Delîl Dîlanar: Ülkeyi birlikte yaşanabilir bir hale getirebilirdik

Sanatçı Delîl Dîlanar, 1991’de Muş’ta bir düğünde Halepçe şarkısını söyledikten sonra düğüne polis baskını yapıldı. Gözaltına alınmaması için düğünden çıkartılan Dîlanar, İstanbul’a taşındı. Muş’tan İstanbul’a giden Dîlanar, Mezopotamya Kültür Merkezi ile profesyonel olarak müzik çalışmalarına başladı. MKM’deki çalışmaları sırasında yaşananları, “Gözaltıların ardı arkası kesilmiyordu” sözleriyle anlatan Dîlanar, cezaevine girmektense Avrupa’ya gitmeye karar verdiğini söyledi.

Çocukluğunu, amcası dengbêj Husênê Muşî’nin yanında geçiren Dîlanar, Dewrêşê Evdî, Neçirvano, Serayê, Serê Tarxan, Zerîyê, Qasimo gibi klasik kilamları çağdaş enstrümanlarla yeniden yorumladı.

Sürgünde geçen 20 yılın ardından, ilk olarak 2015 yılında memleketi Muş’a hayatını anlatan “Kurdistan-Kurdistan” filmiyle dönen Dîlanar, kısa süre sonra tekrar ayrılmak zorunda kaldı. Dîlanar, 27 yıl sonra Türkiye’de turneye çıktı, büyük bir coşkuyla karşılandı.

Delîl Dîlanar ve Ferhat Yaşar

“1992’de, faili belli dediğimiz birçok insanımız katledildi” diyen Dîlanar, 90’larda Kürtçe şarkı okumanın çok zor olduğunu, MKM’nin kurumsal bir yer olduğu için baskılar yoğun ve gözaltısız bir gün geçmediklerini söyledi.

Dîlanar, karşılaştıkları baskıları şöyle anlattı: “Bir yerde şarkı söylediğimizde iki gün gözaltına alınırdık. İki seçenek vardı. Ya kalıp cezaevine gireceksin ya da gideceksin. Dönme şansımız çok zordu. Davalarımız devam ediyordu. 20 yıl sonra barış sürecinde geldiğimizde o dosyalar duruyordu. Barış sürecinde birçok şey değişti. Birçok sanatçı geldi. Ardından çok sayıda sanatçı gözaltına alındı. Konser veremedik. Bundan sonra ne olacak bilmiyoruz. Bir tedirginlik var. Yarın ne olacağını bilmiyoruz.”

‘KÜRT SANATÇILAR KENDİNİ FİNANSE EDEMİYOR’

Çalışmalarının bir dönem durmasının nedenini Kürtçe müzik pazarının olmamasından kaynaklandığını belirten Dilanar, şunları söyledi:

“Bütün Kürt sanatçıları bir tıkanma yaşadı. Kürt müzik pazarı kalmadı. Kürt sanatçılar bugün de kendini finanse edemiyor. İki seçenek var. Ya siyasi bir taraftar olarak şarkı okuyacaksın, onlar gibi düşüneceksin ya da barlarda eğlence ve düğün sanatçısı olarak hayatını idame edeceksin. Bu iki seçenek arasında gidip geliyorsun. Bir prensip olmak zorunda. Yaptığın müziği profesyonel olarak dinleyiciye aktaracak bir ortamın olması gerekiyor. Bunun için de siyasi, mahalli baskıların olmaması lazım. Herkes gibi düşünmek zorunda değiliz. Sanatçı, öncelikli olarak sanatını yapar. İyi mi kötü mü bunlar bir dönem göz ardı ediliyordu. Sanatçı da kendisini tanımlayamıyordu. Nerede durduğunu, kendi gücünü bilmiyordu çünkü sunamıyordu. Albüm yapıyordu ama tekelleşen bir yerlerde bekletiliyordu. O şirket isterse satar, istemezse satmaz. Albümü alıyor ama satmıyordu. Satın aldığı albümü kendi raflarına koymuyordu, insanlara ulaşmasın diye.”

Dilanar, sözlerine şöyle devam etti:

“Çok ciddi sıkıntılar vardı. Bu nedenle yapsan kimin için yapıyorsun sorusu ortaya çıkıyordu. Bu nedenle bir durgunluk oldu. Türkiye’de müzik yapma şartlarını ve koşullarını göremiyorduk. Albümün bir mantığı kalmadı artık. Dijital platformlarda bir parça söylediğin zaman her tarafa ulaşıyor. Ben de daha çok dijital ve canlı performanslar yapıyorum. Bir televizyon veya bir etkinlikte söylediğim bir şarkı, sosyal medya üzerinden insanlara ulaşıyordu. Bunları bir araya getirdiğin zaman iki albümlük parçalar olur. Diyarbakır ve İstanbul konserlerinde çok güzel performanslar var. Bunların çekimlerini de yaptık.”

‘BİRİLERİNİ TAKLİT EDEREK DENGBÊJLİK YAPILMAZ’

‘Kürtçe müzikte artık yeni üretimler yok’ tartışmalarına değinen Dîlanar, “Eski, klasik parçanın bu çağa uyarlaması yanlış bir şey değil. Dünyanın her yerinde 200-300 yıllık parçalar, alınıp yeniden yorumlanıyor. Bence Kürt müziğinde de en başta olması gereken buydu. Bu çağa göre müzik üretirsen, bu Kürt müziği olmaz; Kürtçe sözlü müzik olur. Bir sürü yabancı var, Kürtçe söylüyorlar. Bir tek kaynağımız var: Dengbêjlik. Tamam dengbêjliği kimse dinlemiyor, şu anda dengbêjlik üretilmez. Bir dönem üretildi, klasiktir ve yapılmış bitmiştir. Birilerini taklit ederek, yeni sözler yazarak dengbêjlik yapılmaz. Mem û Zîn’i alıp bir opera tarzında insanlara ulaştırmak lazım. Üreten var ama neyi üretiyor. Bundan dolayı Kürt müziği değil, Kürtçe sözlü müziktir. Kürt müziği, dengbêjliktir. Halk müziğidir, bin yıllık parçalardır, melodisidir, folklordur. Bir ağıt yapıldığında, bu Kürtlerin ağlama sesidir diyorsun, gırtlağıdır.

Bu çağa ait müzik globalleşti. Herkeste aynı müzik, aynı melodi, aynı tempolar. Ama eskiden böyle değildi. Bana örnek olarak, “Afrika’da ‘Heyran Jaro’ gibi bir parça var” ya da “Asya’nın herhangi bir ülkesinde Heyran Jaro’ya benzer bir parça bulundu” desinler. Heyran Jaro gibi bir parça ancak Botan’da olur. Onu batı müziğine uyarlayarak yapmıyorum, Batı müziğini ona uyarlayarak yapıyorum. Ruhu, gırtlağı, inişi ve çıkışı olduğu gibi kalıyor. Altında da dünya müziğine uyarlanmış bir altyapısı oluyor. Dengbêjlik, farklı misyonları olan bir kurum gibidir. Şarkıları hafızalarına kaydetmişler, divanlarda saatlerce hikâye dediğimiz çiroklara anlatmışlar. Bir kitabı ve divanı olduğu gibi, hem sözlü hem melodili olarak günlerce okumuşlar. Yazılı bir şey yoktu, o nedenle Kürtçe müziğin bugüne gelmesinin en büyük taşıyıcıları denbêjler ve hikâyelerdir. Sera’yı da tam söyleyemiyoruz. 10 kıtadır ama biz iki kıtasını söylüyoruz. Bu tarif ettiğim kapasitede bir dengbêj kalmadı” dedi.

‘GELİN OTURALIM, HEP BERABER MÜZİK DİNLEYELİM’

Dîlanar, Türkiye’de konser vermek için beklemediğini, baskıları işaret ederek bekletildiğini söyledi:

“Konser vermek için 27 yıl beklemedim, bekletildim. Tam biz oldu dedik, iki konser iptal edildi. Son ana kadar bir tedirginlik vardı. Halk, tam zor dönemlerde var olma mücadelesi veriyor. Sanatçı da bu cesareti gösterdiği zaman kenetleniyorlar. Konserlerdeki yoğun ilginin sebebini buna bağlıyorum. Çok rahat bir ortamda, ben ve Aynur’un İstanbul’da aynı saatte konseri olsaydı emin olun coşku yarı yarıya olurdu. Fakat baskılardan dolayı Bostancı Gösteri Merkezi’ne ek 200 sandalye alındı. Onun dışında dışarda içeri girmek isteyen çok sayıda insan vardı. Harbiye de öyleydi. Çok bir şey değişmedi. Baskılar olduğu gibi devam ediyor. Biz müzik yapıyoruz, sanat yapıyoruz başka bir şey yapmıyoruz. Gelin oturalım, hep beraber müzik dinleyelim. İlla birilerinin istediği gibi müzik yapmak zorunda değiliz. Yapılmadı da bugüne kadar. Kim olsa yapmaz.

Turneye başladık, Metin Kemal Kahraman’ın konserleri yasaklandı. Sonra Mem Ararat’ın konseri iptal edildi. Aynur’un konseri yasaklandı. Melek Mosso’nun konseri giyim kuşamından dolayı iptal edildi. Bu tedirginlik hep vardı. Son konserimde beklentimin çok üstünde bir ilgi ve tepki vardı. Bunun nedeni, 27 yıl sonra ilk konserimi yapmış olmamdı. İnsanlar Dewreşe ve Sera gibi parçaları canlı dinlemek için aylar önce biletlerini aldı. Son dönemlerdeki konser yasaklarına karşı her kesimden insan destek verdi. Ayrı ayrı görüşlerde olabiliriz ama oturup birlikte bir Kürtçe müzik dinleyebiliriz. Diyarbakır ve İstanbul’da bunu gördüm. Çok farklı insanlar bir arada, o konseri 2 saat dinledi. Bu ülkeyi birlikte yaşanabilir bir hale getirebilirdik ama artık herkes kaçıyor. Mesele biz değiliz. Mesele nerede yaşayabildiğimizdir. İnşallah düzelir. Düşüncemizi korkmadan söyleyeceğiz ve hakkımızı talep edeceğiz. Bizim mücadelemiz özgürlüktür.”

Eylül ve ekim aylarında bir konser verme düşüncesi olduğunu belirten Dilanar, sözlerini şöyle noktaladı: “Bundan sonraki konserlerimiz daha büyük salonlarda olacak. Şimdiden hazırlanıyoruz. Gelen tepkiler ve reaksiyonlar onu gösteriyor. Van, Hakkâri, Muş, Adana ve Mersin’de çok fazla talep var. Yeni çalışmalarımız olacak, bu konserlerde yeni parçalarımızı okuyacağız.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir