Dünya müellifi Tuğrul Aşikâr, yazısında şunları belirtti:
“Ancak asıl en kritik mevzu seçim sonrasında herkesin beklediği üzere deneysel siyasetlerden ortodoks siyasetlere dönüş durumunda bunun banka bilançolarına nasıl yansıyacağı, ve bugün elde edilen kârların onlar açısından kâfi bir sermaye tamponu yaratıp yaratmayacağı konusu.
Ortodoks siyasetler demek piyasa faiz oranlarının gerçekçi düzeylere çekilmesi demek. Şahsen, ben para siyasetinde normalizasyonu MB’nın siyaset faizini minimumda piyasanın 12 aylık enflasyon beklenti düzeyine yükseltmesi olarak anlıyorum. Bugün TÜFE yüzde 85 iken, 12 ay sonrası beklenti yüzde 37.3. Güzel koşullarda enflasyonun 2023 ortasında yüzde 35’e kadar gerilemesi kelam konusu olacaktır. Bu türlü bir durumda yüzde 25 civarında bir siyaset faizi yeteri kadar sıkılaştırıcı sayılabilir.
Bu durum bankaları 2 taraftan etkileyecektir. Birincisi bankacılık genelde kısa vadeli kaynaklarla uzun vadeli plasman yapan bir dal olduğu için faiz artışı bankaların plasmanlarından muhakkak bir süre ziyan etmeleri manasına gelecek.
İkinci darbe ise faizlerdeki artış sonucunda kredi portföylerinde meydana gelecek bozulmadan kaynaklanacak. Zati uzunca bir müddettir (düşük gerçek faizlerin de sayesinde) “yüzdürülen” krediler var. Bunların bilançolardan silinmesi özkaynakları negatif istikamette etkileyecektir.
Sonuçta bu 2 darbenin toplam tesirinin ne olacağı, banka bilançolarını nasıl etkileyeceği birtakım kritik varsayımlar altında yapılacak kapsamlı bir çalışmayı gerektiriyor. Lakin geleceğe baktığımızda rahatlıkla şu söylenebilir: Bankacılık bugün elde ettiği kârlara yarın kesinlikle muhtaçlık duyacaktır.”
Yazının tamamı için