“Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlığı ve iyi yaşaması için yeterli yaşama standartlarına hakkı vardır; bu hak, beslenme, giyim, konut, tıbbi bakım ile gerekli toplumsal hizmetleri ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ya da kendi denetiminin dışındaki koşullardan kaynaklanan başka geçimini sağlayamama durumlarında güvenlik hakkını da kapsar.”
Okuyunca ne kadar uzak bir “hayal” gibi geliyor değil mi? Hâlbuki tam 74 yıl önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen, Türkiye Bakanlar Kurulu kararıyla 1949 yılında Resmî Gazete’de yayımlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde aynen böyle yazıyor. Biz bu “hayal”in, Anayasa’da da güvence altına alınan “konut” kısmıyla ilgileneceğiz.
“Türkiye’deki en pahalı ev kaç lira?” diye merak ederek bir ev kiralama sitesinde arama yaptım. Sonuç, hem güldüren hem ağlatan türden… Antalya’nın Korkuteli ilçesinde yedi bin metrekare üzerinde; kapısı, penceresi, sıvası bile olmayan; üç oda bir salondan oluşan sobalı evin kirası, tamı tamına 1 milyar 250 milyon TL. İlanda evin kullanım durumu “kiracılı” diye belirtilmiş. Bir yanım “Herhâlde birileri bizle dalga geçiyor”, bir yanım ise “Olur mu, olur” diyor.
MÖ 200’LÜ YILLARA AİT KİRA SÖZLEŞMESİ İÇEREN YAZITLAR VAR
İlk insanlar, takas ya da güvenlik karşılığı birbirlerine mağara kiralar mıydı bilmiyorum ama bu “kira” illetini başımıza kimin sardığını da çok merak ediyorum. Ender Türkkan’ın Marmaris Life’taki yazısından; Marmaris’teki Amos Antik Kenti’nde 1948’de yapılan çalışmalar sonucu, MÖ 200’lü yıllarda üç ayrı kira sözleşmesinin koşullarını ele alan dört yazıt parçası bulunduğunu öğreniyorum. Tam 2 bin 200 yıl önce… O yıllarda bu işlerin nasıl yürüdüğüyle ilgili kapsamlı bilgiye ulaşamasak da Fatih’in İstanbul’a ayak bastığı 1453 yılına gitmekte fayda var. Gerçi Türklerin Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle geldiği gibi bir algı olsa da birçok Türk aile, tarihin belli dönemlerinde bu şehirde ikamet ediyormuş. Latin İstilası, Haçlı Seferleri, depremler, veba gibi salgınlar yüzünden gittikçe binaları ve insanları zarar gören İstanbul, üzerine bir de Osmanlı’nın fetih akınlarını yaşamak durumunda kalmış. Fatih’in fethi üzerine de zaten az olan nüfusun bir kısmı çareyi şehirden kaçmakta bulmuş. Bizans’ın başkentini kendi başkenti yapmak isteyen Fatih’in şehri eski ihtişamlı günlerine kavuşturmak için yaptığı çalışmaların başında da imar ve iskân faaliyetleri baş sıraya oturmuş.
OSMANLI DA KİRA SORUNUNU ÇÖZMEYE ÇALIŞTI
O yıllarda 50 bin gibi rakamlarla ifade edilen şehrin nüfusunu artırmak için önce af çıkarıldı. Şayet üç ay içinde kaçanlar, şehre dönerse malları iade edilecekti. Mektuplarla tüm birikimlerini arkada bırakarak kaçan Venedikliler ve Cenevizliler geri çağrıldı. Ama çabalar istenildiği gibi sonuç vermedi. Âşıkpaşaoğlu’nun verdiği bilgiye göre; biraz da ilan edilen affın istenilen sonuçları vermeyeceğinin anlaşılması üzerine ilk yöntemin devamı olarak, tüm vilayetlere duyurular yapıldı ve İstanbul’a gelmek isteyenlere mülk olarak ev, bağ ve bahçeler verileceği vaat edildi. İstenen, şehri kalkındıracak zengin tüccarların yeni nüfusu oluşturmasıyken çoğu yoksul Türk aileleri “taşı toprağı altın” şehre akın etti. Fatih baktı ki olmuyor, Osmanlı’nın Rumeli ve Anadolu’daki topraklarındaki Hıristiyan, Türk ve Yahudi birçok aileyi de İstanbul’a sürgün etti. İstanbul’un yeni sakinleri, yeni evlerinde mutlu mesut yaşayacakları hayalini kurarken birden “kira” diye bir şey ortaya çıktı. Âşıkpaşaoğlu, bu yeni uygulamayla bir kısım halkın geriye göç ettiğini yazıyor. Kira uygulamasının gelmesiyle ilgili çeşitli rivayetler var. Biri, bina yerlerinin vakıf olması, bu nedenle kira istenmesinin gerekli olduğuyla ilgili… Çeşitli kaynaklarda Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden iki yıl sonra, 1455’te İstanbul’da ilk defa bina ve nüfus sayımı yaptırdığı, bu sayımla binaların aylık ve yıllık kiralarının da tespit edildiği yazılıyor. Diğeri ise şehre yeni gelenlerin gelir durumuna göre evlere yerleştirilmemesinin doğal sonucu olarak ev tamiratlarını gerçekleştiremeyecekleri, insanların tamirini yapabileceği ve kirasını ödeyebileceği evlerde oturması gerektiğiyle ilgili… Sebebi her ne olursa olsun padişah hatırı sayılır bir meblağı Osmanlı kasasına kazandırdı. Kazandırdı kazandırmasına da kimse bu uygulamadan memnun değildi. Baktı ki gene olmadı, kiradan vazgeçip evleri insanlara mülk olarak vermeye başladı. Yıllar içinde Osmanlı’da bu kira uygulaması tekrar gelip kalktı fakat her zaman gündemdeki yerini korudu.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE KİRA İÇİN ÇALIŞMA YAPILDI
Biraz da Cumhuriyet dönemine bakalım, neler olmuş? Savaş sonrası yine konut açısından ciddi sorun yaşanırken ilerleyen yıllarda en büyük problemlerden biri de gecekondulaşma oldu. Mesela Ankara’da bu sorunun üstesinden gelmek için 1949 yılında yeni bir semtin inşasına başlandı. Prof. Dr. Aykut Namık Çoban, “Cumhuriyet’in İlanından Günümüze Konut Politikası” isimli çalışmasında, konuyla ilgili birçok bilgi veriyor: 1965 yılına gelindiğinde Yenimahalle isimli bu semtin nüfusu, 87 bin kişiye ulaştı ancak daha çok dar gelirlilerin konut sahibi olabilmeleri için öngörülen Yenimahalle orta sınıfa yönelik bir uygulama hâline geldi. Yine bu dönemde kira sınırlamasına da olanak tanıyan 1940 tarihli Millî Korunma Kanunu’na dayanarak, konut kiraları 1939 yılı düzeyinde donduruldu. 1947 yılında bir yasa ile dondurulan kiralara yüzde 20 zam yapılarak uygulama gevşetildi. 1955 yılında çıkarılan 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun, kiraları yeniden 1939 düzeyinde dondurdu. Bu yasanın kiraları donduran maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından 1963 yılında iptal edildi. Hayat pahalılığının giderek arttığı sonraki yıllarda kira artışlarının belirli oranları geçemeyeceğine dair Yargıtay kararları, kiracıların bir ölçüde korunmasını sağladı. Benzer biçimde, 2000 yılında çıkarılan bir yasada da kiraların 2000 yılı için yüzde 25 ve 2001 yılı için yüzde 10 oranından daha çok artırılamayacağı kuralı getirildi.
BİR EVİN KİRASI 1MİLYAR 250 MİLYON OLABİLİR Mİ?
Konut ve kira sorunu ne yazık ki, günümüzün de en büyük sorunlarından biri olarak devam ediyor. Son zamanlardaki fahiş artışlar nedeniyle konutlar için kira artışları yüzde 25’le sınırlandırıldı. Buna göre, 1 Temmuz 2023’e kadar yenilenecek kira sözleşmelerinde belirlenecek artış oranı, önceki yıl ödenen miktarın yüzde 25’ini geçemeyecek. Ancak hâlihazırdaki kiracıların evlerden çıkarılıp evlerin yeni kira sözleşmeleriyle yüksek meblağlar üzerinden kiraya verilmesini hem yaşıyor hem de tanıklık ediyoruz.
Görüldüğü gibi yüz yıllardır konutta uygulanan geçici “rahatlamalar”, sorunu hiçbir zaman çözmemiş. Kalıcı bir çözüm bulunmadığı sürece sanırım Korkuteli’ndeki gibi kiralık ev ilanlarına daha çok rastlayacağız. Bu arada gerçekten o evin kirası 1 milyar 250 milyon TL olabilir mi?