Lisans eğitiminden sonra üniversitede takımlı olarak çalışıp hem yüksek lisanslarını hem de doktoralarını yapan araştırma vazifelileri, 50-d mağduru oldukları iddiasındalar.
Zaman vakit durumlarını toplumsal medyada gündeme getiren araştırma görevlilerini, bu yüzden işsiz kalma korkusu sardı.
1 Ocak 2019’da yürürlüğe giren 50-d’nin dört yılı dolmak üzere. Bu da 2019’da üniversiteye giren ve yüksek lisans yapan araştırma vazifelileri ile daha evvel girip doktorasını tamamlama basamağına getiren binleri kara kara düşündürmeye sevk ediyor.
EĞİTİM İŞ’TEN TEPKİ
Eğitim İş İzmir 4Nolu Şube’sinden yapılan açıklamada, mevzu tekrar gündeme getirildi. 50-d’Yİ “akademik kıyım” olarak kıymetlendiren, Şube, “Öğretmenleri ismine kontratlı ve fiyatlı denen Anayasa’ya muhalif teminatsız istihdam modelleriyle sömüren iktidar, akademide de benzeri bir emek düşmanı modele başvurmaktadır” sözlerini kullandı.
Eğitim İş’ten yapılan açıklama şu halde:
“Bilindiği üzere 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 50. hususunun d fıkrası lisansüstü eğitim yapanların her kezinde 1 yıl olmak üzere Araştırma Vazifelisi takımına atanmasına imkan sağlayan bir karar içermektedir. Yararlı üzere görünen bu karar, zincirleme bir mağduriyet yaratmaktadır:
50/d kapsamında atanan bir araştırma görevlisinin rastgele bir sebeple lisansüstü eğitimle ilişiği kesildiği anda takım ile de ilişiği kesilmekte ve işsiz kalmaktadır. Örneğin doktorasını tamamlayan araştırma vazifelileri doktoralı işsizler haline gelmektedir.
Araştırma vazifelilerinin kimileri akademiyle münasebetlerinin kesilmemesi için doktora sürecini uzatma yolunu seçmekte ve bu durum ülkenin işgücü niteliğini olumsuz etkilemektedir
Eğitim-İş olarak uyarıyoruz:
Gelişmiş ülkelerin tümünde, akademiye geniş hak, imkan ve özgürlükler tanınması tesadüf değildir. Ülkenin en kıymetli bilim yuvalarında emek veren eğitimcileri, zihnen en üretken oldukları periyotta kısa vadeli gelecek tasalarına terk etmenin faturası, akademinin niteliğinin düşmesidir.
Bu sorunun tahlili belirlidir:
Kanundan beklenen maksat bir formda lisansüstü öğrencilerinin desteklenmesi ise bunun usulü, kaçak personel çalıştırma modelleri yaratmak değil öğrencilere yönelik burs ve hibeleri artırmaktır.
Unutulmasın ki yükseköğretim kurumlarında emek veren herkes bir kamu hizmetlisidir. Kamu hizmeti de kamu çalışanı tarafından kesintisiz sürdürülmesi gereken bir süreç olduğundan ötürü yükseköğretim kurumlarında akademik ve idari her türlü faaliyet, takımlı işçi tarafından yürütülmelidir. Münasebetiyle 50/d kapsamında araştırma vazifelisi olarak misyon yapan tüm işçinin takımlarının derhal 33. Unsur kapsamında daimi takıma aktarılması kuraldır.
Yükseköğretim kurumlarında kurum içi atamalarda ilan kaidesi kaldırılmalı, takıma atanmak rektörlerin keyfine bırakılmamalı, doktorasını tamamlayanlar derhal “doktor öğretim üyesi” takımına, doçent unvanına hak kazananlar derhal “doçent” takımına atanmalıdır.
Altını çiziyoruz: Garantili istihdam bir lütuf ya da pazarlık konusu değil Anayasal bir haktır!
Türkiye’nin son yıllarda dünyanın birinci 500 üniversitesi listesine neden giremediğini soranlar, karşılığı üniversitelerimizin özerkliğine yapılan müdahalelerin yanı sıra bu liyakatsiz ve adil olmayan takım sisteminde bulabilecektir.”