İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, “Biz canlılarımızı kesiyoruz, ölülerimize dokunmuyoruz. Bu çelişkiyi yok etmemiz lazım. Yani canlıdan böbrek alıyoruz, ölmüş insanın böbreğini toprağa veriyoruz. Bunu toplumsal bilinçle yönetebiliriz. Bunu bizlerin, topluma eğitimiyle çözebiliriz.” dedi.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Cerrahpaşa Tıp Fakültesi tarafından Organ Bağışı Haftası kapsamında, organ ve doku nakli konusunda farkındalığı artırmak amacıyla panel yapıldı.
Prof. Dr. Meliha Terzioğlu Amfisi’nde düzenlenen panelde konuşan Prof. Dr. Memişoğlu, 1999 yılında Miami Üniversitesi’ne karaciğer ve bağırsak nakli konusu için gittiğini söyledi.
Burada ilk hissettiği şeyin birçok insanın organ bulamadığı için hayatını kaybettiği olduğunu dile getiren Memişoğlu, Türkiye’de, 1988 yılından 2000’e kadar yapılan karaciğer naklinin yaklaşık 200 olduğunu bildirdi.
Memişoğlu, ABD’den Türkiye’ye döndükten sonra nakil konusunun aktifleştirilmesi için Cerrahpaşa’ya geldiğini fakat karaciğer naklinde beklenilen aktivitenin gösterilemediğini dile getirdi.
Genel cerrahide 2 sene başasistanlık yaptığını anlatan Memişoğlu, “Türkiye’nin değil, dünyanın en iyi cerrahlarının burada olduğunu gördüm ve çok şey öğrendim ama maalesef nakil konusunda bu organizasyon o zaman yeteri kadar aktivite edilemedi. Çeşitli nedenleri var. Bunların tartışılmaması gerekiyor ama böbrek devam etti. Cerrahpaşa, Türkiye’nin esasında cerrahi anlamda lokomotifidir.” diye konuştu.
Organ nakilleri konusunda bazı istatistiksel bilgiler de paylaşan Memişoğlu, “Türkiye’de 1988’den 2000 yılına kadar toplam 200 karaciğer nakli yapılmazken bugün sadece İstanbul’da senede 700-800 karaciğer nakli yapar hale geldik. Senede 2 bine yakın böbrek nakli yapar hale geldik. Tabii ki Kovid ile ilgili geçen sene bir sayı düşüklüğümüz oldu ama şu anda Kovid öncesi sayılara yeniden ulaşmış durumdayız.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Memişoğlu, nakillerin yüzde 70-80’inin özel veya vakıf üniversitelerinde yapıldığını kaydederek, Cerrahpaşa, Başakşehir Çam ve Sakura, Çapa ve Marmara gibi hastanelerin bu sayıyı artırmasını beklediklerini dile getirdi.
İstanbul’da 39 böbrek ve 19 karaciğer nakil merkezi olduğuna dikkati çeken Memişoğlu, şunları söyledi:
“Bunlar dünya çapında merkezler. Burada yapılan ameliyatların yaşam sürelerine baktığınız zaman dünyanın en iyi merkezleriyle yarışır pozisyondalar. Bu esasında Türk sağlığının nereye geldiğini gösteriyor. Bununla ne kadar öğünsek azdır. Bizim organ networkümüz de dahil, organ sistemlerimiz de dahil, dünyaya örnek olacak sistemdir. Ama eksiklerimiz var mı? Var, demin bahsettik.. Canlı nakilde büyük sorunlarımız var. Biz canlılarımızı kesiyoruz, ölülerimize dokunmuyoruz. Bu çelişkiyi yok etmemiz lazım. Yani canlıdan böbrek alıyoruz, ölmüş insanın böbreğini toprağa veriyoruz. Bunu toplumsal bilinçle yönetebiliriz. Bunu bizlerin, topluma eğitimiyle çözebiliriz.”
Memişoğlu, mevzuat altyapısı olduğu halde toplumun kabullenememesi nedeniyle beyin ölümü bildirimlerinin yeterli olmadığına dikkati çekti.
Türkiye’de geliştirilmesi gereken en önemli şeylerden birisinin de doku bankacılığı ve doku nakli olduğunu ifade eden Memişoğlu, “Sadece bir cerrah olarak değil, bir vatandaş olarak birçok insana can verecek ve öldükten sonra bir kısmı bedenimizde olan organların yaşanmasına devam edecek organ bağışının tüm toplum tarafından kabullenmesini, özellikle beyin ölümü gerçekleşmiş, artık yaşam ümidi olmayan cesetlerin çürümesi için toprağa değil, yaşaması için insanlara organlarının verilmesini toplumdan bekliyorum.” değerlendirmesini yaptı.
“Herkes organ arayışı içerisinde olabilir”
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Rektörü Prof. Dr. Nuri Aydın ise herkesin organa ihtiyaç duyabileceğini, hasta olup organ arayışı içerisinde olabileceğini söyledi.
Türkiye’deki organ bağışlarının birçoğunun canlıdan veya hastanın bir yakınından organ bulma şeklinde olduğunu aktaran Aydın, “Kadavradan organ nakli yani beyin ölümü gerçekleşmiş, yoğun bakımda yatan bir hastanın organ nakli bu işi en kolaylaştıran ve dünyada da en çok uygulanan yöntemdir. O açıdan toplumumuzun bu konuda bilgilenmesi, tüm yoğun bakımcıların bu noktada belki daha geniş eğitimler vermesi bu işi arttıracak.” şeklinde konuştu.
Haberi Kaydet