sözleriniz beni çok mutlu etti, teşekkür ederim. Söyleşilerimiz bitip arşiv taraması da bitince oturdum klavyenin başına. Dil kendiliğinden geldi. Başka türlüsünü düşünmedim.

Şu günlerde Metin Akpınar ile Muhabbet adlı gösterinin moderatörlüğünü üstlenmeye devam ediyorsunuz. Süreç nasıl ilerliyor?

İlk gösteride kalp krizi geçirecek kadar heyecanlıydım. En büyük korkum da Metin Bey’e mahcup olmaktı. Ama sahneye çıktığımız andan itibaren o kadar müşfik ve destekleyiciydi ki artık küçük taşikardilerle idare ediyorum! Şaka bir yana, Metin Akpınar’ın yıllar sonra yeniden seyircisiyle buluşmasına tanık olmak müthişti. Sahneye adımını attığında bütün salon yağa kalkıyor, büyük bir buluşma yaşanıyor. Tiyatro anıları, turne maceraları, sofralar, siyaset… Her şey konuşuluyor. 9 Haziran’da Uniq Açıkhava’da, 27 Haziran’da Enka Sanat Açıkhava’dayız. Ağustos’ta ise turnemiz var.

‘KENDİME İLK KEZ AFERİN DEDİM’

Neredeyse üç-dört yıldır Metin Akpınar ile çalışıyorsunuz. Bu süreçte kendinize dair keşfettiğiniz yeni bir özelliğiniz oldu mu?

Kendime ilk kez aferin dedim! Ben Devekuşu Kabare’yi kasetlerden seyrederken tiyatrocu olmaya karar vermiştim. Henüz ortaokuldaydım. Ama sonra hayat farklı aktı ve tiyatrocu olamadım. Ama bu sevdadan da vazgeçmedim. Hep kalbimde, aklımda taşıdım. Aferinim buna; bırakmamaya, vazgeçmemeye… Keşfetmek konusuna gelince… Metin Bey’den öğrendiklerim o kadar çok ki, pek bir şey bilmediğimi keşfetmiş olabilirim.

Hazırladığınız yeni bir proje var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Evet, Selçuk Metin ile iki çalışmamız daha var. Haldun Dormen belgeseli tamamlandı, Yıldız Kenter belgeseli ise çok yakında tamamlanmış olacak. Sonra da yeni isimler, yeni hayaller, yeni planlar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir