Cumhuriyet gazetesi müellifi Ergin Yıldızoğlu, “‘Zeytin ağacı’, ‘Aşkın kıyameti’- Orta sınıf bunaltısı” başlıklı yazısında senarist ve oyuncu Yılmaz Erdoğan’ı eleştirdi.
“Bu diziyi ve sineması keyifle ve korkuyla izledim. Hoş insanların, hoş coğrafyalarda, hoş fon müzikleri eşliğinde yaşadıkları hoş aşkları, münasebetleri izlemekten kim keyif almaz ki? Dert ise bu yapıtları üreten toplumsal duruma ilişkindi.” diyen Yıldızoğlu, “Siyasal İslamın despotik, totaliter rejimi altında ezilen ülkedeki, bayan cinayetlerini, çocuk tecavüzlerini, tabip gasp ve cinayetlerini, birinci düş kırıklığında silahına sarılanları, “öteki dünya”, bayan vücudu üzerine sabahtan akşama kadar saçma sapan yorumları yayımlayanları, refah çöküntüsünü düşününce, dizinin, sinemanın karakteri için “Kim bunlar, nerede yaşıyorlar, bu türlü bir bağlantılar cihanı var mı?” diye düşünmeden edemedim. Bu türlü bir ülkede, dizi ve sinemadaki üzere bir bağlar kainatı olduğuna inanamadığımdan, aklıma “Bu cins yapıtlar neden var”, “Bu metanın tüketicileri kim” soruları geldi.” sözlerini kullandı.
Ergin Yıldızoğlu, Müellif, araştırmacı, İlknur Bilir’in yazısından alıntıladı:
“Türkiye’de şu anda dini tarikat ve cemaatlerin yanında, bir de üst orta sınıfın yaşadığı kolay yoldan ‘selamete erme’, bunalmışlıklarından kurtulma ismine para ile eğitim, terapi kisvesi altında zıddı bir yapıyı da görüyoruz. Bu stil sinema ve dizilerin öznesi, terapi kamplarında hakikat yolu bulduğunu söyleyen, iki saatlik eğitimlere on binlerce dolar ödeyip hayatın sırrını çözen bir kesim.” Bilir, “Aşkın Kıyameti” sinemasının imalcisi Yılmaz Erdoğan için “Böylesine ‘ruhani’ bir sinemayla karşımızda olmasını da esen rüzgâra kapılmış diye yorumluyorum” diyor.
İLKNUR BİLİR’İN YAZISI ŞÖYLE:
Zeytin Ağacı ve Aşkın Kıyameti isimli ikisi de Netflix sinema üretimi olan dizi ve sinema son vakitlerde çokca tartışıldı. Ben bir üretimci ve tıpkı vakitte yüksek eğitimini sinema üzerine de yapan biri olarak soruyorum kimse mi bu sinemaların dramatik yapısını incelemiyor. Kimse mi neden sonuç münasebeti kurmuyor? Bu iki sorum da retorik sorular doğal olarak. Merak edip baktığınızda bu iki üretimin da senaryo danışmanlarının elle tutulur işler yaptığını göreceksiniz. Aşkın Kıyameti sinemasının bir Yılmaz Erdoğan sineması olması ve kendisinin böylesine “ruhani” bir sinemayla karşımızda olmasına da esen rüzgara kapılmış diye yorumluyorum.
Bu sinemalar açıkça olumlu bilim tersi telaffuzlardan senaryo çıkardığını sanan safsatalar dizisi. Öbür türlü bir derinlikli tahlile gereksinim duymuyorlar. Tahlile muhtaç olan Türkiye toplumunun bu kalitede içeriklere mecbur olup olmadığı ve dijital platformların içerik siyasetlerini da belirleyen değişen toplum yapısı.
Türkiye’de şu anda dini tarikat ve cemaatlerin yanında, bir de üst orta sınıfın yaşadığı kolay yoldan “selamete erme”, bunalmışlıklarından kurtulma ismine para ile eğitim, terapi kisvesi altında aykırısı bir yapıyı da görüyoruz. Bu üslup sinema ve dizilerin öznesi, terapi kamplarında hakikat yolu bulduğunu söyleyen, iki saatlik eğitimlere onbinlerce dolar ödeyip hayatın sırrını çözen bir kesim. Caner Özyurtlu’nun da televizyonda Fatih Altaylı’ya dediği üzere takmamak için aşikâr bir şeylere sahip olan beşerler. İçinde yaşanılan toplumun siyasi ve ekonomik hiçbir sorun ve krizine değmeyen ancak birebir toplum için saadet ve tahlil yolları vaat eden safsatalar silsilesi.
Geçenlerde bir oyuncunun ekrana çıkıp şeriatı savunması boşuna değil. İktidar, medya, sinema sanayisi ve eğitim kesiminde, her koldan bu toplumun içine itildiği cehaletten nemalanmaya çalışan bir güruh var. Gülseren Budayıcıoğlu dizilerine ise hiç girmek istemiyorum, kendisi ve üretimci şirket bu vaktin acılarının simsarlarından öteki bir şey değil kanımca, lakin gelecek periyotta de bu biçim içeriklerin daha da artacağını düşünüyorum zira toplumda mantık çerçevesinde hesap sorma, tartışma kültürü, neden sonuç ilgisi kurma ve eleştirel bakış açısı tümden günlük hayattan çıkarılmış durumda. Eleştirel aklın eseri değil bu projeler. “İzleyin, geçin aman bu kadar da düşünmeyin diyenler” için de Netflix ve gibisi platformlar isteğimizle satın aldığımız ve bu sebeple de üretiminde hisse sahibi olduğunuz içeriklerdir. İçinde bulunduğumuz toplumun fikir halini birinci elden etkileme gücüne sahiptir. LGBT+ karakterlerinin dizilerden kaldırılmasının sebebi, bu sinema ve dizilerin muhakkak pahaların toplum tarafından kanıksanmasını kolaylaştırmasıdır. Tahminen birçoğumuz bu platformlara milletlerarası kataloğu için üye oluyoruz ancak yerli pazar için de üreten dijital platformların bu toplumun içinde bulunduğu durumu yapılan anketlerden çok daha düzgün yansıttığını düşünüyorum.
Odatv.com