Bodrum’un Turgutreis Mahallesi`ne en yakın ada olan Keçi Adası’nda hareketli anlar yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde Yunan Başbakanı Miçotakis’in ziyaretiyle gündeme gelen Keçi Adası’na Yunanistan büyük bir Yunan bayrağı çizdiği ve ağır silahlar gönderdiği tespit edildi.
Yunan medyasında da geniş yer bulan bu ziyaret sırasında Miçotakis, toplumsal medya hesabından, adaya çizilen Yunan bayrağını “Ege`nin mavisi bayrağın mavisiyle buluşuyor.” notuyla paylaşmıştı. Yunan tarafının Keçi Adası’na yerleştirdiği askerler ve ağır silahlar görüntülendi. Pekala bu ne manaya geliyor? TRT Haber’den Aslı Noyan’a konuşan Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, Keçi Adası’nda yaşanan son gelişmeleri kıymetlendirdi.
“BUNUN KARŞILIĞI ASKERİ MÜDAHALE”
Ağar’ın açıklamaları şöyle; Fecî bir tahrik var. Bunun karşılığı mütakabilyet asıllara nazaran askeri müdahale. Yani sonuçta onu oradan çıkartmak. Çıkmıyorsa çıkartacaksınız. Çıkmıyorsa diplomatik yolları kullanacaksınız. Sonuçta sizin egemenliğinizi ihlal eden, sizin anakaranızı denizden ablukaya almaya çalışan büyük bir güvenlik buhranı bu Türkiye açısından.
“AYNI PKK’NIN YAPMIŞ OLDUĞU TAKTİK”
Düşünün; O imgeler var. Orada işte bir tane 155 Howitzer’i yerleştiriyor. 40 km. menzili var. Bunu niçin söylüyorum? Karabağ savaşında da gördük. Ukrayna savaşında da görüyoruz. Savaşlardaki zaiyatların yüzde 90’ı yüzde 85’i topçu silahlarıyla veriliyor. O 8 km.’lik uca bir tane topu yerleştirdiniz. Çok rahatlıkla Bodrum Yardımadası’nı vurabiliyor. Sivil maksatlar üzerinden. Tıpkı PKK’nın yapmış olduğu taktik.
“BİZ HASSASİYETİ YUNANİSTAN İLE YAŞAMIYORUZ, NATO VE ABD İLE YAŞIYORUZ”
Sonuçta sen benim ana karamı bu formda sivilleri de gaye alacak, ateş altına alacak halde bir formda kuşatıyorsan bunun bir karşılığı var. Yani zannetmesin ki Türkiye’nin şuanda bununla ilgili dişini sıkmasını, kırmasını. Bu işte Sonuçta ortada çok büyük bir hassasiyet var. Biz hassasiyeti Yunanistan ile yaşamıyoruz, NATO ve ABD ile yaşıyoruz.
“BUNLAR ÜRKÜTMESİN, KORKUTMASIN… SON DERECE GÜÇLÜ BİR ÜLKEYİZ”
Kesinlikle şunu söylemeliyim. Bunlar bir defa ürkütmesin, korkutmasın. Biz bir defa son derece güçlü bir ülkeyiz. Yani bunun bedelini günü geldiğinde kesinlikle ödetiriz. Başka tarafıyla artık ABD son derece büyük bir jeopolitik bir yanlışın altına imza attı. Artık bunu telafi etmenin kederinde. Aslında karşı karşıya kaldığımız öteki fotoğraflarda da bunu görüyoruz.
“BUNLARIN UYGULAMAYA GEÇMESİ VAKİT ALACAK”
Türkiye’ye gelip iş birliğiyle ilgili adımlar atmaya dair ortaya koymuş oldukları gayret, F-16’ları satmakla ilgili ortaya koymuş oldukları gayretler… Bir öbür tarafıyla hani çok sıtkı sıyrılmış vaziyette “Biz Türkiye’den vazgeçemeyiz” yapmak zorunda kaldıkları mecbur açıklamalar bize bunları gösteriyor, anlatıyor esasen. Bunların uygulamaya geçmesi vakit alacak. Bizim mukavemetimizle ilgili olan bir şey öteki tarafıyla.
“ASLINDA BUNUN GAYRETİ VAR”
Şunu söylemeliyim; Kıta Avrupası’nın ve ABD’nin bir taktiğidir bu. Yani siyasi ve askeri stratejisidir bu. Türkiye’nin kıymetini düşük göstermek yahut Türkiye’nin hassasiyetlerini kıymetsizleştirmek, itibarsızlaştırmak. Bu yolla size çok ucuz yolla ödünlerle sizi bir formda süblase ediyor. Bir formda sizi istedikleri biçimde kıvamda tutmaya çalışıyor. Aslında bunun uğraşı var. Biz kıymetimizin karşılığını arıyoruz Batı dünyasında. Zira biz onlara karşı çok büyük fedakarlıklar yapmışız. Çok büyük bedeller ödemişiz. Şu anda ödüyoruz.
“YAPTIĞIMIZIN AVRUPA’YA ÇOK BÜYÜK BİR YARARI VAR”
Örneğin; ülkemizde 4 milyon civarında göçmene biz bakmak zorunda kalıyoruz. Avrupa’yı istikrarsızlaştırmasın diye. Evet bunun insani tarafı var. Onu konuşmuyorum fakat yaptığımızın Avrupa’ya çok büyük bir yararı var. Mutabakat yapmışlar bizimle 3.75 milyar Avro vermişler devamını getirmişler. Fakat biz şu ana kadar 100 milyar dolar civarında para harcamışız. Artık bu jeopolitik eşitte biz kıymetimizin karşılığını alacak bir çabaya tutuşmak zorundayız. Benim bu bahis ile ilgili yaklaşımım o.
“PROXY DEVLET ÜZERE DAVRANMAKTAN VAZGEÇMELİLER”
İsveç ve Finlandiya probleminde de birebir mevzuda. Bizim kaygımız bağcıyı dövmek değil. Bizim kederimiz üzüm yemek. Nedir? Büyük bir inanç buhranı var. Batı Avrupası ile Atlantik ile ve ABD vilayet. Bu inanç buhranı ortadan kalkmalı. Bir öteki tarafıyla müttefiksek nitekim müttefik olmalıyız. Bize bir Proxy (Vekil) devlet üzere davranmaktan vazgeçmeliler. Tıpkı Ukrayna üzere feda edilecek bir vekil üzere vazgeçmeliler. Yani biz Avrupa’nın, Atlantik’in güvenliğini sağlayacağız, büyük bedeller ödeyeceğiz fakat bunun karşılığında PKK’yı sen benim başıma musallat edeceksin. Bu anlaşılabilir bir şey değil. Bir sefer bunun gayretini vermek zorundayız. Fakat bir biçimde Batı da artık ayaklarını sağlam yere basmalı. Sonuçta Rusya ve Avrasya’nın jeopolitik olarak müdahil olduğu bu çatlağı derinleştiriyor ve ayrılığı görmeden kendini fark ettirmeden bir ayrılığa gerçek götürüyor.
“TÜRKİYE’NİN ÇOK AĞIR BİR BEDELİ VAR”
O vakit bir sorumuz var. “Evet. Biz büyük ziyan göreceğiz.” Ancak biz bir ünite ziyan görürsek ABD bin ünite ziyan görecek. Türkiye üzere bir ülkeyi kaybetmenin bedelini ümit edelim hesaplıyorlardır. Bir öbür tarafı… Yunanistan üzere ülkelerle bizi terbiye etmenin kederine düşmüş durumdalar, bizi baskılamanın kederine düşmüş durumda. Evet Türkiye’nin çok ağır bir bedeli var. Pekala ABD’ye bedeli ne olacak? Kıta Avrupası’na bedeli ne olacak? Siz Türkiye’ye karşı Yunanistan’ı destekliyorsunuz.
“ÇOK İNCE HESAPLAR YAPIYORLAR”
Şöyle bir gerçek de var. Bilhassa Doğu Akdeniz üzerinde Türkiye’nin güç havzaları üzerinde yani 50 trilyon dolar bir sayıdan bahsediliyor. Bunun üzerine Türkiye’nin koyacağı etkiyi kırmak için ABD’nin burada 8 tane üs kurduğu ve Yunanistan’ın bu biçimde agresifleştirdiği temel gerçeği var. Türkiye’nin en büyük sorunu ne? Güç kaynaklarından mahrumiyeti. Yani 50 milyar dolar düzeyi bir bedeli var artık 80 milyar dolara çıktığı söyleniyor. Bu bel kırıcı bir şey. Türkiye bir anda ekonomik olarak tepe noktaya çıkar ve öbür ulusal güç ögelerinin güçlenmesi açısından da kullanılır. Hatta savunması. Bunlardan korktukları için… Bunlar çok ince hesaplar yaptıkları için Türkiye’yi baskılayacak yaklaşımlar var.
Türkiye’nin bu güç erişimi hem Batı Asya’da hem Balkanlarda hem Avrupa’da jeopolitiği değiştirecek. Buna dair bir önlemi geliştirdiklerini gösteriyor.